- 633 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİM GECE
Yine, yeniden sevgilimi kaybetmekten… Gece can çekişiyordu.Karnından kılıç darbeleri almıştı, hem de üç yerinden, üç hayati organından yara almıştı ; polaris, vibro ve alruccabah... Karanlığından damlayan kanlar artık fışkırıyordu ve yatağıma akıyordu hiç durmadan. Bulaşmıştı bir kere. Yastığımda ki dağ kokusunu alıyordum. Gecenin kanlarının yanına sokuluyordu bu koku. Şirret bir fahişe edasıyla baştan çıkarıyordu onun kokusunu. Dayanamıyordum onların sevişmelerine. Bir tek benim kokum değmeliydi ona.
Hep kıskançtım; ilk tanıştığımızda, çocukluğumuzda da… hatırlarım Gece ile oynamaya çıkardık mahalle aralarında ve ben dayanamazdım başkalarıyla ahbaplığına. Benim yanımda olmalıydı, benimle ilgilenmeli, bana bakmalı, ve hiç durmadan anlatmalıydı kendine; bana, beni ve kendini. Onun gidişlerinde aldatılmışlığı yaşardım içimde, ama sesimi bile çıkartamazdım geceye. Aslında Suskunluğum çaresizlikten değildi; Ona olan sevgimin saygısından. Yıllar geçti ve ben biriktim ona. Çıplaklığımda, mahremimde, içimde ve dışımda onun olmuştum hep. Ruhumun ilacı oydu varlığıyla. Göz yaşlarımı alırdı, uzaklara çok uzaklara götürür, onları yok ederdi ve gelirdi yanıma beni buhranlarımdan arındırmış bir şekilde . Gülücüklerimi, kahkahalarımı hatta tebessümlerimi de hiç ayırmazdı yanından, hep sol cebinde taşırdı. Atıştırmalık şekerli leblebiler misali görürdü onları. Bu yüzden onu hep doyurmak isterdim. Damarlarımdaki kan, zamandı. Ve bazen o kan akmasın istiyordum. Akmasın ki gece hiç gitmesin, beni yalnızlığıma hiç bırakmasın. Yalnız o gittikten sonra sarılırdım oğlu uykuya. Bana bıraktığı mirası korurcasına sıkardım ve onu kollarıma alıp uyurdum. Yeni bir rüya ile karşılardım geceyi.
Bukle bukle saçlarım katman katman gecenin kanı ile yıkanmıştı ve ensemde ki sıcak ıslaklık içimi ürpertiyordu. Çığlıkları duyuyordum, dört bir yanım kurtlar sürüsü tarafından sarılmıştı sanki. Ay’ı bile 7 parçaya bölebilecek tizlikte ki inlemeleri gecenin, kulaklarımdan hiç gitmeyecek gibiydi sanki. Yürek burkan sesi, sise karışıyordu. Çiğ damlaları sonu haber veriyordu bana. Evren durmuştu bir süreliğine. Canlılar ikrar veriyordu geceye; saygı ile eğilenler, ağlayanlar vardı. Bir taraftan da gülenler, sevinenler gidişini kutlayanlar vardı. Ortamdaki gerginlik bedenimdeydi. Gece bu kadar sessizken nasıl oluyor da bu kadar ses vardı. Alnımda ki teri ve ensemdeki kanı sildim. Ayaklarım uyuşmuştu. Rüzgar fısıldadı kulağıma bıçak gibi soğuk diliyle ve ince ince kıydı beni de, bedenimi de. Çıplaklığımla fırladım sokağa görmek için geceyi. Karşıda, sisin ardında gözleri hafif aralık yerde yatıyordu. Beni görünce doğrulmaya çalıştıysa da olmadı, yapamadı. Boynunu bükmüştü ve az önce duyduğum sessiz çığlıkları da artık kesilmişti gecenin. Savaş bitiminde ortalıkta olan ölüm sessizliği kol geziyordu sanki şuan. Koştum geceye ama artık çok geçti. Silikleşti bedeni. Nefesime karışan gözyaşlarımın arasında, semaya doğru yükseldi. Tebessümlerimi gönderdim acıkır orda belki diye.
Ve işte ben, her gün Olimposluların gözleri önünde kaybediyorum sevdiğimi. Ölümünü izliyorum ve Apollon ile olan savaşını... Mutlak mağlubiyetini bile bile bakıyorum semaya. Sonra hizmetkar Eos geçiyor arabasıyla VE bütün cihana bağırıyor,
-Apollon kazandı-
-Tanrıça Leto’nun oğlu gece, kaybetmeye mahkum olarak doğan bir mel’undu-
Dağların arkasından gecenin dirilişini, uzaktan gelen sevdiğini pencere de bekleyen ve dudaklarının kenarında ki tebessümle onu karşılayan bir kadın misali izliyorum. Yavaş yavaş içime doğuyor ve kaplıyor bedenimi. Kokluyorum içimdeyken geceyi. Sarılıyorum tekrar, ılık yüzünü görünce...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.