- 1824 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÖĞRETMENLER GÜNÜ ÜZERİNE…
Cihan Padişahı, ilk Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden dönüyordu. Yolculuk esnasında bir anda beklenmeyen bir şey oldu. Şeyhülislam İbni Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamur, Yavuz Selim Han’ın kaftanına sıçramıştı. İbni Kemal çok mahçup olmuş, yanıdaki tüm vezirler ve paşalar nefeslerini tutmuştu. Herkes; celali ile meşhur olan padişahın bu olaya çok kızacağını ve büyük bir ceza ile şeyhulislamı cezalandıracağını zannediyorlardı. Bu hali gören Padişah yanındakilere seslendi;
-“Bana başka bir cübbe veriniz. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurlar bize medar-ı ziynettir. Bu kaftan böylece hazinemde saklansın. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukamın üstüne koysunlar. Alimlerin atlarının ayaklarından sıçrayan çamurun bile makbul olduğunu gelecek nesiller ibretle görsün. Çünkü alimler her zaman padişahlara lazımdır.”
Padişah darı bekaya göçünce bu kaftan vasiyeti üzerine türbesindeki sandukasının üstüne serildi ve rivayete göre bugüne kadar hala yıkanmadan muhafaza edilmiş.
Osmanlı döneminde üç padişah görmüş Osmanlı’nın dokuzuncu Şeyhülislamı İbni Kemal’in (1468-1533) asıl adı Şemsettin Ahmet’tir. Dedesi Kemal Paşa’ya izafeten İbni Kemal diye anılır.
İbni Kemal; Sultan II. Beyazıd-ı Veli zamanında Sipahi Ocağında bir askerdi. 1492 yılında Sultan II. Beyazıt Han ile Arnavutluk tarafına bir sefere çıkmıştı. Candarlı Halil Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Vezir idi. Onun yanında da Evrenos oğlu Ahmet Paşa isminde bir kumandan vardı. Kumandanlardan hiç biri bu paşanın önüne geçemez, mecliste ondan ileri kimse oturamazdı. İbni Kemal ise vezirin ve kumandanlarının huzurunda ayakta ve esas duruşta beklerdi.
Ordu Filibe’ye varınca Vezir İbrahim Paşa Filibe’de Divanı toplamış ve herkes protokoldeki yerini almıştı. Vezirin hemen yanında yine Evrenosoğlu bulunmaktaydı. Herkes onun anlattıklarını dikkatlice dinlemekteydi. Bu sırada Divana mütevazı kıyafetler içinde bir adam gelmişti. Herkes saygı ile kendisine yer vermişti. O da geçmiş ve Evrenosoğlu’nun bile üst tarafındaki bir yere oturmuştu. Divandaki herkes buı defa saygı ile onu dinlemeye başlamıştı. İbni Kemal bu hale şaşırmıştı. O güne kadar gıpta ettiği Evrenosoğlu’nun bile üstünde bir makama oturtulan ve hayli rağbet gören bu adam da kim diye merak etmişti.
Bir fırsatını bulup bu şahsın kim olduğunu yanındakilerden birine sordu. Bu mütevazı âlimin, Filibe’de günlük 30 akçe ile müderrislik yapan Tokatlı Molla Lütfi olduğunu öğrendi. Bu hürmetin sebebini sorduğunda aldığı cevap ta hayli ilginçti. “Alimler ilimlerinden dolayı hürmet görür. Aşağı bir yere otursa bile devlet terbiyesi gereği buna rıza gösterilmez.” denmişti.
Bu cevap karşısında şaşıran İbni Kemal kendi kendine: “ben ne yapsam Evrenosoğlu gibi bir kumandanın derecesine çıkamam. Ama çalışır, gayret edersem şu alim gibi olabilirim” diye düşündü ve Molla Lütfi gibi bir âlim olmaya karar verdi. Bu sırada Molla Lütfi’nin de görev yeri değişmiş ve Edirne’deki Daru’l-Hadîs Medresesi’ne tayin edilmişti. İbn-i Kemal sefer sona erdikten sonra Edirne’ye Molla Lütfi’nin yanına ilim tahsil etmeye başladı. Daha sonra Muslihiddin Mustafa Kestelli, Muhyiddin Mehmed Hatipzade ve Sinaneddin Yusuf Muarrilzade gibi başka hocalardan da ders alarak önce müderris oldu. Daha sonra da Şeyhulislam mertebesine kadar yükseldi. O gıpta ettiği hürmetin bir benzerini ilminin karşılığı olarak yukarıda anlattığımız olayda yaşadı.
Bu olay hala bugün bizler için bir ibret ve ders vesilesi olarak yad edilir.
Malumunuz her yıl 24 Kasım, öğretmenler günü olarak kutlanır. Bu gün resmi törenler yapılır. Yılın öğretmenleri seçilir. Öğretmenler için güzel sözler sarf edilir.
