- 4180 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Beden Dili
Bir sabah uyandığımızda onu kapının önünde bulduk. Durumun farkına ilk kim vardı bilmiyorum ama ben uyandığımda ev çoktan birbirine girmişti. Herkes yüksek ssle konuşuyor, dinleyen birileri olmadığı halde fikrini anlatmaya çalışıyordu. Bir iki kişiye durumu soracak oldum, heyecandan cevap veremediler. Ne olduğunu öğrenmek için Joachim’i yakalayıp sarsmam gerekti.
“Sokak kapısının önüne bak. Ama kapıyı açma, camdan gözat.”
Hala olan biteni anlayamamıştım ama en azından nereye bakmam gereltiğini biliyordum. Tek katlı evimizin kapısına kapısına bakan pencerelerden birinin perdelerini araladım.
Oradaydı. Tüm görkemiyle duruyordu. Göz göze geldiğimizde kalbimin vuruşlarını hisseder olmuştum.
“Muhteşem, değil mi?” diye sordu omzumun üzerinden uzanan Joachim.
“Öyle...” dedim.
Daha önce bir geyiği hiç bu kadar yakından görmemiştim. İriydi. Boynuzları neredeyse vücudunun yarı iriliğindeydi ve çatallıydı. Gölgeleri boz sırtına düşüyordu. Bir yerlerde yaşla birlikte boynuzlarının da büyüdüğünü okumuştum. Eğer o bilgi doğruysa yaşı bayağı vardı.
“Kızılımsı kahverengi olması gerekmez miydi?”
“Bambi mi bu? Koskoca elk.”
Demek bu büyük geyiklere elk deniyordu. Daha kuzeydeki moose’lar gibi kaba hatları yoktu. Gayet sakindi. Dört ayağı üzerine oturmuş, etrafını seyrediyordu.
“Kulağını gördün mü?”
Dikkatlice bakınca kulağına küpe gibi renkli bir plastik takılmış olduğunu gördüm.
“İşaretlemişler. Yıllık hareketlerini ve beslenme yerlerini takip etmek için takmışlar. Gidip baksak belki Kanada’dan geldiğini göreceğiz.”
“Kim gidip bakacak, sen mi, ben mi, yoksa ödlek Sam mi?”
Sam evde kalanların en korkağı idi. Cadılar Bayramında tüm şakalar Sam üzerinde yoğunlaşır, zavallının emdiği süt burnundan gelirdi.
“Ben ödlek değilim, yalnızca tedbirliyim” dedi söylediklerimi duyan Sam.
“Biliyoruz senin ne olduğunu” dedim gözlerimi geyikten ayırmadan.
“Madem o kadar cesursun, sen niye dışarıda değilsin? Niye geyiği kovalamıyorsun?”
Cevap vermedim. Farkında değildi ama Sam başını belaya sokuyordu. Yerinde olsam bana bulaşmazdım. Söylediğini duymamış gibi yapıp Joachim’e sordum:
“Ne kadar zamandır burada?”
“Çekiklerden biri kahvaltıya kalktığında onu böyle otururken bulmuş.”
Demek ki gün doğumundan beri kapımızdaydı.
“Kovalamak için bir şey yaptınız mı?”
“Dışarı çıkamadık ki. Milletin ders saati geliyor. Bunun yüzünden yoklama kaçıracağız.”
Kaldığımız ev garip bir yerdeydi. Okulun kullanılmayan ikinci kampüsünde, bir evde on üç öğrenci kalıyorduk. Evi kendimiz yöentiyor, masrafları okuldan alıyorduk. Koca ve boş binalarıyla kampüs çevremizi kuşatan bir hayalet şehir gibiydi. Günün belirli saatlerinde bir okul otobüsü gelir, asıl kampüsle bağlantımızı sağlardı.
“Otobüs gelinceye kadar bekleyelim. Onu görünce kaçar.”
Sam ile Joachim’i pencerenin önünde bırakıp, içeri kahvaltımı etmeye gittim.
...
“İnanamıyorum, bırak otobüsü, kornadan bile korkmadı.”
Hala kimse evden çıkmaya cesaret edememişti.
“Kuduz mudur, nedir? Çıkmam dışarı ben.” demişti Danimarkalılardan biri.
“Arka kapıyı kullansanıza.”
