- 809 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Sen Benim Yalnızlığımdaki Kalabalıklığımsın...
Parçalanmış aşkın son sesleriydi bu karmalandığım belki de...
Sen içimde kalan sadece bir yokluksun…
Senin için ıslanmışım, benim için üşümüşsün, neticesi ne olmuş ki, sadece yoksunluğuna çıkan bir çıkmaz…
Acıya pervaz vurulur mu diye sorsam kendime , yüreğim gümbürdemeye başlar, istersen yaparsın istemezsen zincir bağlanır düşüncelere…
Artık sustum, ne geçmişten ne de gelecekten bir şey beklemekten vazgeçtim, sadece düşünce fırtınaları ile boğuşuyorum hepsi bu.
Ne sen ne de senden gayrısı artık baş ettiremez beni düşlerimle…
Kırk duvar, kırk bin düş altında kalmak buysa altındayım işte...
Bir günah işlersin tanıdığın tene bir bakarsın değer ömre…
Bazen tek cümle ile anlatılır binlerce ağıt...
Bazen de tek cümle sonu hazırlar bin parçalara bölünerek...
Bazen de hayat tek cümleye kurulur gider yaşamdan, ayrılıklara, özlemlere, fukaralıklara, düşünce sellerine kapılır gider yaşamın arda kalan kesiti...
Her cümle ile klasik düşler oluşur yırtık düşüncelerle...
Deli deli bakışıyorum geçmişin küllerine, köz olduğu zamanları hayal ettim ansızın, yüreğimin parçalanışlarını düşündüm o şaşkınlıkla...
Yüreğimden kopanlara bakıyorum kan alacası bir sevdanın arda kalanlarındaki yıkıklıklar bunlar...
Damarlarımdaki morlukları düşündüm sen ansızın çökünce ziyan olmuş aklımın bir köşesine... Harabeliklerdeki is kokuları geldi burnumun tüm kılcallarına...
El ele tutuşmanın sıcaklığı buz kesmiş avuçlarımda, sadece aptalca bir oyun bu gölgeli karartılarla savaşlara düşmek...
Olur muydu, tüm geçmiş bir savaş alanına döner miydi, ya sen yokluğu bu kadar büyük harman bozumu muydu?
Katılasıya gülmek geldi içimden, nereye baksam riya yapışmış gözlerime darbelerle, nereden geliyor bu semeleşmelerim de, bir, bir ses duysam ardından gök gürlemeleri, şimşek çakmaları ve sanki kasırgalara yapışmış bir hayatın sürüklenişi çıkıyor karşıma...
Gülümsemelerin gölgesini düşündüm donuk bakışların ardında kalarak, bu kadar zorlanır mıydı hayat, bu kadar boşa çıkarılabilir miydim, hangi kural dışılık bu ki sersemleştirdikçe serserileştirdi beni...
Ansızın verilen kararların ardına yapışmış yeni yeni hayal bozuklukları dolanıyor beynimde...
Gecenin koynunda saklıydı kâbus düşleri, birbiri ardına düşen kâbuslardı ruhumu yerinden oynatan... Dört rüya dört kâbustu aslında ömür boyu benliğimden düşmeyecek...
Ne kadar zorlu perperişanlık bu, el ayak titremelerinin hiçe sayıldığı bir dolalım bu hayatın boşluklarında...
Benimsenemeyecek kadar bir yaşam bu ki göze alınacak yanına taraf olmak, cesaretlilikte çıldırmak mıydı bu?
Sanki yazgıydı yaşadığımız, hem an zamanı için hem de geleceği içine alacaktı sanki...
O sessizce ağlardı, ip ip olurdu gözyaşları yanaklarından süzülürken, bense sessizliğimi kendime saklar, sadece korkak titreyişlerimi saklamak isterdim içime...
Gözlerime bakardı ürkek ve titrek kirpiklerini kısarak, korkardı üzüleceğimden, korkardı ayrılığın kahredici kokusundan, bense ölürdüm titreyerek ona bakarken.
En çok sessizliği korkuturdu beni, bilirdim bu sessizliğin ardından yangınlar çıkardı, isleri boğazları yakardı, düşünceleri altüst ederdi, hem günü hem de geleceği... Çoğu zaman saklardı gözyaşlarını çoğu zaman ürkek bakardı bana, çoğu zaman korkarak bakardı, korkardı üzüleceğimden, korkardı bana bir şey olacağından, korkardı gözlerimin dalıp kalacağından, korkardı gözlerimin donup kalacağından, saklardı kendini çoğu zaman karanlıklara, hep fısıldanırdı, hadi bana beni sevdiğini söyle, bıkıp usanmadan çok sevdiğini söyle derdi... Küçücük sevgi cümleleri söyle bana, küçük gülüşlerimi sakla, küçük sevinçler yarat bende, ölümsüz aşklardan bahsederken bizim sevgimizi de ölümsüzleştir, bizim bir şarkımız olsun, seni, beni, bizi, hep sevgideki hâlimizle, çok sevmedeki hâllerimizle gülüşlerimizi anlatsın, sana bir şey olursa ölürüm, beni yalnız koma, derdi...
Ve eklerdi...
Sen benim yalnızlığımdaki kalabalıklığımsın...
Derdi durmayasıya korkularını içine gömmek için, derdi durmayasıya sevginin tutsağı olduğu için, bense kısık gözlerle izlerdim onu korkularımı içime saklayıp sahte efelenmelerle...
