- 1557 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİDDET!
İnsanlığın var olmasından öncesine dayanan şiddet, insan ırkının ortaya çıkması ile Dünyayıdaha tehdit eder bir hal almaya başladı. İnsanın evrim yada yaratılış tezi hangi açıdan bakarsanız bakalım, Var olmanın başta yok oluşunun habercisi oldu şiddet. Her ne kadar uzun bir süreç olsa da bazı hayatlar şiddet sonucu o kadar da uzun süremedi. Bazen karın doyurma kaygısı, bazen tehdit unsuru, bazen bir meta, bazen de bir karşı cins için şiddet uygulandı. Benlik savaşlarını ve hakimiyet tutkusu da devamına saydığımızda katliam derecesinde şiddet baş gösterdi.
Prehistorya, , taş devri, tunç devri... İlkel çağlarda yaşantılar sular yada lavlar altında kalsada Arkeolojik kalıntılar, dönem yada devir gözetmeksizin şiddetin var olduğuna dair izleri silemedi. İnsanlık kadar değil, Dünyamız kadar eski bir uyglama ve insanlığın, daha doğrusu Dünyamızın yüz karası şiddet vardı , daim olacağada benziyor. Paleolitik, Mezolitik, Neolitik dönemlerde yada günümüze kadar uzanan şiddetin hiç bitmeye, sürekli ivme kazanan yolculuğu işte böye Dünya ile başlamış oldu. İnsansız bir Dünyada şiddet Eurypterida, dinazorlar, diğer sürüngenler, eklem bacaklılar arasında sürerken insan ortaya çıktı ki şiddet ney miş, nasıl uygulanırmış görsünler cinsinde Tanrı’nın bir cezası olarak belkide? Çatışma her zaman hayatın bir parçası oldu . İnsanlar ise şiddete karşı adeta şiddete bağımlılık ve hayranlık derecesinde bağlandılar. Kaynakların paylaşımı ile başlayan bu kötü hayranlık, medeniyet ile eni konu sınır boyutlara ulaştı. Yakıp – yıkmanın dayanılmaz hafifliği şiddet ve kıyımları beraberinde getirdi. Medeniyet, hayatta kalmak adına şiddet sınırlarını zorladı. Bir insanı yok etmek ekmek yapmaktan yada sevişmekten daha kolay hale geldi. Kaldı ki zaman aralığında bazıları için sevişmek bile şiddet ile anılır oldu. İnsanlık tarihi kıyımlarla , vahşetlerle, hiç adına infazlarla baş başa gitmeye başladı.
Hayvanlarda şiddet eğilim içgüdüsel ve otonoma bağlanmış olarak, savunma mekanizmasi iken Biyolojik anlamda “ hayvan olmaktan “ öteye gidemeyen insan, her fırsatta ve defasında hayvan olduğunu anımsatırcasına şiddeti yaşama alanına hızla yamaktan da geç kalmadı. Hırsların ve güç savaşının hakim olacağı Dünya her geçen gün yıkımlara, felaketlere, yok olmaya doğru giderken, gözlerini iktidar ve ben hırsları kaplamış insanlar medeniyet ve teknoloji ile parelel varlığını artırmıştı bile. Kavimden millet ve ülke kavramlarına geçen insanlık şiddet için iki sebep daha bulmuştu yıkım için; ırkçılık ve yurtçuluk! Korunma içgüdüsü ile başlayan şiddet, bir hobiye dönüşmüştü bile. Sevginin ve vicdanların bir kenera itilmesi, toplumsal olmaktan bireyciliğe doğru serüven çok ama çok hızlı ilerliyordu. Asosyal yeni insan sınır tanımıyorve yararına düşünülen, tasarlanan; kolaylık ve güzellikler temsilcisi teknoloji bile birer şiddet unsuru haline getirildi. Bilim adamları ve bu tehlikeyi fark eden aklıselim insanlar azınlıkta olduğu için çaresiz, çözümsüz kaderleri ile başbaşa kalmaktan başka çare üretemediler. Buna karşın şiddet eğilimli hasta beyinler o kadar farklı ve ilginç şiddet uygulamaları geliştirdiler ki psikiyatri ilmini, psikolojik hastalıklar katagorisini alt üst edercesine şiddet araçları ile yöntemleri geliştirdikleri gerçeği Dünyayı korkutmaya, yok oluşun başlangıcı fikriyatını yaydı haklı olarak.
