- 623 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
d
Bir Latin atasözü kemiklerimin üzerinde. ’Never ever’ meselesi kaçamaklarımdan sıyrılma peşinde. Ringin sınırını çizen genç bir gitar. Küpeleri tellerinden boşalıyor. Sahici bir yazma hevesi bağırıyor odamın içinde. Kalem az ileride bacaklarını gösterme telaşına girmiş bir kadın. Parlak ten rengi çorapları her kadına yakışmıyor. Kalemimin ucu yüreğime kaçmış; ’I used to cry, but now I hold my head up high.’ Şarkının sonunu beklemek kadar zor geliyor yazmak, kendimi.
Yazmaya oturduğum saatten beri, bir çocuk daha kirli dünyama giriş yaptı. Azrail’i arıyorum. Alıp beni gitmesi için, kaç yanlış numara çevirdiğimi hatırlayamıyorum. Sayamadım. Ölümün her yeni zar atışında, gökte bir tanrı eriyor. Rab, tanrı yaratan insanların salınışına hayret etmekte. Kendi kendime de artık sallanabiliyorum. Şükür ki, saçlarım da siyah. Böylece akrebi saklayabiliyorum yelkovandan.
Kriminal umutlar sunuşun gıcırtısını giderme derdinde. İçecek bir şeyler bulsam iyi olur. Ne arzu etsem, hep ötede! Sürahiyi bulmalıyım, mutfak dolapları hep benden uzun; hep yukarıda. Belki de şarkıya ayak uydurmam için geçerli bir sebep. Başım yüksekte olmalı, düşmemeli yere.
O kadar basit yaşıyorum ki hayatımı, çay içerken özellikle İngiliz fincanı filanda aramıyorum. Ama yazarken bazı şeyler farklı olmalıydı. Şu dekoru baştan değiştirsek? Sarı lambalar biraz daha aşağıya, tavan çok yüksek!
...
Kelimeler, satır araları, o yüksek topuklu ünlemler, uzun saçlı virgüller... ne de güzel hepsi! Bir yazı yazmak için uykumun bölünüşüne ortak oluyorlar. Biri bulmalıyım şimdi sevecek. Ayna verin bana. Saat 02.34.
...
Acıktım. Tava beni bekliyor. Üç yumurta almalıyım büyük ellerimle. Katilim. Kendimi kötü hissediyorum. ’Bu yumurtalar civciv olup, nefes almalıydı. Ama ben şimdi onları yemek üzereyim. Ne kadar da vahşi insanlarız’ diye fısıltılar duyuyorum kulağımda. Sivrisinek öldürmek caizdir, vurun kahpeye! Ömrü boyunca çalışsa, bir milyon dolar kazanamayacak servetime margarinli üç yumurta ne de güzel gider. Ve zafer fizik kurallarını haklı çıkartıyor. Tepki etkiden az olursa; kırıyorum!
Kalbi kırık insanların parçalarını topladım az önce. Beyazdı kalpleri. Sevecenlikleri ne de güzel sırıtıyordu kötü dünyada!
Ah şu ayırt edilmez güç, insan olmak. Yumurta yanında, zeytin çıkartmalıyım; bir de çikolata. Açıkta satılan çikolatada yeni çıkmış, alana sormalı. Hıh..Saat hala 02.34, yüreğime çikolata sürmeliyim.
...
Psikopat bir dengesiz oluşumu bağışlamasına izin vermeden, hesabını verecek kadar tuz dökmeliyim. Damarlarım alarm vermek için çok geç kalmış kondomlarını atıyor tenimden. Yeni bir ölü doğurmak için çok geç kaldığımın farkındayım; birazdan kaçıncı uykusu olduğunu bilemeyen insanların kulaklarına gazete sokacağım.
Şu poşetin içindeki patateslere acıyorum. Hepsi amele! Yazık, çokta iyi gözüküyorlardı oysa. Ama hepsininde, yaşlanacaklarını bilmeden tenine güvenen bir kadın kadar küstah soyunuşları var. Geçen de elimi kanatmıştı biri. Diğer yerleri yazamıyorum. Yüreğim izin vermiyor.
...
’...u should sleep..’ ne kadar da basit bir uyarı. Gözlerimin kırmızı olmasını seviyorsam, flashlar utansın. Kalemim, kendini beğendiği an; kıçına noktayı koyacak. Ne de olsa ü-n’süz sevişmelerden dolayı artık hiç kimse yargılanmıyor. 1924’ü özledim.
...
Anne; bu kaçıncı doğuruşun beni, ağladıkça, ağlayasım geliyor.
...
Yumurtam sıcak, yahut ağzım sıcak. Tükürüklerini çıkartacak salgı bezi kurumuş bir nehir damalarıma dünyayı biriktirme telaşasında. Hiç bu kadar dilimi sevdiğimi hatırlamıyorum. Biraz sonra kalemimi yalayacak ilham, dilimin sulayışlarına hasret; sanki! Buna hak veriyorum, dünyayı k i r l e t e n kahrolası ddt biziz. Ddt: Dikine doğrulmayan teraneler. Pardon, ne fark eder!
...
Bu üniversite aklımı pişik etti, kınanıyorum.
Tolstoy’dan akıllıyım; ama ondan az sakallarım var. Kaybediyorum. Görevi bitmeyen bir sonsuzluk, yüreğimin dünyaya açılan penceresinde kıl dönmesi. ’Savaş ve Barış’ kaç kez baştan yazılmıştı? Ben utanıyorum.
...
Bir gün öykü yazmayı öğrendiğimde, biliyorum ki o gün hiç gelmeyecek; yine de ben minimalist yumurtalarımı kırıyor olacağım. Oh, çay da demlesem mi üstüne?
...
Giriş bölümünde, sonuçları yazan kaç insan vardır? Belki insan yoktur, ama biri var ki; bizi şiddetle sarsıyor. Okumak, cahillerin işi!
Cahilim. Şu kitapları biri rafa kaldırsın. Onlarda şarkı dinliyor.
...
Kalem yerde, yazık ya; biri onu oradan kaldırabilir mi?
...
Ah canım benim, şu beyaz kâğıtlara acımıyor musunuz? Saat de hala 02.34. Kendimden tiksiniyorum. Türk Talim ve de Terbiye kuruluna çok ayıp ettim. Avuçlarını yalasınlar, himayesinde zannetikleri sistem, ayakkabımın altında pestili çıkmış bir ciklet.
...
Biri beni yaşamaya kaldırabilir mi? Çok pardon, saati olan kimse yok mu? Benim saatim mi bozuk?
Bir Latin atasözü der ki; unuttum ve şarkı bitti. Saat 02.34.
d Yazısına Yorum Yap
"d" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
23 Kasım 2011 Çarşamba 22:24:04
Yumurtayı çok severim, her tarzını. yazını okurken, birden canım yumurta istedi. Yaptım, Ben rafadan seferim kahfaltı sofrasında. Ama saat: 10.30 pm. O yüzden ben katı şeklini yiyecem. Kalemi kaldırdım yerden. Öyle hızlı düşmüş ki, içinin mürekkebi boşalmış. Ama yenisini de dolduramazsın. Ben baktım hokkanın içine boşalmış.
Ayakkabılarını da atmışsın öyle orta yere. Hatırına kaldırayım dedim bir köşeye, ama kaldırınca altından bir şey uzadı da uzadı. Meğer çiklete basmışsın. Kusura bakma o yüzden olduğu yere bıraktım. Çok mu uzun oldu yazdıklarım.. Ay! canım öyle istedi yazdım, ne yapayım..