- 1167 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FARKINDALIK...
Farkındalık, son yıllarda üzerinde durulmaya başlanan, gerek Felsefecilerin, gerekse Psikoloji alanında çalışan pek çok kesimin dikkatini çeken, hatta terapi seanslarında gün geçtikçe geliştirilerek tedavi yöntemi olarak uygulanmaya başlanılan önemli bir kavramdır.
“Yargısız bir şekilde şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla, dikkatinizi toplayabilmektir” diyor stres alanında yaptığı çalışmalarıyla ünlenen Amerikalı Moleküler Biyolog John Kabat-Zinn. “Şu anda ne yaşıyorum?” sorusuyla başlayan ve ne hissettiğimizle devam eden süreçte insanın kendisi ve dış etkenlerle ilgili sağlıklı bir sorgulama yönteminin anahtarlarını sunan güçlü bir denge sağlayıcı olarak hayatımıza ışık tutuluyor bu yöntemlerle.
İslamiyet’in asırlar evvel ortaya koyduğu, bireysel ve toplumsal alanlarımızı hiçbir boşluk bırakmadan düzenleyici ve ecdadımızın devlet yapısından tutun da ticari, askeri, siyasi ve beşeri hayatımızı kapsayan ve yüzyıllar boyu muazzam bir sistemin dayanağını teşkil eden bu sayısız esasların, Batı toplumunda yeni yeni keşfediliyor olması, insani sorumluluk adına özellikle bizlerin üzerinde durup düşünmemizi gerektiren bir olgudur.
Asıl ilmin “kendini bilmek” olduğu bir öğretiye sahip fraksiyonun temsilcilerinin kendinden önce, temsil etmek zorunda olduğu misyonunun farkındalığıyla işe başlaması gerekiyor. Bilge Kağan’ın sözlerinin kulaklarımızda ve dahası yüreklerimizde çınladığını hisseder gibiyiz…
Modernitenin neslimize dayattığı tüketime dayalı bir toplumda yaşamaktayız. Tüketimden kastım, ticari mal ve hizmetlerden ziyade, insani vasıflarımızın tüketimidir. Özellikle, en temel vasfımız olan düşünme yetilerimizin uğradığı tahribatın boyutu azımsanmayacak düzeylerdedir. Eğitim sistemimizden tutun da ekonomik, kültürel, sosyal, bütün etkenler insanları birbirlerinden, dahası kendilerinden gün geçtikçe uzaklaştırmaktadır. Kendinden uzaklaşan bireyler yalnızlaşmakta, yalnızlaşan bir topluluğun, yalnızlaşan bir gençliğin hayatı, idealleri tamamıyla menfaatler üzerine şekillenmektedir.
Maddi ölçülerin ön planda olduğu bir ülkede insana ait değerler bütünün önemi gün geçtikçe ard sıralara düşmektedir günümüzde. Sonuçta stresli, sağa sola çılgınca koşuşturan, ideallerini paraya endekslemiş, bilincini kaybetmiş ve adeta robotlaşmış bir kalabalıktan ibaret bir toplum tablosuyla yüz yüzeyiz.Büyük şehirlerde daha net görülebilen bu tablo, gün geçtikçe daha küçük şehirlerimize doğru akışını hızlandırmaktadır.
İşte bu noktada büyük bir önem kazanıyor farkındalık. Balığın, içinde yaşadığı okyanusun farkında olmaması durumundayız. Bütün güzelliklerin, hayatımıza anlam katan değerlerin aslında en sıradan görünenler olduğunun farkında mıyız? Şöyle bir düşünürsek, en başta sağlığımızın, annemizin, babamızın, arkadaşlarımızın, eşimizin… İstemeden de olsa değersizleştirdiğimiz, hep bizimle beraber var olan ve maalesef var olacak sandığımız birçok güzelliğin paha biçilmez değerlerinin… Bütün saydığımız olumsuzluklar içinde bizlere güzellikler sunmaya çalışanların, vefanın, sevginin, adanmışlığın, alçakgönüllülüğün, muhabbetin, paylaşımın, güzellikleri yaşatma uğruna kendinden vazgeçme asaletinin, yüzlerce ve binlerce örneğinin… Beraber yaşadığımız, hayatın her zamankinden ağır yükü içerisinde cömertçe harcayıp, ardımıza bile bakmadığımız renklerin… Emanetçisi olduğumuz ömrümüzde, tersi olması gerekirken, bir tek eksinin bütün artıları yok etmesine seyirciliğimizin… İnsanlığımızın farkında mıyız?
YORUMLAR
Sağlığımızın...
Kaybetmeden farkına varamadıklarımızın başında sanırım... :(
Çok güzel bir farkındalık bakışıydı yazınız...
Tebrikler...