Şiddet nerede yoktu ki? İnsanın insanlara karşı uyguladıklarından başka hayvanlara karşı acımasız ve ahlaksızca şiddet uygulamaları insan olmanın onurunu alt-üst etmeye yetecek kadar vahimdi. Yaşamın her alanına yayılan bu insan dışı uygulama Dinlerin ve inananlarının toplu şiddet ve katliamlar sergilemesi, Tanrı’nın varlığı ile kendisinin uygulaması olduğu iddia edilen dinler konusunda kafaları karıştırmaya, beyinleri zorlamaya başlaması kaçınılmazdı haklı olarak. Barış, sevgi, kardeşlik, eşitlik, Tanrı hakimeytini tartışmasız ortaya koyan dinler sorgulanmaya ve birilerinin Tanrılaşmak arzusunda olup olmadığı, dinlerin derin felsefeler olabilirliği, peygamberlerin felsefeci yada zeki insan olarak kudret sahibi olmak istemeleri hırsları yaygınlaşma ötesinde sorgulanmaya başlanmıştı bile. Kaldı ki dinler içerisinde de ortaya koyanlar ve uygulayıcıları, din ve Barış isteyen Tanrı adına savaşmamışlar mıydı? Bazı dinler “kadına karşı şddeti” onaylamıyor muydu? Kaldı ki Teknoloji Dünyasında en çok fiziksel ve ruhsal şiddete maruz kalanlar kadınlar değil miydi? Darp edilen kadın, tecavüz edilen kadın, ötelenene kadın, cinsel meta olarak görülen kadın, üremenin bir parçası olarak görülen kadın... İşte bu gerçeklerin hepsi birer şiddet ve insan onuruna yakışmayan felaket boyutunda yıkımların habercisi olmaya devam ediyor, şiddetin kadınlar üzerinde denemesi ve geliştirilmesi bile son sürat yayılıyordu.
Bilim ve Teknoloji çağı adına tezat, cehalet, hasatalıklar, sapıklıklar, beyinlerde uyuşukluklar derecesinde onarılmaz sorunların kaçınılmayacak sonucu olarak bireyci toplum oluşturuldu. Cahil ve uyuşuk toplum. Animizm, totemizm, Homo Sapiens Sapiens dönüşümün tekrar yaşanması mı oluyordu? Kendi eş ve çocuğuna dahi şiddet uygulamaktan kaçınmayan , mazoist yapay zeke sahibi kişilikler toplumumuz içerisinde gün geçtikçe artıyor ve kendilerini iyi saklama yeteneği var çoğunda. Kimi zaman adı, sapıklık, töre, öç alma, kaybetme, kıskançlık, daha komiği eğitim adı altında olsada şiddetin boyutları çok derin ve tanısı zor hastalık aslında... Distimi-Paranoya-Anksiyete-Konserviyon-Somatizayson- Şizofreni-Ego-Alkolizm gibi ciddi hastalıklar ve bu hastalar aramızda dıolaşıyorlar , kamufule olmuş ve atom bombası etkisinde şiddet eğilimleri. Öncelikle çocuklarımızın eğitimi ile ve kendi dinamizm ile bütünleştirdiğimiz bilgi ve cesaretimizle İnsanlık tarihinin kanayan yarası olmaktan çıkmış, kangren olmuş bu derin sorununa ŞİDDETE çare ve çözüm bizim elimizde. Belki şimdilik kendi çevremizde ama bir yerlerde başlamak gerekiyor. İnanarak ve cesaretle kararlılık içersinde bu dünya illetini yenmek ve sağlıklı toplum olgusnu geliştirmek içimizde barınan çürükleri temizleyerek başlamamız gerçeğini ortaya koyar.
Tertemiz, yaşanabilir, sevgi ve kardeşliğin hakim olduğu bir Dünyada yaşamak için toplumsal ve bireysel vazifemiz olan şiddete karşı elele ve sağlıklı bireyler olarak mücadele etmek zorundayız. Bu Dünya bizim ve geleceğimize tek mirasımız; yaşanabilir, sağlıklı ve sevgi toplumu bırakmak olacaktır. Unutmayalım, bir çıkış her zaman vardır! O çıkış biziz ve beynimizde.
Ali BEKTAŞ Makaleleri; İnsan ve Toplum/ 25.11.2011/ Ankara
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.