- 2016 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİ BİR İNANÇ DAVRANIŞI MIDIR?
’Sevgi bir inanç davranışıdır. İnancı az olanın sevgisi de azdır.’ demiş ERİCH FROMM!
Acaba bu söz ne kadar doğrudur; öncelikle inanç nedir diye düşünmek gerekiyor.
Bireysel yaşam doğum ile başlıyor, ölüm ile sona eriyor. Bizden geri kalan, var ise çocuklarımız olacak. Yoksa evrenin kılcal damarlarında sonsuza dek gezinecek nüvelerimiz. Çünkü var olan bir şey yok olmaz, yoktan bir şey ise var olmaz; bilim bunu söyler. Her şeyin bir özü var, buna töz diyoruz. Tözün başlangıcı bilimin kabulüne göre Big Bang’e kadar geri gidiyor.
İnsanoğlu diğer canlı- cansız varlıklara kıyasla evrende ’Akıllı yaratık ’ kategorisinde, aklı da bedeni ile sürekli evrimleşerek gelişen bir canlı türüdür. Diğer canlı türlerinde örneğin ölüme karşı bir kaygı endişe gözlemlenmez. Öldüğü yerde cesedi çürüyüp kokuşmaya kalır. Ancak bazı canlı türlerinin örneğin karıncaların yuvada ölen bir karıncayı, dışarı taşıdıkları gözlemlenmiştir. Bunun nedeni ölü bedenin yanma sonucu bozunup kokuşmaya uğraması ile çıkardığı tahammül edilemeyen koku olmalıdır.
İnsanların başlangıçta ölü gömme gelenekleri var mı idi? Aklın gelişimine koşut olarak inançlar da gelişmeye başlamış, metafizik dünyayı keşfetmiştir insanoğlu. İnanç biçimleri ölü gömme biçimlerinde belirleyici olmuştur. Tarih boyunca yönetici erkin ortaya çıkmasıyla birlikte, bu erk kendini tanrıya eş biçimde görmelerine neden olan kuralları da ortaya koydu. Sosyal statü farklılıkları mezar biçimlerine de yansıdı. Nasıl, nerede, kimin öldüğü önemli hale geldi. İşte bu noktada Arkeoloji bilimi ’Objedeki Hikaye’ ile ilgilenmeye başladı, mezar kabartmalarının, kitabelerin ya da içindeki buluntuların peşine düştü.
Ölüye verilen değer, onu saklamak isteğiyle kendini gösterdi. Ölüler iki biçimde saklandı: İnhimasyon (Gömme) ve Kremasyon (Yakma) yöntemiyle, ölüler mezarlarda ya da kül kaplarında muhafaza edildiler. Yakmanın gerekçesi genellikle savaşta başka bir ülkede ölen birisinin cesedinin taşımasındaki zorluktu. Yakılarak küllerin taşınması daha kolay oluyordu. Eskiden iyi yakma mümkün olamıyordu, bu nedenle Urne adını verdiğimiz mezarlar içinde külün yanısıra kemik parçalarına da rastlıyoruz.
Bazı ilkel kabilelerde ise ceset önce akbabalar tarafından yenilmeye bırakılıyor, sonra kemikleri saklanıyordu. Saklama kaplarında ya da mezarlarda bulunan delikler genellikle ruhun gökyüzüne uçması ve ait olduğu bedene geri döneceğine inanç ile ilintili olmalıdır.
Buraya kadar anlattıklarımızdan Erich Fromm’un haklı yanları olduğunu görüyoruz. Ancak günümüzde örneğin dağda savaşırken arkadaşını ağır yaralı halde yolda bırakmak istemeyen bir gerillanın, arkadaşının acı çekmesini engellemek ve örgütsel yapılanmanın deşifre olmaması için bizzat arkadaşının başına kurşun sıkmasını ve cesedini olduğu yerde bırakmasını nasıl algılamamız gerekecek acaba?! Ölüsünü gömmeye ve görkemli bir mezar yaptırmaya olanağı olmayan yoksul bir insanın, onu sevmediğini söylemek mümkün müdür?!