Zorluyorduk hayatı, sevginin son umudunu, son seslerimizi içimize saklayarak, hasretin yanık kokusu hep burnumuzun kılcal damarlarındaydı, korkuyorduk ayrılığın zıpkınlarından, bakışırdık sadece, bakarken, sarılırdık sanki bir birimizi güçlendirmek için...
Hayatın tüm zor kapıları üstümüze kapalıydı, zorluyorduk hem kapıları hem de kendimizi...
Biz birbirimizi sevmek için mühürlenmiştik birbirimize...
Sevmenin asil ve de gizemli bağıydı bizi bağlayan...
Zor günlerin kapısı hep üzerimize kapanıyordu, bakışlarımızdaki donukluk hep içimizi kanatırdı aslında...
Kanımızın kokusuydu bizi sarmalayan... Kanatılarak, kanayarak yaşardık sevgiyi...
Üşürdü, üşürdük farkında olmadan gecenin ayazını omuzlarımızda taşırken, yıllara gecelerle meydan okurken sevmelerin çilekeşliğini taşırdık yüreklerimizde, severdik yan yana dolaşmaları, aynı bardaktan su içmeleri, aynı acıyla ağlamaları, sevinçlerimizle yağmurlar yağardı üstümüze ıslanırdık ama susardık karanlığa doğru sarılırken... Karanlıklardı saklandığımız sığındığımız anlar, korkardık sahiplendiğimiz sevginin yaralanmasından, korkardık sevginin puslanmasından, biz hayatı bizle bize bağlamıştık... Sonuna, son ıslak, titrek nefeslere, son seslere kadar bağlamıştık hayatı bize bizle...
Evet dönüyoruz artık bu hayatın ters tarafından kendi topraklarımıza...
Bize ayrılmış zamanlar belki de bu ayaz gecelerden sonrasında bitti...
Günahlarımız ve de derinlerimizi, karanlık derinlerde kaybetmek için, dönüyoruz artık yılların ölgünlüklerine, boşverilmiş gecelerin soğukluğundan, sessizliğe, yakarışlara, unutulmazlıklarımıza, unuttuklarımızla, unutamadıklarımızla, sarmalandığımız acılardan kaçarcasına, toprakta bir can kalmaya, unutulmaza dair isteklerin acılarına, asfaltların zift kokusunu içimize sindirişlerden kopup yalnızlık duvarlarıyla, duvarlarımızı örmeye, gidiyoruz öz toprağımıza, geçmişin tüm yaşam kareleri yanımızda, günahların saç örgüleri ile düştüğü omuzlarımızın çöküklüğü ile gidiyoruz...
Belki seçtiğimiz yeni bir yaşam olacak, belki de yeni yeni acıları kucaklayacağız ardımızda kalanlarla, ama hep yeni bir gün sabahını kucaklayacağız ayaz yemiş omuzlarımızla...
Kar düşmüş omuzlarımızın buz kesmişliği ile dolanmalarımızı tüketerek sarılmaya gidiyoruz belki de yalnızlığımıza... Tekliğimize, tek başınalığımıza, belki de çözüm bulmaya...
Bir gün tek başına kalmalarımızla yaşamı tüketeceğimize...
Sadece bir fırtına bu girdapta... Sessiz kalmak ölümdü aslında, sessiz kalmak belki de öldürmekti aslında, artık susma derken sessizliği bozmaktı belki de istediğim ki bu da nefeslerin sonuna ulaşmaktı belki de...
Parçalanmış aşkın son sesleriydi bu karmalandığım belki de...
Gecenin koynunda saklıydı kâbus düşleri, birbiri ardına düşen kâbuslardı ruhumu yerinden oynatan... Dört rüya dört kâbustu aslında ömür boyu benliğimden düşmeyecek...
Bitecek artık üşümelerimiz, bitecek artık nefeslerin ıslaklığı, bitecek artık bu yaşamın kör dövüşü ve bitecek artık sonsuza kazınan acılar, belki bir sükut başlayacak kaldırım sonrası yürüyüşe, sevmelerin efsanesinin yazılması belki de sona erecek, aldattı bu yaşam bizi sevmelerin şaşkınlığı ile, ne kadar çok aldı ki ne kadar az vererek nefesleri, artık efelenmelerin belki de son şansıydı bunlar, bu ters köşe düşüşler, belki de yanıldık sevgi merdivenlerinin basamaklarını sayarken belki de yanıltıldık yaşamın yokuşunda, korkardık ayrılıktan, ayrı nefesler almaktan, korkardık doyasıya yaşayamadığımız sevginin bitmesinden... Son anda beynimi oyan bir cümle serildi yüreğime...
Değer miydi bu kadar acı, bu kadar gözyaşı bu sevgiye, tek başınalıkla verilecek bir cevap değildi bu aslında ve de hâlâ cevapsız kaldı üşümüş omuzlarımda...
Ve nefesin yaşam kafesimin duvarlarına sinmiş...
Ve gecenin ayazı omuzlarımda sarkıtlar gibi...
Ve korkardık ayaz gecelerde tek başınalıktan...
Ve şimdilerde yankılanan rüzgârın sesinde kokun...
Mustafa Yılmaz...
YORUMLAR
Mustafa YILMAZ
""Evet dönüyoruz artık bu hayatın ters tarafından kendi topraklarımıza...
Bize ayrılmış zamanlar belki de bu ayaz gecelerden sonrasında bitti..."" araya serpiştirilmiş cümleler sanki bütün yazının özü gibilerdi.. hüzünlü ama okuması keyfli bir yazı .. kaleme bereket dilerim. Saygılar.