- 2266 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Monolog Sancıları
Bugün cehennemimin tam göbeğine cebimde sakladığım lacivert düşlerimi ektim... Ne o! Bu cesaretimi de mi sorgunun cevabın kanına giren çitlerinden atlatacaksınız?
Diyordu içimdeki cesur çocuğun alfabemi kamçılayan rüzgârı… Bir insan ruhu en fazla ne kadar soyunabilirdi ki! İçimdeki bu sonsuz huzur isteği, monolog zincirlerimi ören en güvenli kaleydi aslında... Birbirini baştan çıkartan çığlıklarımın beni hafifleten yanı hoşuma gidiyordu… Hep ceplerinizdeki hem ruhunuzdaki hem de yüreğinizdeki fazlalıkları iç sesinizdeki kulaçlar izin verdiği müddetçe yokuş yukarı atma şansına sahip olduğunuzu bilmenin tadı vardı damağımda!
Yüreğim çınlıyor! Pencereme zülfünü kesip kesip sonra da gölgesindeki yıldızları dökülmüş saçlarıma eken sen miydin? Yoksa gamzelerime ölüm özlemi ekildikçe kalan son nefes barikatını veren de mi sendin? Garip! Ahraz bir masalın kelimelere efendilik yapan cennetinin kokusu geliyor burnuma
Kapımın kilidini gecenin zifrini yalayan karanlık deldi... Sabahın güvertesine firar ediyor şimdi ruhumdaki tüm prangalı gülüşler!... Hadiii... Sıraya girmeden zaman kaybetmeden ve yıldızlar ıslanmadan devam edin yola ey gülüşlerim... Yoksa hüznün gardiyanları tırnaklarını geçirecek gamzelerinize
İçimde bir şey atıyor kendini uçurumunun kuytusu gam olan boşluğuna... Sakın tutma sakın! Düşlerimin düşüşüne bakacak kadar büyüdün artık kendim!
Yüreğimin otağında cirit atıyor filler!... Yelkenlerim suya indi... Hadi gölgeli girift ağrılarım... Sömürün mavimin son kalan gülüşlerini de!
Bugün avuçlarımda sıkı sıkı tuttuğum mecalimin gözlerinden kaydım... Uçurum kirpiğime asıla asıla çekti ipini! Ölmeden ölmenin kan çanağı gözlerini yaladı gecenin çaylak çığlıkları... Sınav başladı!...
Evvet!
Sınav başlamıştı sanki… Yüreğimin aklımın kıyılarına tutunan ipini geriyordu içimdeki kelimelerin sesi… Sanki çığlıklarım onarırken ayaza tutulmuş yanlarımı bir kıyametin yelesini çağırıyordu yamacına… Durmamalıydı içimdeki deli tayların tozu dumana katan nal sesleri… Durmamalıydı haykırışlarımı sıkıştırdığım atlasın sandığındaki neftalin kokulu cesaretim… Asıl olana seslenme vakti mi gelmişti ki mırıldanmalarım sesini yükseltmeye başlıyordu…
Eyyy!... Kasırga diniyor ve ruhuna gerdiğim salıncağın ipini hissediyorum boynumda... Sanırım aldığım soluğun kıyametini serecek kesilen düşlerimin şahdamarı... Baksana! Yelelerini dudaklarıma süren deli tay bile karıncalarımın ayak izini takip ediyor... Onlar bile biliyor yolculuğun yine bize hep bize olduğunu...
Eyy! Ordasın biliyorum! Konuksever bir güvenin küflü silikliğinde sürerken saltanatın, gecenin avuçlarında bulur bazen şefkati özleyen yanlarım...Çakıl taşlarını yutuyor ruhumdaki çukurlar çekil!...
O duymadıkça sesim yükseliyordu… O hissetmedikçe yüreğim çırpınıyordu… O kelimelerini kelimelerimden kaçırdıkça duvağıma gölgesi düşüyordu sanki…
Eyyy! Daha dur... Bütün hücrelerinde benim hıçkırığımı dinlerken acının ne olduğunu göreceksin... Daha dur... Zamanın imbiğinde kandırılmış gamzeler mezarlığının herbir yanında benim gölgemi emzirirken ölüm, sus kalacaksın... Daha dur...
