- 723 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ADİL VE EHİL YÖNETİM BİR HAYAL MİDİR
Adaletli ve ehil yönetim üzerine kafa yormaktayım çoktandır. Karınca kararınca derler ya. Biz de bu hususta özümüzle, sözümüzle adil ve ehil yönetime dair görüş ve düşüncelerimizi yazdığımız, açıkladığımız gibi davranışlarımızla da örnek olmaya çalışıyoruz. Bu hususta kafa yorarken, konu üzerinde araştırma yaparken anladık ki, “yüzde yüz adil ve ehil bir kamu yönetimini kurmak ve uygulamak” oldukça zordur. Geçmişte böyle bir yönetim kurulup da uygulandı mı? Tarihte böyle zaman dilimleri çok az mevcuttur. Çok az da olsa tarihte adil ve ehil yönetim örnekleri vardır. Asr-ı Saadet bunun en büyük örneğidir. Bu örneğe yaklaşan başka uygulamalar olmuş mudur? Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde adil ve ehil yönetime yaklaştığı söylenebilir.
Evet, yukarıda belirttiğimiz gibi, adil ve ehil yönetim kurmak ve uygulamak zordur. Bu zorluktan dolayı, bu Dünyada adil ve ehil bir nizam ve sistem kurmanın bir hayal olduğunu düşünenler çoğunluktadır. Hatta bunu “bir ütopya” olarak görenler vardır. Bilhassa yabancı düşünürler, “yüzde yüz adil ve ehil yönetimi bir ütopya olarak görürler.” Zaten, ütopya terimi, Thomas More adlı bir yabancı düşünürün bir kitabının adı olup ondan sonra, yaygın bir kullanıma sahip olmuştur. Thomas More, bu kitabında şunu iddia eder: “Adil ve ehil bir yönetim kurmak imkânsızdır.” Bu görüş tabii ki yalnızca Yazarını bağlar. Bizim kültürümüzde ise “yüzde yüz erdemli bir toplumun mümkün olacağına dair görüş ve düşünceler vardır.” Uzak ve yakın tarihimizde nice düşünür ve yazar bunun için kafa yormuşlardır. Mesela, Karahanlılar Devrinde yaşayan Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eseri, mesela, Selçuklular Devrinde yaşayan Nizam’ül Mülk’ün Siyasetnamesi, mesela Osmanlı Devletinde meydana getirilen Mecelle gibi eserler Devlet Yönetiminde adil ve ehil bir nizam kurmak üzerinedir.
Bu noktada, şu görüşümü hemen ifade edeyim: “Adil ve ehil yönetim kurmak bir hayal, bir ütopya değildir”. Ancak “çok zor”dur. Niye “çok zor?” Çünkü, yönetimde işin içerisine “insan unsuru” giriyor. İnsan unsuru bir yerde işin içine girerse orada nefis de işin içine girmiştir. Kamu yönetimini robotlarla idare etseydik, bu robotları da adil ve ehil bir yönetim için dizayn etseydik, o zaman bir düğmeye basmakla “adil ve ehil yönetimi” kurmuş olurduk. Fakat, insan robot değil. Zaten robot olması da beklenemez. Robotların sorumluluğu yoktur. İnsan ise sorumludur. Öyleyse, insana sorumluluğu hatırlatılmalıdır. Öyleyse, insana öncelikle özel hayatında, günlük işlerinde ve toplumsal ilişkilerinde adil olması zorunluluğu hatırlatılmalıdır. Bu zorunluluk olmadan kurtuluşun mümkün olmadığı kâlplere ve zihinlere bir nakış gibi ince ince işlenmelidir. Bu nefis terbiyesiyle işe başlamak gerekir.
Bu nefis terbiyesiyle birlikte aklımızda devamlı surette şu hususlar yer tutmalıdır. “Adil ve ehil olmamız Yüce Rabbimiz tarafından emredilmektedir.” Her Cuma hutbesinin sonunda okunan Nahl Suresi 90. ayette, üç şey emrediliyor ve üç şey de yasaklanıyor. Bu emredilen üç şeyin başında adalet geliyor: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Evet, adaletli olmak aynen bir namaz kılmak, oruç tutmak vb ibadetler gibi bir emirdir. Bu hususta başka bir emir Nisa Suresi 58. ayettedir:“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” Durum ne kadar açık ve net değil mi? Yönetimde adalet ve ehliyet çok açık bir gerekliliktir. Bu mânâda başak bir emir Nisa Suresi 135. Ayette mevcuttur. Hatta burada daha da özel bir çağrı vardır.“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Evet, adalet için kendi aleyhimize, ana babamızın ve en yakın akrabalarımızın dahi aleyhlerine olsa, Hakkı tutup kaldırmak zorundayız. Üstad Bediüzzaman (ra) “Hakkın hatırı alidir, yüksektir” diyor. Bu hatırdan başka bir hatır mı olabilir. Ana babamızın, akrabalarımızın hatırıymış, kendi menfaatimizmiş bunların hepsi ikinci planda gelir. Birinci planda ise Hakkın hatırı gelir. Bunu söylemek kolay da nefsimize kabul ettirmek zor. Fakat, kabul ettirmek zorundayız. Nefsine bunu kabul ettirmeyi başaran zaten, yönetimde de adil olacaktır.
Öyleyse, işi dönüp dolaşıp nefsin terbiyesine geliyor. Nefsini terbiye edenlerden müteşekkil bir toplumda adil ve ehil yönetim mümkündür. Öyleyse, “adil ve ehil bir yönetim zor olsa da hayal ve ütopya değildir.” Vesselam.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.