“Eninde sonunda otobüse binmek için yakınından geçeceğiz. Olmaz.”
“Canınız isterse.” dedim ama içim rahat değildi. Dersleri umursadığımdan değil ama hareketlerimizin kısıtlanmasından dolayı rahatsız olmuştum. Geyik güzeldi, gösterişliydi ama başımıza da çöreklenmişti.
“Riske girmeyelim, kampüs polisine haber verelim.”
Sam ile uzun zamandır ilk defa aynı fikirdeydim. Joachim polisi aradı, onlar da bir devriye göndereceklerini söylediler.
“Belki de bize bir şey söylemeye çalışıyordur” dedi eve bu sene gelenlerden biri.
“Adı neydi bunun?” diye fısıldadım Joachim’e.
“Matt.”
“Matt senin köpeğin var değil mi?” Başucunda bir köpeğin resmiyle yattığını biliyordum.
“Evet?”
“Sen köpeğinin sana gizli mesajlar ilettiğine tanık oldun mu? Bir gün gelip Ev yanıyor ya da Arabanı çizmişler dedi mi?”
Ses çıkarmadı. Geyiği gösterip devam ettim:
“Bunda köpeğinin yarısı kadar beyin yok. Bize ne anlatmaya çalışacak? Lassie mi bu?”
Matt arkasını dönüp odasına gitti.
...
Devriye arabasından tek bir polis indi. Geyiğin etrafında ihtiyatlı adımlarla bir tur attı. Sonra arabasından fazla uzaklaşmamaya dikkat ederek geyiğe doğru “Yoo!” diye bağırarak hamle yaptı. Koca geyik oralı bile olmadı. Polis tekrar denedi, yine sonuç yok. Pencerelere doluşup olan biteni seyreden bizlere baktı, içeri gidin tarzında bir işaret yaptı ama kulak asan olmadı. Sonra omzundaki telsize bir şeyler söyledi ve yanıtı beklemeye başladı.
“Ne diyor?”
“Ne bileyim ben! Merkez, geyik kıçını kaldırmıyor, ne yapayım? diyordur.”
Gelen cevabı da duymadık. Polis bir kere daha geyiğe hamle yaptı; geyik sakince onu seyretmeyi sürdürdü. Yapacak bir şey olmadığını gören polis sonunda pes etti. Eli beline gitti, tabancasını çıkardı ve geyiğin başına kurşunu sıktı. Sonra bir daha ve bir daha. Geyik yerde yatıyordu. Kanı asfaltın meyili yüzünden yolun kenarına, oradan da mazgala akıyordu. Kimse çığlık bile atamadı. Polis ise elinde tabancası kalakalmıştı. Belki de hayatında ilk defa elini silahına atıyordu. Ne de olsa kampüs polisiydi; sarhoş öğrenciler dışında gayet sakin bir hayatı olmalıydı. Bugün ise tabancasını çekip sırf şüpheli hareket ettiğini düşündüğünü, beden dilini anlayamadığı bir canlıyı öldürmüştü.
Evin kapısından ilk çıkan Sam oldu. Polisin yanına gitti, ona bir şeyler söyledi. Polis Sam’in orada olduğuna inanamıyormuş gibi çocuğa baktı. Sam konuşmaya devam etti ama polisten karşılık alamayınca gerisin geriye eve döndü.
“Sanırım şok geçiriyor. Eve alalım, kakao filan içirelim. Belki kendine gelir.”
İki kişi koluna girip polisi içeri getirdiler. Uzattığımız sıcak çikolata fincanını alırken eli hala titriyordu.
YORUMLAR
:(
Ne bu şimdi _?_
Benim aklıma da gebe olabileceği ihtimali geldi .Ne yalan söyleyeyim.Hani sakince bir yer diye bahçeyi seçmiştir diye..
Üzüldüm.Polis bunu niye yapsın ki _?_
Bir zaman sonra sıkılırdı.Sağa - sola da saldırmamış...
Puff...
Üzüldüm gözleri geldi gözümün önüne.Kocaman siyah gözleri nasıl da ışık ışık bakıyordu.:(
İlhan Kemal
Polis riske girmek istemedi, kuduz (olabilecek) bir hayvanı salmayı göze alamadı. Büyük olasılıkla telsizden ona böyle yapmasını söylediler; açıkçası tam nedenini bilemiyorum.