Kişisel kanımca ayakta ve hayatta kalmak amacından dolayı insan yaşam boyunca türlü savaşlara girer çıkar. Varlığımızı tehdit eden her türlü eyleme karşı koyarız. Yaşamak o denli güzeldir ki, bu nedenle metafizik dünyayı keşfetmiştir insanoğlu düşlerinde. Ölümü kabullenmek zordur; fakat yaşamın en doğal gerçeğidir aynı zamanda ölüm. Ölümsüzlüğü ancak kendi neslini devam ettirebilmek ile ve eserleri ile yakalar insanoğlu. Bir de eylemleri ile tarihe geçmek adına, örneğin Antik Efes kentin’deki Herostrat adındaki bir kişinin M.Ö. 356 yılında Artemis Tapınağı’nı yakması bu tür bir eylemdir.
’Sevgi bir inanç davranışıdır’ demek, sevginin temelindeki maddi kaygıları dışlamamızı da beraberinde getirir mi? Eğer kendimizi üretmek gibi bir çabamız ya da kaygımız olmasa idi başkalarını sever miydik? Yaşamın içinde çevre ile olan ilşkilerimizde insanlara ve doğaya sevgi duymamızın temel kaynağı bizi var etmesi değil midir? Örneğin bağımızı severiz, bize meyve verir, ineğimizi, koyunumuzu severiz, bize süt verir, et verir, dağımızı severiz bize av hayvanı, yakacak odun, yiyecek meyve , içecek su verir. İşte varolmamızı sağlayan maddi ( tözsel) koşullar, sevgi evrenimizin oluşmasında belirleyici işlev taşımaktadırlar. Bu anlamda sevginin tanımını yaparken, sevgi bizi yaşama bağlayan maddi ve manevi tüm faktörlerdir demek olasıdır bence. Kim derse ki sevgi karşılıksızdır; inanmam. Her sevgi duygusunun altında maddi ve manevi bir doyum yatmaktadır.
Ancak, ’inancı az olanın sevgisi de azdır’ demek, bence kabul gören bir düşünce değil, şayet burada kastedilen inanç, dinsel anlamda bir inanç ise. Keza nice ateist doktorlar, bilimadamları vardır ve insanlığa son derece vefakar ve cefakarca hizmet etmektedirler. Nice inançlı gözüken kişilerin ise insanlığa ne denli büyük ihanetler ve dolandırıcılıklar içine girdiklerini de biliyoruz. Bu anlamda inanç sevgi gösterisi olarak öne sürülecek bir öge değildir. Bu duygu istismarı yaşanmasına yol açan, büyük yanlışları doğuran bir sonuca yol açar...
Sevginiz eksik olmasın yüreğinizden sevgili dostlar. Evreni ve hayatınızı sevin, kollayın kendinizi. Çünkü ölümden sonrası metafizik!
Şaban AKTAŞ
25.11.2011
Foto: Likya Kaya Mezarları Antik Myra Deniz Nekropolü.
NOT: Antik Çağda Ölü Gömme Gelenekleri üstüne konferansını, Turist rehberi sıfatı ile dinlediğim Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Nevzat ÇEVİK hocaya teşekkür eder, saygılar sunarım.
YORUMLAR
Yazılarınız evrene bakan ufkuma başka başka pencereler açıyor bilesiniz...
İyi ki yazıyorsunuz ...
Şaban Aktaş (Homerotik)
Bence tam öylede demek yalnıştır.Çünkü hakiki manada inancı tam olan bir insan mevlanan nın deyimiyle''yaradılanı severim yaratandan ötürü'' anlayışıyla herkese karşı sevgi dolu olur.o sizin dediğiniz inançlı görünen insanlar inancı bir gelenek gibi gördüğü için daha doğrusu hakiki manada inançlı olmadığından dolayı böyledir..
Şaban Aktaş (Homerotik)
...
Öncelikle Mevlana'ya ait olduğunu söylediğiniz söz Yunus Emre'ye aittir. Yunus Emre ile Mevlana'daki sevgi anlayışları örtüşmez. Ben burada kimin ne kadar neyi sevdiğini değil, sevginin kaynağının tümüyle inanç olmadığını savunuyorum. Bu sözü ekranlarda dillerine dolayanların milyonların üstüne nasıl yattıklarını da biliyoruz. İnanç farklı bir şeydir, bilimin yetersiz yerde inanç başlar...