VASLUM son
Aysu, polise gitmeliydi fakat onlara ne anlatacaktı, her şeyden önce inanırlar mıydı?
Tabi ki hayır, inanmayacaklardı! Aklına iş yerinin arka sokağında bulunan, cami gelmişti, caminin imamı bu konularda bilgiliydi… oraya Cumaları giden personelin hakkında anlattıklarını hatırladı; dua edip birilerini benzeri şeylerden kurtardığından bahsederlerdi…” Evet ona gitmeliyim, tek kurtulma şansım o.” Diye düşündü Aysu…
Yağmur çiseliyordu, arabanın sileceklerini normalden hızlı çalıştırıyordu, farkında değildi, bir an önce camiye gitmeliydi… saatine baktı 04:15i gösteriyordu, şanslıydı; 04:30 da ezan okunuyordu, hoca kalkmış olacaktı ve iş yerine de 15 dakikalık yolu kalmıştı…
Arka koltukta birinin oturduğunu hissetti, panikle dikiz aynasından baktı; bir karanlık oturuyordu, korkuyla arkaya döndüğünde hiç bir şey göremedi, koltuklar boştu, bu arada gaz pedalına fazla yüklenmişti, ıslak zeminde normalden çok daha hızlı seyrediyordu, korkunç siren sesleri duydu, önüne döndüğünde; üzerine hızla gelen arabayı fark etti, can havliyle kornaya basıyor, selektör yapıyordu, Aysu karşı şeride geçmişti, yanlış şeritteydi, çabucak şeridine girmeyi başardı, sıyırmıştı, tekrar irkildi; Vaslum yanındaydı ve iğrenç bir şekilde gülüyordu… Aysu’nun korkudan dili tutulmuştu, bu panikle, o kadar hızlanmıştı ki, girdiği kavisten kurtulması mümkün değildi ve araba asfalttaki su birikintilerini yararak, önce çift teker üzerinde asılı kaldı ve 160km hızla viraja giren araç; Aysu’nun ani freniyle savrularak takla atmaya başladı, Vaslum yan koltukta hala gülüyor, Aysu ise karşılaştığı bunca dehşet verici şeyden sonra ölüme giden taklaların sonlanmasını diliyor, çılgınca bağırıyordu, hava yastıkları açılmıştı. Araba hızla yolun altında, yaklaşık beş metre aşağıda bulunan inşaat alanına uçtu ve bir vincin demiri Aysu’nun bulunduğu camdan içeri girdi, koluna vurmuştu, Aysu acıyla çığlık atıyordu, inanılmazdı; kolu kırılmıştı…
Araba yerden yaklaşık üç metre yükseklikte, motor kısmı yukarı dönük vince asılı kalmıştı, Aysu’nun bir çok yeri incinmiş, sürüklenmenin ve taklaların şiddetiyle çeşitli yerlerinde kırıklar oluşmuştu, acı içinde hava yastığından kurtulup sağ tarafına baktı Vaslum yoktu…
Buradan çıkmalıydı; biraz kıpırdandı, sürünerek arka koltuğa geçmeye çalışıyordu. Aracın tüm camları kırılmıştı, tavan çökmüştü, arka camdan çıkabilirdi. Aniden araba şiddetle sallandı, aşağı düşecek gibiydi, Aysu vincin kancasına baktı, panikledi; kanca kaportayı yırtmıştı ve çok az bir yeri kalmıştı, her an aşağı çakılabilirdi… arka koltuğa geçmeyi başardı, aşağıya baktı, yerde iki metrelik dik duran çelik konstrüksiyonları gördü, kanca kurtulursa hiç şansı olmayacaktı!
Bir ses duydu, o yöne baktı, ona doğru koşan bir adam vardı, yardım etmek istiyordu, inşaatın sorumlusuydu bu, Aysu biraz olsun rahatlamışken, kanca kurtuluverdi, yaklaşık dört tonluk araba hızla düşüyordu… Aysu’nun gözleri yuvalarından fırlamış, tüm hayatı film şeridi gibi gözünün önünden birkaç saniyede geçivermişti. Saniyeler içinde geri kaçıp kurtulmaya çalışsa da ölümden kaçamadı, düştüğü yöne döndü, gördüğü son şey demirlerden birinin göğüs kafesini parçalayıp içine girmesiydi… Ezan okunuyordu… saat 04:30 olmuştu…
Yaklaşık sekiz saat sonra:
Hastane koridorlarında koşturmaca hakimdi ve hüngür hüngür ağlayan kocasına sarılmış bir anne ve gözleri yaşlı bir baba, ilk dikkati çekenlerdi. Bunlar Aysu’nun anne ve babasıydı, Ece de kötü haberi alır almaz gelmişti, koltukta oturuyordu adeta şoka girmişti, neler olmuştu böyle?!