Ama gözleri konusunda size hak vermemek elde değil. En derin saygılarımla.
O güzelim canlıyı acımadan öldürmüşler resmen:(( sonunda öldürülmesini beklemiyordum.Ama Amerikalılar yapmak zorundalar tabi ki.Sistem budur.Sahipsiz kedi köpeklerin de belli bir süre sonunda sahiplenilmediğinde Gas Chamber larda öldürülmesi gibi..içim yandı gece gece valla.
Öykünün anlatılmasına gelince ise; yaşadım sanki olayı...
İlhan Kemal
Hikayedeki geyik ise kampüsün civarında bulunan sayısız yabanıl geyikten biri. Ama onlar gibi davranmaması, kuduz belirtileri göstermesi polisi risk almamaya itiyor. Fransızların Coup de Jarnac dedikleri kaba ama sonuca giden bir çözüm buluyor.
Sabah okudugumda dusundugum ılk fıkır neden uyusturucu ıgne kullanılmadıgıydı.Zavallı hayvan, ne kadar aç olmalı kı sehrın ortasına kadar ınmıs ve ınsanların arasına gırmıs.
Ve bırılerını kurtarmak ugruna, ne oldugunu anlayamayan masum bır yaban hayvanını öldürmek...Bellı kı polıste daha kafa olarak öldürmenin de kendı işinin içindeki yerini algılayamamıs ve bu duruma alısmamıs.Belki de ilk defa tabancasını bır canlıya cevırmıs ve onun ınsan olmadıgı ıcın kendı ıcınde memnun basmıs tetıge.Tabancalar güzeldir görüntüde ama soguktur onu hissettiginde...Güzel yazıydı tebrik ederim.Saygılarımla...
nuray telli tarafından 11/23/2011 1:11:06 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Olaylar şehirde değil, ormanın ortasında geçiyor. Orta Amerikanın kayp Maya kentleri gibi, orman içinde unutulmuş, terkedilmiş bir kampüs var (Niye böyle olduğu tamamen ayrı bir öykü konusu). Boş binalarla dolu kampüste sadece on üç öğrenci yaşıyor. Onlar da tek katlı bir evde kalıyorlar. Civarda yabanıl hayvan çokça var. Yol boyunca geyik çıkabilir işaretleri dolu. Ayrıca rakunlar, opossumlar gırla. Bu yüzden geyiği görmek şaşırtıcı değil. Ama geyiğin insanlardan kaçmaması şaşırtıcı (ve doğal değil). Hatta öğrenciler dahil herkesin korkusu bu yönde: Geyiğin anormal davranışlarının anormal bir sebebi olmalı.
Genel uygulama hastalık şüphesi varsa hayvanların telef edilmesi yönündedir. Hatırlarsanız deli dana şüphesi yüzünden binlerce büyük baş hayvan imha edilmişti. Yabanıl hayvanlar için de aynı durum geçerli.
Peki polis niye uyuşturmadı? Hayvanı gözetim altında tutacak yerleri yoksa uyuşturmasının bir anlamı yok. Kuduz gibi önemli ve bulaşıcı hastalık riski söz konusu olduğunda hayvanı salmayı da göze alamıyor. Yıllar sonra polisin doğrusunu yaptığını düşünüyorum. Tabi öyküdeki veriler çerçevesinde.
Öyküyü beğenip detaylı bir yorum yazdığınız için teşekkür ederim. Saygılarımla.
nuray telli
İlhan Kemal
Anglosakson geleneğinde kampüsler genelde şehir dışına kuruluyor. Her ne kadar bazı ünlü Amerikan okulları şehir içinde kampüsleri olsa da çoğunluk şehir dışında, ilerleyen yıllarda yeni binalar yapabilecekleri geniş alanlarda oluyor.
Öyküde sözü edilen okul da Amerikada şehir dışında kurulmuş bir eyalet üniversitesi. Hatta bir değil, iki kampüsü var. Aslında tek kampüs yetiyor ama okul bir savaş anında Amerikan hükümetinin çalışabileceği alanlardan biri olarak seçildiği için devlet ikinci bir kampüs yaparak kendine yer ayırmış. Olayların geçtiği yıllarda bu kampüs atıl olarak durmakta. Bir pilot proje çerçevesinde on üç uluslararası öğrenciye boş kampüsten tek katlı bir ev verilmiş ve kendi kendilerini idare etmeleri istenmiş. Orman içinde kaybolmuş bir hayalet şehir (Kampüs o denli büyük) ve on üç öğrenci. Başlı başına bir öykü serisi çıkartılabilinir. Olayı daha da renkli kılan fazla uzakta olmayan yakınlarda bir hapishanenin oluşu. Her mahkum firarında çocukların başına bir tane polis memuru dikiliyor.
