- 837 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ERİVAN RADYOSU -2
ERİVAN RADYOSU -2
Sağa döndü olmadı. Tekrar sola, tekrar sağa… Nihayet tekrar sola dönüp Artem’in sere serpe uyumasından arta kalan yerde uyku havline bir pozisyon buldu. …Uykuya dalmadan kafasında onca olumsuzluklara rağmen önemli olan sağlık gerisi yürek yangısı diner misali karanlığın sahiline gözlerini kapadı…
Annuş ve Artem kapara sokağına geldiler. Anuş’un üzerindeki hoyrat dalgaların kıvrımları gibi siyah kıyafeti üstünde göz kamaştıran fuların albenisi vardı… Işık siyahı… Lal içinde göğüsleri buz taşı gibi… İskarpin ayakkabıları barok sanatının sütun kabartmaları gibi üst üste yükselen kıvrımları andırıyordu. Çantasının üzerindeki mavi firuze taş tokası göz kamaştırıyordu.
Boynunda kabartma işemeli kolye ışık gibi parlıyordu. Basamağına kalın ayak bileklerinin gayreti ile basarak paytona bindi. Seslendi konağa gideceğim dedi.
Paytoncu
Memnuniyetle efendim dedi.
Paytoncu atlarını yularını çekti. Birden payton kımıldadı. Anuş koltuğun gerisine yaslandı. Atların tiki tak, tiki tak ayak seslerinin ritmi ve payton tekerleklerinin iç huzuru titreten ritimleri ile yolculuk başladı. Dar sokaklara tepeden yağmur gibi serpilmiş sarmaşıkların duvarları süslediği doğal tablolara bakarak nihayet varılacak yere geldiler.
Barkev kapının önünde sabırsızlıkla onları bekliyordu. Paytonun basamaklarında onları karşıladı. Elinden tutarak Anüş’un inmesine eşlik etti. Artem’i koltuk altından tutarak bir hamlede yere indirdi. Defalarca sarılarak öptü. Konakta gözle görünür dikkati çeken aşırı bir kalabalık vardı. Anuş içinden iyiye yordu. Genel bir katılımdı diye düşündü. Konağın ihtişamlı kapısından içeri girdiler. Kırk odalı konak hınca hınç dolu idi. Kuzine Rus sobası içerinin havasını ısıtmış görünüyordu. Göz göze geldikleri kim varsa vücut hareketleri ile selamladılar. Boş buldukları bir yere geçerek oturdular. Bu denli aşırı bir katılım onları endişelendiriyordu. Topluluk adına başkan kürsüye çıktı başladı konuşmaya.
Topluluk adına sizleri selamlıyorum dedi.
Üzülerek azedeyim topluluğumuz bir haksızlık ile karşı karşıyadır. Burası bizim vatanımız. Birlikte yaşadığımız halklarla bir sorunumuz yok. Zira yaşadığımız son gelişmeler gösteriyor ki birileri bizlere sormadan, bizim adımıza kararlar almış. Bu kararlar neticesinde kardeş halkların birbirleri ile düşman edilmesini sağlıyorlar. Biz bu durumlara alet olmayacağız. Biliyorum hatıralarınızı terk etmeniz kolay olmayacak ama daha fazla acıları yaşamamak adına, daha güvenli gördüğümüz, özgürce yaşanabilir yerlere göç edeceğimiz bir süreçteyiz. Şimdi buradan ayrıldığınızda özellikle ailelerinizi psikolojik olarak bu sürece motive ediniz. Bir hafta süreniz var. Değerli eşyalarınız yanınıza alarak topluluk dışındaki çevrenize hissettirmeden gidiniz…
Tanrı bizleri korusun.
Barkev, Anuş ve Artem konaktan bitkin ve korku sarmallı ruh halleri ile paytona bindiler. Sımsıkı el ele tutuştular.
Artık kendilerini ötekileştirdiler. Paytoncuya bile avcısının içindeki iyiyi seyrederek bakıyorlardı. Evlerinin önüne geldiler. Paytondan indiler. Bahçe çitinden içeri girince insan füğürlü taş heykel onları karşıladı.
Eve geçtiler.
Anuş:
Artem’in önünde diz çökerek gözlerinin içine baktı. Başladı anlatmaya…
Artem insanlar hep aynı yerde yaşamazlar bazen göç ederler daha başka yerleri de görmek için, ya da daha güvenli yerlerde yaşamak için… Şimdi buradan ayrılmak durumundayız gideceğimiz yer senin için daha güvenli olacak! Birlikte uzun seneler yaşayacağız. Sen okula gideceksin arkadaşların olacak gittiğimiz yerde daha mutlu olacaksın.Üzülmek yok tamamı?
Artem:
Anne; Dikenler ve karıncalarda bizimle gelsin!…
Anuş:
Burası onların vatanı ve evleridir kendileri karar verirler tabi bizimle gelirseler mutlaka götürürüz.
Artem: Banane, banane ben karıncalarımı ve dikenlerimde götüreceğim.
Anuş:
Tamam, sorarız onlara eğer geleceklerse götürürüz.
Artem:
Peki, nasıl anlayacağız?
Biz bahçeye gidince eğer dikenler boynunu bükmüşse bil ki gelmeyecekler. Ama her zamanki gülümsemeleri varsa, ki bileceğiz bizimle gelmek istiyorlar.
Artem:
Ya karıncalar…
Onlara da soracağız dedi.
Anuş o gün dikenleri sulamadı. Bu ilk oluyordu.
Ertesi sabah,
Önce çit ile çevrili diken bahçesine girdiler. Bütün dikenler boynunu bükmüş Artem’i buruk bir bakış ile karşıladılar.
Anuş.
Yaralı dikenin açtığı gülü okşayarak sevgiyle; Esekdal dedi.
Diken:
Korkunç acılarınıza vefamız kökleri ile tanık olacak…
Karınca yuvasının önüne geldiler. Hiçbir karınca yoktu. Artem ağladı. Yuvalarının kapısına eğilerek bağırdı.
İşçi karınca
Asker karınca
Kraliçe karınca
Nerdesiniz?...Diye seslendi.
Ortalıkta karıncadan eser yoktu. Artem çok üzüldü. Anne Anuş; Artem’e seslenerek karıncalar karınca duasına gitmişlerdir. Biz eve gidelim dedi.
Eve geldiler. Anüs; Ani’den kalma üç beş hatıra eşya ile “radyoyu” aldı. Artem ise dayısının ona verdiği kemik âşıkları aldı. Evlerinin her köşesini gezdiler. Ayrılık vakti gelmişti Dışarı çıktılar. Artem gördükleri karşısında hayrete düştü. Çocuk aklı bunu alamadı. Her taraf karınca ile kaynıyordu. Bütün karıncalar iki ayaküstüne dikelmiş dua ediyordu.
Bilge Karınca: Neden.niçin,nasıl?...Dedi.
Anuş:
Bilmem,
”Bilge Karınca”
Şimdi zaman gitme vaktidir...
Şimdi zaman göçme vaktidir bu diyardan..."
Sunay Karataş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.