Sonra yelkenlerini suya indiren dudaklarındaki özlem çatlağını monoloğunun bağrına yaslayan bir ses doğuruyordu özleyen yanım…
Cam kırıklarımı toplar mısın eyyy!... Serçe parmağımdan bir hıçkırık akıyor tavana!... Nasılsa emeğinin bağbozumu çığlığında azalıyorum çoğala çoğala... Hadiii! Nazlanma, korkma üşüye üşüye ısınmayı öğreneceğim!... Bak şimdiden cehennemin dudaklarına bıraktım dudaklarımı! Yana yıkıla, düşe kalka ve hatta öle dirile akacağım ömrümün kıyamet gözlerine...
Med –cezir kırılmalar umutsuzluğun kağısını açınca yeniden esmeye başlar karanlığa sarkan mavi kirpiklerim… Bugün diye diye içimdeki hüzün terennümünün salıncağına biniyordu yüreğim... Salıncaktan inmek istedikçe aklım daha da hızlanan hırçın bir duygu dalgasıydı sanki içimden geçen…
Bugün atlasın her yanı ölü kırlangıçların idam edilmiş sesleriyle doluydu! Toprağa yağıyordu cesaretsizliğimin şaşkın yağmuru... Karar verilmiştir... Çekilin umuda bigane güz kırılmalarım... Alfabemin kanını emecek tüm gölgelere soyunacak şu an ruhum... Bile bile lades! Bile bile …
Bugün hiç olmadığım kadar yorgun ve hiç olmadığım kadar cesurum... Kağıt gemilerimin güvertesindeki bütün umutları yaktım ... Onlar senin bana yamadığın maskeli salıncak kandırmacalarıydı! Görüyorum artık... Keşkelerim idam ediyor pişmanlığımda kıvranan masum yanlarımı... Olsun! Yaşam ölüp ölüp dirilmeyi de öğretti bana... Bu gece şiirin koynunda terleyecek kelimelerim... Ve imgelerin buğulu inleyişlerinde dizelerim adresini bulacak... Hadi! Çek git talan ettiğin her köşemden... Hadiii...
Ve dingin bir sessizlik … Anne şefkatinin o kutsal rüzgârına sığınış…
Annem!... Sesim gelmiyor değil mi taa oralara... Yoksa yazmana sinen mehtabının kokusunu mu çaldı kilometreler... Yoksa sizin oralarda da mı var ikilem cennetinde paslı anahtarları olanlar... Annem! Sizin ora bizim ora deyince başlamaz mı vedanın çelikten acısı... Annem! Sesime kaderinin sesini yamayan kadın... Kirpiklerim yüreğimin duvarlarında eziliyor eziliyor... Nerdesin...
Kirpiklerimden hayallerim taşınıyor anne... Karıncalarım inthar ediyor incir ağacına sakladığım umutlarımın kıyılarında... Körpe tebessümlerimin kanına giriyor hüznün delikanlı duruşu annem! Soluğum pul pul dökülüyor toprağa... Karıncalarımın ayak izlerini kapatıyor rüzgâr... "Kapatma ben o izlerin çukurunda büyüyordum" desem de duyan olmuyor ... Olmuyor anne...
Ve boşluğun tavan arasında göğünü arayan cümlelere sükûn desteği...
Mehtap Altan
Kasım 2011
Monologlarımı bir zincirin endamında birleştirme fikrini veren Sevgili lacivertiğnedenlik çok teşekkür ederim...
YORUMLAR
Zihnimizin imbiklerinden bir kaç kez duygu varyasyonlarımızla satırlara inen imgeleri mantık arkadaşlığı ile ipe düzeriz kalem el verdiğince...Sonra diğer duyu organlarımızın da olduğunu hatırlar, perspektif bakış açısını duygulara adapte ederek kimi zaman yerine oturmadığını düşündüğümüz fikir kırıntılarına eşlik eden sözcüklerden koparırız...Usta terzinin tiitizliği ile dizeleri ölçer biçeriz...Eserimiz tamamlanmıştır...mantığımızın nazlı ve kendini beğenmiş okeyini aldıktan sonra vitrine asma zamanı gelmiştir gerdanlığı...Lakin tüm ihtişamı ile uzaktan izlediğimiz incilerin bir zaman sonra farketmeden mantık ibrişimlerimize yanlış dizildiğini bir suflör kulağımıza fısıldar...Tatlı bir ikilem içinde acabalarla kavga eder yüreğimiz...Neticede eser tamamdır en nadidesinden....
