- 3895 Okunma
- 25 Yorum
- 0 Beğeni
ÖĞRETMENİN DÜNYASI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yatılı Sağırlar Okulu’nda etüt öğretmenliği yapıyordum. Kendi grubumdaki öğrencileri akşam yemeğine aldım. Yemekten sonra öğrenciler bir miktar dinlenerek çay içer, masa tenisi oynar veya kendi dersliklerinde kitap okurlar veya bir şeyler yazarlardı. Ben de diğer etüt öğretmenlerimizle birlikte öğretmenler odasında çay içerek sohbet ediyordum.
O sırada bir öğrenci öğretmenler odasına girerek heyecanlı bir şekilde, yarı konuşma yarı işaretle bir şeyler anlatmaya başladı. Ters bir durum olduğunu anlamıştık. İşaretle ve aynı zamanda konuşarak;
-Ne oldu diye, sordum.
Eliyle “gelin” işareti yapıp koşarak dışarı çıktı. Biz de arkasından çıktık. Koridorda bazı öğrenciler belirli belirsiz konuşarak telaşla bağırıyorlardı. Öğrencileri takip ettik.
Bir öğrencinin dersliğin ortasında sırtüstü yattığını gördüm. Birinci sınıflardan Ferhat diye bir öğrencimdi. Hemen eğildim kollarından tutarak hafifçe sarstım. Her hangi bir tepkide bulunmadı.Eğilip nefesini dinledim.Nefes alıp veriyordu.
Çocuklara dönerek;
-Ne oldu, düştü mü” dedim.
Çocuklar;
-Hayır şeklinde başlarını salladılar.
Bazıları yemek işareti yapıyorlardı. Durum aşağı yukarı anlaşılmıştı. Yemek zehirlenmesi ihtimali vardı. Hemen okulun minibüsü çalıştırıldı. Ferhat’ı minibüse alarak hızla en yakın hastaneye götürmek üzere yola çıktık.
Araçta benle birlikte okulun hizmetlilerinden birisi vardı. Hastahanenin acil kısmına yanaştık. Ferhat’ta herhangi bir kıpırdama yoktu. Fakat nefes alıp veriyordu.Hizmetliye;
-Koş bir ambulans iste dedim.
Hizmetli az sonra geri geldi.
-Hocam ambulansta yok, kimse de yok, dedi.
Durum kritikti hemen Ferhat’ı sırtıma aldım. İçeriye girdik. Gerçekten de acil serviste hiç kimse yoktu.Ambulans bulamadık. Hastanenin içinde, sırtımda Ferhat rastgele ilerlemeye başladık. Hizmetli kılıklı bir bayan önümüze çıktı.
-Doktor yok mu, diye bağırdım.
-Var herhalde yukarıda odasında dedi.
Ben şoför ve bizim hizmetli üç kişi hem yürüyor hem de “doktor” diye bağırıyoruz. O arada Ferhat kusmasın mı? Öğürmesiyle birlikte her tarafım kusmuk içinde kaldı. Hatta bir kısmının da boynumdan sırtıma doğru aktığını hissetim. Benim buna aldırdığım yok.Yeter ki Ferhat iyileşsin.
Biz bu halde epey gürültü yapmış olacağız ki yukarı katta hayli meraklı kişi odalardan dışarı çıktı. Bunlar, yatar hasta yakınları olmalıydı. Bu arada beyaz önlüklü bir genç önümüze çıkarak;
-Ne bağırıyorsunuz, burası Dingo’nun ahırı mı? İçeride bir yığın hasta yatıyor. Hepsini rahatsız ettiniz dedi.
-Ben hemen söze girdim.
-Doktor bey çocuk…çocuk zehirlendi galiba…
Ben ilgi ve müdahale beklerken O bağırarak sözüne devam etti:
-Zehirlendiyse ne olmuş, bana güvenerek mi zehirlendi?
Benim sıkıntıdan ve yükten alnımdan terler boşalıyor. Adamın tındığı yok. Üstelikte azar işitiyoruz. O anda üzüntüm sinire dönüştü. Gayri ihtiyari ben de bağırmaya başladım:
-Allahın cezası adam, şu halimizi görmüyor musun? Çocuk ölmek üzere.Önce bir müdahale et sonra da ne söyleyeceksen söyle.
Böyle bir tepki beklememiş olacak ki birdenbire şaşırdı. Bu sefer hayretle bakmaya başladı. Adam sanki donmuştu.Tekrar bağırdım:
-Doktor musun kazık mısın be adam, bize bir şeyler söyle bir şeyler yap.
