- 1072 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İyilikten maraz doğar
Henüz 14 yaşındaydı çocuk.
İşlek bir cadde üzerinde, ince uzun yedi katlı bir binanın beşinci katında oturmaktaydılar.
On yaşında iken ilk hastane ile tanışmış, sonrasında ardı ardına sıralanmıştı yaşamı boyunca hastalıklar. O yaşta kalp hastasıydı ve bunun üzerine birde babasını kaybetmişti. Dik merdivenlerden oluşan bu binada esir kalmıştı adeta. O merdivenleri inip çıkmak yoruyordu küçük kalbini.
Evin küçücük balkonundan gelip geçen arabaları saymaktan bıkmıştı. Bir gün gizlice evden çıkmış, çok sevdiği romanlarını eski kitapları kilo ile alan kitapçıya satıp parasıyla boyalar almıştı resim yapmak için. Şeker çuvallarından tuval yapmış ve aldığı boyaları bunlara resim yaparak tüketivermişti kısa zamanda.
Üst katta oturan ev sahiplerinin kızı eczacılık fakültesini bitirmişti. Yakında olan devlet hastanesi karşısına eczane açmıştı. Fazla ağır iş olmadığı için yanına çırak almıştı çocuğu. Her sabah birlikte gidiyor ve akşam birlikte dönüyorlardı evlerine.
Hastane karşısındaki binaların altında bulunan dükkanların çoğu eczacıydı. Ve bu yüzden bir rekabet oluşmuştu aralarında. Bu fiyat indirimi değildi müşteri kapma yarışmasıydı adeta.
Eczacı hanım çocuğu hastane bahçesine yolluyordu. Çocuk, elinde reçete olan hastaları kapıp eczaneye getiriyordu.
Henüz bir ay olmamıştı işe başlayalı. Günlerden bir gün, hastane bahçesinde bir ağacın dibine çömelmiş, oldukça üzgün ve hasta olduğu bir bakışta anlaşılan yaşlı bir dede görmüştü çocuk. İçi burkulmuş ve yanına yaklaşıp;
-‘’Dede neyin var ?‘’ diye sordu yaşlı adama.
Cevap olarak da ‘’ neyim yok ki’’ dedi yaşlı adam.
Yanında kimse görünmediğine göre yalnız gelmişti ve parasını da olmadığı halinden belli oluyordu. Dayanamadı çocuk. Elinden tuttuğu gibi hastaneden içine soktu ve sıra alınan gişeye yaklaştırıp derdini söylettirdi görevli memura. Derdine göre ayrı, ayrı doktordan sıra numarası vermişti memur.
Muayene parasını kendi cebinden küçücük elleriyle çıkarıp uzatmıştı çocuk.
Bu kadarla da yetinmedi. Sırasına göre yine elinden tutup tüm doktorlara muayene olmasını sağladı.
Her birinin reçetelerini alıp çıktılar hastane bahçesine. Yaşlı adamı aldığı ağaç dibine oturttu. Eczaneye kadar yormak istemiyordu. Koşarak çalıştığı eczaneye gitti ve reçeteleri uzattı eczacıya.
Sevinmişti eczacı reçetelerin çokluğuna ‘’ aferin’’ deyip başını okşadı çocuğun. Reçetelerdeki tüm ilaçları tezgaha sıralayıp üzerlerine kullanma talimatlarını yazmış ve bir poşete doldururken tutarını çoktan hesaplamıştı bile.
‘’ Şu kadar para alacaksın’’ demişti poşeti uzatarak.
Poşeti alan çocuk birkaç dakika duraksadıktan sonra kapıya yönelmiş ve,
- ‘’Bunların parasını haftalığımdan kesin çünkü adam çok yaşlı ve kimsesi yok’’ deyip koşarak çıkmıştı eczaneden, elinden alınacağı korkusuyla.
Yaşlı adamı çok mutlu etmişti. Kendisi iyilik yapmanın sevincini yaşıyordu. Ama fazla uzun sürmedi bu sevinç mutluluğu.
Akşam yine birlikte dönmüşler ve annesine şikayet edercesine ‘’ oğlun bu kadar yufka yürekli olursa, kendi de aç kalır beni de batırır’’ deyip yanında çalıştıramayacağını söylemişti.
O gün onun son iş günü olmuştu.
Biro Yiğit
YORUMLAR
eczacılık fakültesini bitirirken insanlığınıda bitirmiş... o küçük ona bir hayat dersi vermiş ama ....nato mermer nato kafa derlerya....çok güzeldi usta kalemini kutluyorum saygılar
ressam-şair
ayyyy çok acıklıydı :( çok güzel yazmışsın arkadaşım...
tebrik ettim yazan yüreğini.
günaydın...
ressam-şair
Kum ' Tan£si
nasılsınız? umarım iyisinizdir?