Sonra onlarca gerdanlık arasından yeni bir kolye yapmak usumuzun mantık ağına takılır...Seçilmişlerden seçmek, bağrımıza bastığımız biricik ciğerparelerimiz arasında ironik bir tercih yapmaktır aslında...
Neticede mantk duyguları ikna eder küçücük öpücüklerle....Yeni bir selleksiyon yapılmıştır artık beyinimizin çiplerinde...
Böylesi bir çalışmayı paylaşmak şanstı doğrusu...tebrik ve saygılarım yüreğiniz için....
Entellektüel-41 tarafından 11/26/2011 1:19:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehtap ALTAN
teşekkürler saygılar...
Ve dingin bir sessizlik … Anne şefkatinin o kutsal rüzgârına sığınış…
Annem!... Sesim gelmiyor değil mi taa oralara... Yoksa yazmana sinen mehtabının kokusunu mu çaldı kilometreler... Yoksa sizin oralarda da mı var ikilem cennetinde paslı anahtarları olanlar... Annem! Sizin ora bizim ora deyince başlamaz mı vedanın çelikten acısı... Annem! Sesime kaderinin sesini yamayan kadın... Kirpiklerim yüreğimin duvarlarında eziliyor eziliyor... Nerdesin...
Kirpiklerimden hayallerim taşınıyor anne... Karıncalarım inthar ediyor incir ağacına sakladığım umutlarımın kıyılarında... Körpe tebessümlerimin kanına giriyor hüznün delikanlı duruşu annem! Soluğum pul pul dökülüyor toprağa... Karıncalarımın ayak izlerini kapatıyor rüzgâr... "Kapatma ben o izlerin çukurunda büyüyordum" desem de duyan olmuyor ... Olmuyor anne...
Ve boşluğun tavan arasında göğünü arayan cümlelere sükûn desteği...
..........................................................................................................................
Siyah Mavi umudun türküsüydü
ama siyahı mavileştirende vardı Fecr-i vakte gülümseyen Mehtap ta
Saygılar güzel yürekli insan
Yazıyla şiirin buluşması gibi olmuş..tahminim o ki başta her ikisi de kıskanacak bu yeni formatı fakat bu yeni halin sancıları yeni güzellikleri getireceği sezgisiyle merak ve ilgiyle okunmayı bekleyecek..takip ediyoruz efendim.
Tebrik ve selamlar..
Mehtap ALTAN
teşekkürler güzel insan...
Mehtap ALTAN
öğretirken öğreniyoruz
kısacası bu site öğrenmenin o sonsuz güzelliğini hepimize tattırıyor Sevgili Tacettin Yıldırım...
Sizin gerçek yaşamdan alıp nesirlere taşıdığınız yazılarınızı da biz özledik...
Saygılar...
Bazen bir kelime kaderin olur, bazen de bir kelimeyi ararsın...ararsın, ama bulamazsın; yazamazsın. ''..ve boşluğun tavan arasında göğünü arayan cümlelere sükûn desteği...'' çocukluktan kalma bir fotoğraf gibi, insanın zihninde bir düş yıkamaya başlar. Düş, kelimenin dünyadan aldığı öç gibidir. Düşlemekle başlar yazmak ve aynı yerden devam eder gündoğumu. Aslında her satır, bir farklı günün izdüşümüdür. Uyuruz, çoğunu unuturuz.
Cehennimin soğukluğunda, terli bir şafak boşalır mavi saçlarından meleklerin. Sonra sorgulamaya başlar cesaretini, kendi kendine insan.
Herkesin bir çığlığı var...Kimi nefesini havadan toplayıp, saatlerce didinsede huzurla dökemez içini. Kimi de bir anda, yok olup gitmenin, ölümü tatmanın her gün farklı versiyonunu ön cebine koyup, yaşamaya devam eder.
Satırların en güzel yanıda budur belki de! Kimse madalya vermez, ama ruhun tutunduğu bir dal olur alfabe. Kanına girilmemiş umutları düşler, bilinmezliğin gamzeleri ortaya çıkar da, ölüm özlenir; Cennet kokar noktalar sonrası nefesler; her nerede olursa olsun...!
Sonra yazarı bir coğrafya atlasında parmakla gösterilen ülke oluverir. Her harf şehridir, her hece bölgesi. Dünyanın oyundan başka bir şey olmadığını anlayan hafifliği, zincirin kıytırık zorlamalarına karşı yazarı kuvvetlendirir. Yazar ülke ülke bağırır...