Aysu henüz ölmemişti, acilen ameliyata alınmış, saatler süren operasyon sonucunda, yoğun bakıma alınmıştı… kalp ritimleri çok zayıftı, hala hayatta olmasıysa mucizeydi…
Gece yarısını geçmişti, Aysu’nun anne , babası ve Ece dışında birkaç yakın dostu ve akrabaları da ordaydılar…
Aysu gözlerini araladı, üzerinde bir şey vardı; bu Vaslumdu ve koca bir piton büyüklüğündeki diliyle Aysu’nun yüzünü yalıyordu, yapışkan ve salyalı pis kokan bir dil. Vaslum, yavaşça geri çekilip, dizlerinin üzerinde doğruldu ve kokmuş, küf tutmuş tırnaklarıyla Aysu’nun üzerine hamle yaptı; derisini yırtıp damarlarını kopardı, tüm vücudundaki damarları açıp kan çıkartıyordu… Aysu deli gibi bağırıp imdat istese de ve kapının hemen dibinde insanlar olsa da, sesinin çıkmadığını fark etti, maalesef kıpırdayamıyordu da ama canı çok aşırı yanıyordu, duvarlar baştan aşağı kan olmuştu, odanın her yanı onun kanıyla yıkanmıştı adeta… korkunç bir tabloydu…
Koridorda hızla gelen birkaç ayak sesi duyuldu, koşarak gelen birleri vardı; nöbetçi doktor ve yanında iki hemşire, kapının hemen dibinde bekleyenlere bir açıklama yapmaksızın Aysu’nun odasına girdiler. Manzara hiç iç açıcı değildi; sonunda Aysu’nun zayıf kalp atışları da son bulmuştu, yine de birkaç müdahale ettiler ama imkan yoktu, ölmüştü..!
Doktor dışarı çıktı, herkes ayaktaydı, belliydi kötü bir şey vardı. Doktor “Maalesef…” Dedi henüz sözünü tamamlayamamıştı; Aysu’nun annesi kapıyı çarparak içeri girdi, ardından babası ve diğerleri. Yine bir feryat figan kapladı hastaneyi; kızına sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlayan çığlık atan anne ve baba ve ardında ağlayan arkadaşları, dostları, akrabaları..!
Aynı günün akşamında, 21:30 civarları, hastanenin morg girişi:
Üç güvenlik görevlisi muhabbet ediyorlardı; “Bıktım buradan, sürekli beni yazıyorlar, sanki başkası yokta…” “Yok tabi oğlum; zamanında mezarlıklarda içki içip şarkı söyleyen aramızda başka kim var ki?”
Bu sırada morgun içinde bir şeyler oluyordu, Aysu bulunduğu dolabın içinde bir kez daha kendine gelmişti, herkes öldü sansa da henüz canlıydı, ölü sanılmasını Vaslum sağlıyordu; kurbanıyla sonuna kadar oynamayı seviyordu. Gözleri açıktı fakat zifiri karanlıktan hiçbir şey göremiyordu, konuşmaya çalıştı kısık sesle ve acıyla, “İmdat…” Diyebildi, kıpırdamak istedi mümkün değildi; kırılmadık hiçbir noktası kalmamıştı ve duyduğu acılar korkunçtu, çırpındı ama nafile… Yine o sesi duydu “Naber aşkım? Artık senin ben den başka kimsen yok…” Aynı dolabın içindeydiler ve üzerine çıkmıştı, canı daha da çok yanıyordu.