Tabi bu denli detay hem öyküyü hantallaştırır, hem de dikkati dağıtırdı. Ama kahramanların şehirden uzak, orman içinde, neredeyse ıssız ada ortamında yaşadıkları daha belirgin hala getirilebilinirdi.
Çocuklar ise standart üniversite öğrencisi. Kimisi mühendislik, kimisi temel bilimler, kimisi de ekonomik ve idari bilimler okuyor.
nuray telli
Saygılarımla...
İlhan Kemal
Savaş halinde devletler bir takım önlemler alırlar. Mesela Kurtuluş Savaşında, Sakarya çarpışmalarının nasıl sonuçlanacağı belli değilken, hükümetin Ankara'dan taşınması söz konusu olmuş ve bunun için yer aranmıştır. Benzer bir durum Soğuk Savaş yılları için gereçlidir. Washıngtonun saldırıya uğraması durumunda Amerikan devletinin yüksek kademelerinin gideceği yer bellidir. Daha düşük seviyeli bürokrasi içinse seçilen yerlerden sadece biri sözünü ettiğimiz üniversitenin kampüsüdür. Başka yerler de vardır. Benzer önlemler, plan olarak hemen her devlet için, Türkiye dahil, vardır.
nuray telli
İlhan Kemal
nuray telli
İlhan Kemal
nuray telli
nuray telli
İlhan Kemal
Zavallı geyiğin ölümünü adeta gördüm. Çok iyi anlatmışsınız. Ama başka çözüm olsaydı keşke.
Polise gelince geyiği vurdu , üzüldü ve şoka girdi. Üzüntüsünden perişan oldu...Ya bayıltıcı iğneler, onu deneselerdi ben hayvan sever olarak ölümlere çok üzülüyorum.
Tebrikler harika bir yazı. Sevgilerimle....
İlhan Kemal
neden bayıltarak yakalamayı düşünmezler ki öldürmek yerine..?
neden var etmek yerine yok etmek neden
ah eğitim hataları ahh!
toplumsal yaralara dikkat çeken paylaşımlar için teşekkürler ...
tebriklerim hayata kattığınız erdemli eşsiz cümle güzelliklere iyiki varsınız şanssınız değerli İlhan dost..:)
sevgim saygım her dem selamlarımla..
İlhan Kemal
Teşekkür ederim okuduğunuz ve yorumladığınız için. Saygılarımla.
Düşündürücü...
Öğrenci olsam polis çağırmak aklıma gelir mi? Polis olsam geyiği vurmak aklıma gelir mi? Geyik olsam, sırf orada oturuyorum diye birinin beni öldüreceği aklıma gelir mi?
Elinize sağlık.
İlhan Kemal
Ama geyik konusunda katılmamak elde değil. Kimse polisin silahını çekip geyiği vuracağını beklemiyordu. Daha sonra olayı dinleyen biri sormuştu: Niye uyuşturucu iğne kullanmadı diye. Bilmiyoruz. Belki geyiğin kuduz olduğundan, iğne gelene değin kaçacağından korktu. Riske girmek istemedi.
Geyiğin şaşkınlığına gelince: Oturan insanlara gözyaşartıcı gaz sıkılırken, geyiğin payına kurşun düşmesi o kadar da şaşırtıcı olmamalı.
Güzel yorumunuz için ben teşekkür ederim.
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Bilmece gibi bir final olmuş, dönerek okudum, ama çözemedim. Soğukkanlılıkla ateş ettiği andan sonra, polise şok geçirten ne idi? Öykünün başlığını da göz önünde tutarak çözmek isteyip de çözemediğim soruydu. Ben genelde okuduklarını anlayan biriyimdir, ama son günlerde bana bir şeyler olmaya başladı, bunuyor muyum, diye korkmaya da başladım, hani... SAYGIYLA...