Uykudan uyanır gibi;
-Getirin şu müdahale odasına yatırın dedi.
Hemen gösterdiği odaya girerek Ferhat’ı üzerimden atar gibi sedyeye bıraktım. Yüzünü görmem gerekiyordu. Sırtımda olduğu için bakamamıştım.Çocuk solan bir gül gibi sesiz bir yığındı adeta. Gayri ihtiyari gözlerim doldu.
Ferhat’ın elini tutarak ağlamaya başladım. Üzüntü öfke ve acıma duygularıyla ne yapacağımı şaşırtmıştım. Ellerim dolaşarak yakasını açmaya çalıştım. Adeta doktor sandığım şahsı elinden tutarak zorla müdahale etmesini isteyecektim. Fakat adam o kadar soğuk ve ilgisiz duruyordu ki hırsımdan beni deli ediyordu.
-Hadi doktor çabuk edin dedim.
Doktor sandığımız şahıs hayretle beni süzmekten vazgeçerek:
-Nasıl zehirlenmiş, ilaç mı, dedi.
-Yok yok galiba yemekten dedim.
-Tamam bir bakalım diyerek Ferhat’ı kendine göre tetkik etmeye başladı. Sonra da;
-Kustuğuna göre korkacak bir şey yok dedi. Sonra da bana bakarak üzerimi gösterip;
-Galiba yediklerini de tamamen çıkarmış dedi.
Bir kaç işlemden sonra Ferhat yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Ben Ferhat’ın bu durumunu gördükçe tedirginliğimi üzerimden atmaya, rahatlamaya başladım. Az sonra da normale döndü.
Bu arada da ilgili şahısın nöbetçi doktor olduğunu, o anda odasında uyuduğunu kendi ağzından öğrenmiş olduk. Ortam yumuşadıkça karşılıklı konuşmalar da olumlu şekilde ilerliyordu.
Doktor bana dönerek;
-Babası mısınız çocuğun dedi.
-Hayır öğretmeniyim dedim.
O anda doktorun sanki dudakları uçukladı. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Gayri ihtiyari konuşmaya başladı:
-Yanlış duymadım galiba, siz bu çocuğun öğretmeni misiniz?
-Evet dedim.
-Peki bu üzerinizin batmış durumu, gösterdiğiniz ilgi, telaş neyin nesiydi? Üstelik elin çocuğu için bana bağırdınız, hakaret ettiniz. Anlayamıyorum.
Doğru anlamakta güçlük çekiyordu. Oysa çocuk hastanesi doktoruydu. Ancak bir öğretmende olan sevgi O’nda yoktu. Olsaydı görevini böyle yapmaz, bu şekilde hayret etmezdi.
-Bu çocuk benim öğrencim. Yatılı olarak okuyor. Babası bana emanet etti. Artık benim oğlum oldu. Babasının gözü arkada kalmamalı.
Konuşmalarımı dinleyen doktor, bir yandan da Ferhat’ın elini tutan bana dönerek üzgün bir tavırla;
-Hocam yaptığım davranışlardan dolayı çok mahcubum. Sizin düşünce ve yaptıklarınızın önünde saygıyla eğiliyorum. Ben aynı zamanda bir babayım. Sizin yaptığınız sevgi ve özveriyi ben kendi çocuğuma bile gösterememiştim. Bana insanlık dersi verdiniz. Bu akşam benim için dönüm noktası olacak. Galiba bundan sonra yaşantım farklı olacak.
Hastaneden çıkarken Ferhat’la şakalaştık. Kendisine çok korktuğumu söyledim.O’da elbiselerimi göstererek “bunlar ne olacak” şeklinde işaretle sordu.
Gülümsedim;
-Sen kurtardın ya gerisi kolay dedim.
Gece saat 00.30 civarında eve geldim. Berbat bir kılığım vardı ve çok yorgundum.
Eşim;
-Yine ne oldu dedi.
-Bir şey yok, her şey yolunda. Berbatım, yorgunum ve mutluyum dedim.