Öğretmenler toplumun mayasını çalan önemli kişilerdir. Nesiller onların elinde şekil alır, şahsiyet kazanır. Onların bu genç dimağlara ektikleri bilgiler, fikirler gelecekte bu kişilerin kazandığı dünya görüşünün temelini oluşturur. Öğretmenler önemli kişilerdir dedik. Çünkü tarlaya ne ekersen onu biçersin…
Öğretmenlerimiz sayesinde elimiz kalem tuttu, okuduk, meslek sahibi olduk. Dinimizi, dünyamızı onlardan öğrendik. Vatanı sevmeyi, gerekirse uğrunda ölmeyi onlardan öğrendik.
Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır.
24 Kasım her ne kadar onlar için adanmış bir gün ise de bizler, onların öğrencileri olarak yaşadığımız her gün onları hayırla yad etmeli, karşılaştığımız her an sevgi ve saygımızı göstermeliyiz.
Kendimde bir dönem öğretmenlik yaptım. Öğrencilerim oldu. Bu duyguyu az çok ben de yaşadım. Cıvıl cıvıl öğrencilerim vardı. Şimdi bir kısmı üniversite tahsili yapıyor. Bir kısmı çoktan çoluk çocuğa karıştı. Onlarla karşılaşmak, iyi haberlerini almak tıpkı kendi öz çocuklarımın başarıları gibi göğsümü kabartıyor.
Uzun yıllar öğrenci olduğumun için de onlarca öğretmenim oldu. Hala öğrenmeye, birilerinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Tüm öğretmenlerimi bu vesile ile hayırla yad ediyorum.
Öğretmenlerimden Afife Yıldız, Ahmet Özlü, Ayhan Yalçınkaya, Celal Avcı, Hasan Kaya, Sami Akgül, Mehmet Yıldırım, Osman Duman, Güven Bıyık, Prof. Dr. Saip Tellioğlu, Prof. Dr. Macit Özhan gibi isimler rahmetli oldular. Kabirleri nur olsun.
Mesude Aykaç, Mehmet Metin Aşkın, Ethem Erkoç, Ahmet Hamdi İçöz, Ahmet Yetim, Abdulkadir Ozulu, Yaşar Yılmaz, Murat Yıldırım, Nurettin Eftekin, Naim Toprak, Ahmet Aykaç, Prof. Dr. Hakkı Emsen, Prof Dr. H. Yusuf Gökalp, Prof. Dr. Kemalettin Kara gibi bir çoğu halen hayatta… Onlara da sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.
Okul dışında kendilerinden ders aldığım Osman Demir, Tevfik Soyata, Enver Leblebicioğlu da diğer hocalarımdan. Onları da burada minnetle anıyorum.
Bu yazı vesilesiyle tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum.
Halit Yıldırım
YORUMLAR
Böyle bir gün için daha güzel ne yazılabilirdi bilmiyorum. Harika bir örnek ve konuyu günümüze bağlayış.
Ölen öğretmenlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, öğretmenler gününü kutlarım.
Öğretmenler daha fazla saygı görmek istiyorsa önce kendilerini branşlarında daha fazla geliştirsinler. Canı çıkıyormuş gibi değil de candan ve meslek sevgisiyle yapılabilse dilerim.
Gerçeklerden kaçmak çözüm üretmeyi ertelemekten başka işe yaramıyor. Okulun ilk günü eline takvim alıp tatil ve bayram günleri hesaplamamalı öğretmenler. Daha fazla istek ile görevini yapabilmesi için maddi ve manevi çok önemli destekler görmeli devlet tarafından.
Yeni bir maaş uygulaması yapıldı ve uygulama sonucunda yetkililerin farkına sonradan vardığı bir sonuç çıktı ortaya. Araştırabilirsiniz. Bir okuldaki hizmetli öğretmenden daha fazla ücret alıyor bu düzenleme ile. Öğretmen o hizmetliden nasıl iş yapmasını isteyecek, karşındaki kişinin ondan daha iyi şartlarda olduğunu gördükçe?
Asla hizmetlinin aldığı maaş çok, azaltılsın anlamında değil bu dediklerim. Bu hayat şartlarında onlara da ancak yetiyordur. Fakat insaf yahu, hiç olmasa aynı maaş bari olsa.
Öğretmen arkadaşlar imza topluyor, umarım bu saçmalığa son verirler.
Yazınızı kutlarım tekrar, selam ile
Halit Yıldırım
DEĞERLİ KARDEŞİM HALİT BEY
BÖYLESİ ÖNEMLİ BİR GÜNDE BÖYLESİ EHEMMİYETLİ ÇALIŞMANI VE DUYARLIYÜREĞİNİ KUTLUYORUM
antolojide ve edebiyat defterinde, günün şiirlerini çok sık takip ederim,ancak son zamanda özellikle antolojide güne düşen şiir günle hiç birzaman alakadar olmadığı gibi son derece amatör yazılan şiirlerin seçilmesi beni edebiyata olan ilgisizlikler üzüyor ...
keşk sizlergibi değerli şairlerin şiirleri dikkate alınsa saygı ve muhabbetlerimle esen kalın