Bacon, yazmanın insanı olgunlaştırdığını söyler. İncecik bir buz tabakası gibidir aslında bu çığlıklar. Kırılganlığından zarar görecek yine kendisidir, yazarıdır. Olgunlaşmak için, yazar da yazar... Bilir, belki dünya değişmeyecek; muhtaçlar imkana kavuşmayacak, savaşların çıkmasına dur diyemeyecek; ama, ama... Ama kendini olgunlaştıracak. Albert, Brice Parain'in kendi kitabı ve de kişiliğiyle ilgili yorumu beğenmeyecek belki. 22 yaşında bir insan ne kadar yazabilir ki; dünyayı ne kadar anlayabilir ki diyecek! Belki de Brice'in dediğini Albert Camus'un kendisi bile anlamadan gitti. Anlar gibi yapıyordu, ama anlamadı. Olgunlaşmanın ters yüzüne gençliğin gerçeğinden baktı; aslında her insan yaşlandıkça gençleşiyordu..-tecrübeyle sabit!- dedi Dante. Dante; 'Koş..' dedi. Yaşın kaç olursa olsun, 'devam et' dedi. Sonra başka biri: 'Tek bir şey varsa, ikincisi yoktur!' dedi. Haklıydı. İnsan özellikle yazarken bunu anladı. Okudu, belki de okumadan yazdı; ama en büyük hikayede; yüreğine zihninden düşen, veyahut zihnine yüreğinden düşen benekler oldu. Belki anlamadı çoğu, ama her haklı çığlık, her susmayı öpen ve de seven yakarış; olgunlaşmanın bağrından yavaş yavaş 'kemal' hırkasını çıkardı. Ona sarılan, uyudu.
Naif kırlangıç kanatlarında, yazarlar olgunlaşmanın mahiyetine varmak istedi. Bir yandan biri daha yazdı, biri daha tüketti alfabeyi. Kimi popüler gündemde yer etmek adına, sadece yazdı. Kimi yazarken aldandı; kimi de yazarken kazandı.
Biri daha kanatlandı beyazlığına. Biri daha: '..Sonra yelkenlerini suya indiren dudaklarındaki özlem çatlağını monoloğunun bağrına yaslayan bir ses doğuruyordu özleyen yanım…' dedi.
Belki hiçbir şey bitmemişti, ya da başlamamıştı. Ama hayat devam ediyordu.
Dünyanın bozulduğunu şuradan anlayacaksın demişti Deli Yusuf: 'İnsanın kötüsü beylik sürer, cevherin değerlisi çöplükte sürer..' Yazılanlar inşallaah güzel bir dünyanın her biri tarafında sürer.
Görgüsüz göz, yüreğe gam değdirir. Gamla düşmüşüm, ayağıma sürülen isyan salkımında. Çelebiler gözümüzün üstünde, hikmetten sual olunmaz; Hak bize bahtiyarlık versin.
Laf-u beyhude, kıyl-u kal eylenir erbablar ardınca. Ak gövdesini kızıl kana bağlayan küstahlık ırak olsun çığlıklardan.
Çok laf, çok da boş laf getirir demiş atalar... Susma vakti..
Dinozorun gözlüğü yer düşüp kırıldı. Evet, nerede kalmıştık?
Hürmetle...
Mehtap ALTAN
Belki de öcümüzü alalım derken borçlularımızın kasvetinde tıkanıyor hayat...
ve başlıyor devinim!
yinre öpüyorum yüreğinden seni....
ve sen emeğime her böyle bir emekle dokundukça ben imgelerimin kanadını daha da açacağım borçlularıma inat!
teşekkür ederim...
bu nasıl bir şey biliyor musun
sağa dönüyorsun beyninde karıncalanma
sola dönüyorsun derinden ağrılar
sırt üsttü yatıyorsun karanlık çöküyor üstüne
ne yana dönsen ağrılı yağmurlarla çoğalıyorsun -çoğalıyorsun ve aniden dökülüyorsun anne koynuna,sonrası sessizlik ,ya kabuk bağlarsın zaman ilaçtır sana,ya da kabuk bağlayan yerlerin devam eder kanamaya..
.
ben teşekkür ederim çoğalıyoruz ,öğreniyoruz beraberce
sevgiler
Mehtap ALTAN
evvet öğreniyoruz hepbirlikte...
lacivertiğnedenlik
Mehtap ALTAN
lacivertiğnedenlik
ne hayal ama
Mehtap ALTAN
Teşekkürler...