O “hiçbir şey anlamadım” şeklinde başını salladı, haklıydı. Ancak gecenin bu saatinde bu moralle bir şey anlatılamazdı. Olanları sonra anlatacaktım zaten. Artık biraz uyumak lazımdı.Yarın üniversitede sınavım vardı zira.
merhaba öğretmenim
bütün güzellikler sizin olsun
gönlünüz sevgiyle dolsun
uzak dursun sizden
kem gözler kaygılar
sıkıntılar ve hüzünler
bilirim siz hiç yılmaz
yılgınlığa düşmezsiniz
para pul geçim sıkıntısı
size vız gelir
vefasızları umursamayın
kadir kıymet bilmezlere
aldırmayın öğretmenim
ellerimizi tutup
saçlarımızı okşayın yeter
ötesi kolay
yalçın kayaları
hep hırçın dalgalar döğer
mum aydınlatırken erirmiş
anlatın öğretmenim
doğruyu güzeli aydınlığı
evrenin sırlarını
yedi cüceler diyarını
kırmızı başlıklı kızı
Yunus’u Mevlana’yı
harikalar diyarını
interneti ve bilgisayarı
sevmeyi paylaşmayı
yılmadan çalışmayı
bize anlattığınız gibi
dağa taşa yollara
çiçeklere kuşlara
ve de karanlıklara
yani tüm insanlara
tohum serper gibi
saçın evrene güzellikleri
çöpçü hamal balici
çirkinlikler kötülükler
yoksulluk ve şiddet
hastalık ve cehalet
hepsi alsın hepsi
doya doya
açlığımızı giderdiğiniz gibi
herkes kansın güzelliklere
kötülükler yok olsun öğretmenim
yıkayın bir güzel alın terinizle
pırlanta olsun ellerinizde
tüm çocuklar
evren mutlulukla dolsun
YORUMLAR
Sizi ve yaşadıklarınızı çok iyi anlıyorum hocam,ben de aynı şeyleri yaşadım,biz öğretmenlerin yüreğindeki sevgiyi,emanet çocuklarımız için kende hayatlarımızı erteleyişimizi,başka meslek gruplarındakiler anlayamaz,Sevgi olmasa zaten öğretmenlik yapılamaz,onları benimsemek,küçücük ellerini ve yüreklerini tutmak ,onların gözlerindeki bize olan güven ve sevgilerini görmek dünyanın en büyük mutluluğu.Yaşadığım onca sıkıntı ve çileye karşı öğrencilerimin varlığı ve sevgileriyle ayakta kalabildim..Gözlerindeki ışığı ,yüreklerindeki umudu hep canlı tutmak ,onları hayata kazandırmak temel amacımız olmalı ama maalesef,yazıdaki doktor gibi insan sevgiinden uzak,görev bilincine sahip çıkmayan kişilerin varlığı da üzücü.Çok akıcı,canlı bir dil ve anlatım özelliğiniz var,film izler gibi biir solukta okudum,sürükleyici,sevgi kokan bir anı olmuş,ellerinize sağlık.
Entellektüel-41
Öncelikle geç kalmışlığıma hayıflandım...Yürek sesimi gününde, zamanında sesinize katamadığıma yandım! Affedersiniz güzel insan, değerli hocam! Gecikmeli de olsa, kutluyorum güne düşen ışıltınızı, onlarca yansımasıyla...Kutluyorum özel gününüzü; erinçle, saygıyla, dostlukla, nice yıllara diyerek...
Yazınıza gelince...
Öncelikle yaşamın içinden gerçek bir kesitin paylaşılmış olması yazıyı daha da kıymetlendirmekte. Yaşam dediğimiz şey; altıyla üstüyle bu yerkürenin her bir kuytusunu içine alan koca bir boşluk, sonsuzluk değil mi? Onu anlamlandıran yegane şey; beyniyle düşünen, muhakeme eden, düşündüğünü anlaşılır söz dizimleriyle ifade edebilen, yani konuşabilen insanın kendisidir. İnsan, yaratılışındaki bu farklılığıyla farkındalığını birleştirerek yaşamı daha anlamlı, daha derinlikli kılar. Ancak, aynı insan, anlam kattığı yaşamı, güzelleştirdiği kadar çekilmez, tahammül edilmez hale de getirebilmekte.
Sosyal hayatın içinde nice insan görürüz; bizi halden hale koyan, şaşırtan, ürküten, düşündüren, üzen ya da sevindiren!
Cahili anlamak kolaydır. Cahilden korunmak da...