Vaslum yılansı, pullu, ıslak ve soğuk dilini çıkardı, Aysu’nun yüzünü ve boynunu yalıyordu, bacaklarını araladı, dilini bu kez de cinsel organında gezdirdi, Aysu çığlık çığlığa bağırıyordu, vücudunu oynatamıyordu, her şeyiyle Vasluma mahkumdu… Vaslum cinsel organını Aysu’nun organına soktu, neredeyse ağzından çıkacağını zannediyordu… Deli gibi çığlık atıyordu ve Vaslumun canavarsı böğürtüleri de ona karışmıştı… Arkasını çevirdi, defalarca kez daha tecavüz etti iğrenç yaratık… Aysu bayılmak üzereydi, tarifi imkansız korku ve acılar içinde haykırıyordu… Onu işitebilen hastanenin dışında bir yerlerde birde köpekler vardı ve onlarda yalvarırcasına, uluyorlardı; yaratandan onun için yardım diliyorlardı…
“İçerden bir çığlık sesi geldi sanki, duydunuz mu?” “Evet, ölüler canlanmıştır, bir birinden korkup çığlık atmışlardır.” “Dalga geçme, gidip bir bakalım…” “Sen git bak, korkma biz burdayız, ben bi çay daha alıcam, isteyen var mı?”
Güvenlik görevlisi buz gibi morga girdiğinde ışıklar otomatik olarak yandı, oldukça büyük bir yerdi, her koridoru tek tek dikkatlice kontrol ediyordu. Aysu birinin geldiğini işitmişti, yaklaşıyordu, ayak seslerini duyabiliyordu, avazının çıktığı kadar çığlık atarak defalarca haykırdı fakat duyulmuyordu, Vaslum işini görmüş gitmişti…
“Ne oldu, buldun mu çığlık atan zombiyi..?” “Kes sesini, dışardan bir yerlerden geldi heralde..”
“Aysu Kocaman’ı nasıl bilirdiniz?”
Camide oldukça büyük bir kalabalık vardı, ezan okunmuştu, herkes Aysu’nun tabutunun başında cenaze namazına durmuştu. Namaz bittiğinde cenaze arabaya konularak mezarlığa götürüldü, herkes oradaydı, Ece kendini çok kötü hissediyordu, suçluluk duygusu kaplamıştı içini… Aysu, olan biten her şeyi işitebiliyor ama kıpırdayamıyordu ve çığlığını kimse duyamıyordu, canlı canlı mezara koyulacaktı, elinden hiçbir şey gelmiyordu… Annesi bir hışımla yeşil örtüye sarılı kızının tabutunu kucakladı ve hüngür hüngür ağlamaya devam etti, Aysu annesine defalarca seslendi; “Anne, ben ölmedim, ne olur beni kurtar… Anne…” Oda sonuçsuz kaldı… Aysu gerçekten de canlı canlı mezara koyuldu ve kara topraklarla üzeri örtüldü…
Bir saat sonra:
Aysu acılar içinde kıvranırken birde havasız kalmıştı, burası onun için yaşama dair son duraktı. Geçmişini düşündü, hatıralarını, erkek arkadaşını hatırladı; aldattığı için ondan ayrılmıştı… Oysa öylede olsa şimdi onun yanında olmayı ne çok isterdi… Eceyi düşündü, onu çok seviyordu, her şeyi anlatırdı ona, başına gelen bu kötü şeyleri de anlatmıştı… ” Son anda çıkıp gelir, beni kurtarır mıydı acaba?” Diye geçirdi içinden… Babasını, Annesini düşündü; ne kadar özlediğini… hayattayken onları ne kadar ilgisiz bıraktığını hatırladı… Annesi, onu o doğurmuştu, oysa şimdi ölüyordu ama yanında değildi, yalnız ölüyordu… Bu düşünceler içindeyken, aniden Vaslum üzerinde beliriverdi… Aysu gayet pişkince; “Geç kaldın canavar, daha erken bekliyordum.!” Dedi… Aysu son saniyelerini yaşadığını biliyordu artık, mutluydu çünkü en azından acıları sona erecekti… Vaslum kara bir boğa yılanına dönüştü, Aysu’ya ayaklarından göğüs kısmına kadar dolandı, sıkıyordu, kemikleri un ufak olmuştu ve yılan kocaman ağzını açarak Aysu’nun suratını içine aldı onu boğdu ve vücudundaki tüm kanı içti. Kurbanı ölmüştü… Canavar o iğrenç kahkahasını atarak oradan uzaklaştı, mezarlık ölü uykusuna geri döndü…
Yedi ay sonra:
“Komiserim, bunlar gerçek, bir araştırın bir şeyler bulacaksınız, lütfen yardımcı olun!”