Ama okumuş cahili anlamak, böyle birisinden kendimizi korumak o kadar kolay olmayabiliyor! Tıpkı paylaşımdaki doktor gibi! Ancak öğretmenin temel aldığı, - tıpkı bir yontu sanatkarı gibi - yontarak şekil verdiği, adeta yeniden yarattığı ya da var olana yeni şeyler katarak olgunlaştırdığı varlıktır İNSAN. Öğretmen, insanı, insani değerler çerçevesinde ele alarak işler; bir cevheri işlercesine. Bu yüzden insana en yakın olandır öğretmen, en çok dokunan ve en çok titreten bam telini yüreğin...Oradaki sesleri bütün ayrıntılarıyla en iyi duyabilen, ayrıştırabilen ya da harmanlayan...
Ömür kumaşına eklenen her örnek nakış, ona dünyanın tekliğiyle yaşamın çok ve çeşitliliğini, dolayısıyla; dünyanın bütün çiçeklerini anımsatır; ayırmaz / ayıramaz.... Her çiçeği kendi kokusunda kendi rengiyle kıymetlendirir. Bu içsellik zamanla derinlik kazandırır ona ve Abdal misali, yaşam pınarını avuçlarına koyarak sonsuz akışı etkin kılar diğer öğelerle...
İnsan denilen varlığı özellikli kılan akıl yürütme ve ifade yetisi kadar erdem denilen insani değerler zincirinin önemli halkaları olan merhamet, şefkat ve acıma duygusu gibi hasletlerdir de. Bu duyguları taşımayan bir insanın insancıl tavırlar ortaya koyması beklenilemeyeceği gibi; hayatı güzelleştirme, daha yaşanılır kılma gibi bir katkısı da olamaz!
Öğretmenlik mesleği bütün mesleklerin oluşumuna harç koyan bir mihenk taşı, bir ocaktır.
Güzel sanatlarda heves ve azimden önce özel yetenek istenir. Bu özellikleriyle mesleksel anlamda o öğrenci başarıya koşar. Öğretmen de böyledir / böyle olmalıdır...Özünde insancıl değerleri ayrımsız taşıyabilmeli. Ussal esenliği kadar Maneviyatı da güçlü ve aydınlık olabilmeli! İnsanı sevmeli, hayatı ve hayatı kuşatan canlıları...Acıma duygusunu, merhameti, şefkati taşımalı yüreği ve dağıtmalı uzanabildiği her yere, her kuytuya ve ihtiyacı olana, ışık misali sızmalı.
Dün, bu tür öğretmenlerle doluyken dünyamız; bugün, elbette aşınan değer yargılarıyla yara aldı bu güzide değerlerimiz, bu tanımı zor meslek erbabıyla, insanlık! Sayıları azalsa da, içlerine gömseler de sessiz çığlıklarını...Yine de onur duyacağımız seslerle, görüntülerle ısıtabiliyoruz yürek üşüyüşlerimizi...
Tek tek her biriniz ayrı bir öykü, ayrı bir şarkı, ayrı resim ve rengarenk çiçek bahçesisiniz dünya ormanında ve insanlığın kalbinde.
Gerek yaşanmışlığı gerek akıcı, anlaşılır ve duru dili gerekse özündeki insancıl mesajlarıyla paylaşımınız, naif kaleminiz etkiledi beni, düşündürdü ve sevindirdiği ölçüde utandırdı da! Yine de avuçlarımda kalan sevgi idi...Satır aralarına serpiştirdiğiniz ve tıpkı güzel bir çiçeğin rüzgarla ta uzaklardan gelen kokusu gibi, SEVGİ...Ve SAYGI; Yaratan' ın yarattığına, sonsuzca...
Özgün ve özgür yüreğinize, o yüreğin işaret ettiği yöne yol alan kaleme saygımla, bitimsiz sevgi ve dostlukla...
Entellektüel-41
aydini
sunmuş. Emeğine saygı duyuyorum.Söz konusu öğretmenimizin yaşı benden küçük olsa da önce ellerinden , sonra da alnından öperim. Dünyamız iyi insanların yüzü gözü suyu hürmetine ayaktadır ve yaşanılır olur ancak..Teşekkürler öğretmenim...Sağlıcakla kalın...Saygılarımla..
Entellektüel-41
ÇOK DEĞERLİ HOCAM ;
BÖYLE BİR FİLMİN DEĞİŞİK ZAMAN VE MEKANLARDA ROL ALMIŞ BİR KAHRAMANI VE YAZININ GEREK MUHATAPLARINDA GEREKSE İÇERİĞİNDEKİ DUYGU ANOFORUNU YAŞAMIŞ BİRİ OLARAK SİZİ ÇOK İYİ ANLADIĞIMI SANIYOR, BU ŞEKİLDE NİCE GİZLİ KAHRAMANLAR ADINA TEŞEKKÜR EDİYOR AYRICA TÜM EĞİTİM EMEKÇİLERİNİN ,SADECE KENDİ CAMİASINDA HATIRLANAN BU ANLAMLI GÜNÜNÜ KUTLUYORUM..
Entellektüel-41
Saygıdeğer Hocam,Değerli Meslekdaşım,
Öylesine içten kıymetli bir anı ki..
Hakettiği yerde ışıldıyor..
Sizin bir başka yönünüzü anlatıyor..
Paylaşımınız için teşekkür ederim..
"Öğretmenler Günümüz Kutlu Olsun"
Saygılarımla..
Entellektüel-41
İnsan duygusuz olduktan sonra ha öğretmen olmuş, ha başka bir şey olmuş farketmiyor. Öğretmenler gününüz kutlu olsun.
Saygılarımla
Entellektüel-41
Duygulandim ve bir okadarda yazinizi aninizi okurken bir baska yonunuzu tanima imkani buldum Sairim ve Ogretmenim..
Gununuz ve seckiniz kutlu olsun .
Selam ve saygimla..
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Çok duygulandım inanın...Sizi tebrik ediyorum hocam...sizin gibi öğretmenlerin sayısını artırsın Rabbim...O doktor ve onun gibileride hidayete erdirsin...Çok ama çok güzeldi...Selamlarımla
Öğretmenler gününüzü kutlar saygılar sunarım
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Değerli Meslektaşım.
Günün yazısı seçilen bu yazınızı oldukça duygulanarak ve büyük bir beğeni ile okudum. Yazan elleriniz dert görmesin
Öğretmenler gününüz kutlu olsun.
Selam ve sevgilerimle.
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Böyle öğretmenleri okuyunca, insanın tekrardan o sıralarda okuyası geliyor...
Huzurla her daim efendim; emeğiniz öteki dünyada sizin affınıza yardımcı olsun inşallah...
Entellektüel-41
Öğretmenler Gününüzü ve anlamlı yazınızı kutluyorum. Saygı ve selamlarımla.
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Gözlerim doldu yazınızı okurken, iyiki siteden çıkmadan güne gelen yazarlara bir bakayım demişim.
Harikasınız öğretmenim. Keşke tüm öğretmenler de sizin gibi olsa, kimsenin gözü kalmazdı arkada.
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.
Saygılarımı bıraktım sayfanıza :)
Entellektüel-41
Evvet her şeyi zaman bize unutturabiliyor...
Ama onları ne yüreğimizden ne de geleceğe koşan penceremizden silemiyoruz...
Öğretmen...
Bir insanın çıkmayan sesini çıkartan...
Öğretmen...
Cesaretini cehalete teslim etmek istemeyene kanat olan....
Öğretmen...
Mehtabın ışıpına kastedenleri bir kelimeyle silebilen!...
Ne çok şey öğretmen ne çok !...
Saygımla...
Entellektüel-41
Niye, ömür boyu öğretmenlerimizi unutamıyoruz?... bu sorunun, sâdece, bir cevâbını Sizden okudum... daha niceleri var...
Cumhurbaşkanı da olsa, Elini öpeceği bir öğretmeni vardır.
Bir yüzüm İlköğretim okulu; diğeri, Sağlık Ocağı(Aile Hekimliği)... okuldan doktora, 200 Metrelik yol var... U dönüşü.
Saygılarımla...
kadiryeter
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=88098
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Harika bir öğretmenden insanlık dersi veren hüzünlü bir anı okudum...
Benim gözümde her öğretmen sizin gibi olmalı...nasıl bir mutluluktur, bir canı kurtarmak...
bunun insana verdiği sevinç az değildir,insanca düşünene...Muhteşem yüreğinize selam olsun dost...dr ünvanı olan bir zat'a da ne demeli bilmiyorum...inşallah sizden insanlık dersini
gerçekten almıştır...Paylaşımınıza ...güzel yüreğinize teşekkürler saygılar...Öğretmenler günüzüz kutlu olsun ...
Entellektüel-41
Ne anlamlı bir yazı ve dizeler, yarın öğretmenler günü ve güne çok yakışmış
Bana bir kelime öğreten öğretmenimin kulu kölesi olurum...
Kutluyorum sizi öğretmenim...Sevgilerimle...