“Ece hanım, bakın yedi ay önce arkadaşınızın aşırı hız ve dikkatsiz araç kullanmadan trafik kazası geçirdiği belirtilmiş, işte dosyasını sizde okudunuz, delillerde aksi bir şüphe uyandırmıyor, sizde kalkmış, bir katilin varlığından bahsediyorsunuz, hem de bir cin, lütfen sizin için yapabileceğim başka bir şey olursa, gelmekten veya aramaktan çekinmeyin…”
Ece kendini çok kötü hissediyordu, aylardır peşindeydi ama Aysu’nun Bursa da ki evinin tarlasında açılmış kuyudan başka delil bulamamıştı, eve sakladığım dediği altın da orta da yoktu, çok üzgündü, Aysu’nun bahsettiği kitap ve sayfalara ulaşmalıydı ama ne mümkün onlarda yoktu…
YORUMLAR
Hikayenizi bir solukta okudum gerçekten sürükleyici bir korku filmi gibiydi tebrik ederim ama siz bunun gerçek olduğunu iddia ediyorsunuz madem birkaç sorum olacak.
Hikayede yaşanılanlar gerçek olabilir hiç şüphesiz bunları bende öğrendim ama şu var ki Aysu'nun başına gelenlerin sadece bir kısmını Ece biliyordu peki ya kaza anı, morg ve kabirde olanları nerden öğrendiniz de yazdınız merak ettim doğrusu? :)
işgal
Hikayenin ana teması Aysunun tabiki isimler değiştirilmiştir... şans eseri bir takım insan üstü işlere karışması ve samimi arkadaşına aktarmasıyla ortaya çıkmıştır, Enver amca ve hikayesi de gerçektir mesela, Ece de öyle...
neyse sonuç olarak hikaye temelinde gerçektir ama diğer merak ettiğin kısımlar tabiki hayal gücümün ürünüdür.... kaza an,ı ürvertürdür, aslında nasıl olduğu neyin sebeb olduğu hiç bilinmiyor... Morg ve kabirde olanları ise cinlerden öğrendim dermişim:) tabiki bu kısımda tamamen hayal gücünün ürünüdür...
umarım yeterli cevabı vermişimdir sormak istediğiniz başka birşey varsa buyrun...
Maşide Kılınç
bir kaç gün siteden uzaktım..
dolayısıyla son bölümü..
şu an okuyabildim..
başından itibaren inanılmaz sürekleyici bir öyküydü...
korku filmi izliyor gibiydim...
bu alanda kesinlikle başarılısınız..
tebrik ediyorum..
ayrıca devamı gelebilecek bir öykü...
merakla bekliyorum..
sizi okumaya devam edeceğim..
sevgilerimle...
işgal
beğenmenize de çok sevindim...
sevgiler benden
saygılarımla
Siz senarist olmalısınız bence.Kadının ölmesine üzüldüm. Türk insanı doğal olarak mutlu sonlar bekler çünkü. Fakat kahramanın ölmüş olması öyküye hatırda kalırlık vermiş bence.
Öykü Eceden itibaren devam edebilir aslında. Çünkü Vaslum'un tam olarak sırrı çözülmedi. Ortada bir muamma olarak kaldı. Biri o defterin ve Vaslumun sırrını çözmeli. Bu da Ece.
İmla hatalarına değinmeyeceğim, çünkü öykü bitince düzelteceğim demiştiniz. Gerçi bence öykünüzü eklerken az da olsa bu düzenlemeleri yapmalısınız. Öykü o kadar akıcıydı ki, ne cümlelerin virgülle seri bir şekilde bağlanmasını ve nokta koyulmayışını umursadım, ne de başka bir imlayı. Aslolan elbette kurgu.
Sonuç itibariyle etkileyici buldum. Efektlerle son derece güzel bir Türkiş gerilim filmi olurdu bu öykü. Bunu çok iyi bir gerilim sever olarak söylüyorum.
Başarılarınız artarak devam etsin inşallah.
Saygılar.
işgal
Eceden itibaren devam ettirmeyi düşünüyorum çok daha kapsamlı olarak:) ama o tamamiyle kurgu olacak... bu gerçek olduğu her ne kadar kanıtlanamasa da gerçek hayattan hikaye edilmiştir...
Türkiş gerilim; abd yapar da biz yapamaz mıyız yani:) bizim tarihimizde, evsanelerimizde, kültürümüzde o kadar malzeme varki onların sıfırın altında üretimlerine atfen:)
başarılı bulmanız da çok hoşuma gitti, teşekkürler hep birlikte inşallah
ve üstüme alınmıyorum o saygılar benden çünkü:)