- 777 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Edebiyat ve Şiir
Çağımızın yegâne amaçlarından biri olan çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma gayesi, en başta çağdaş bir kültürle mümkündür. Uygarlık hepimizin bildiği gibi, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu eserlerin bütünüdür. Kültür ise, bir toplumun tarih boyunca ortaya çıkardığı değerlerin tümüdür. Bir toplumun kuşaktan kuşağa aktardığı kültürü içersinde yer alan maddi ve manevi değerlerin tümü başta millet olma bilincini oluşturur. Kültür ve millet olma bilinci aynı çatı altında değerlendirildiğinde, bir toplumun medeniyet oluşturabilmesi için en önemli gerekliliklerin başında dil gelir. Dil, bir milleti ayakta tutan, nesilden nesile aktarılan, insanlar arası iletişimi sağlayan bir araçtır. Dil kültürün en büyük denetçisi olup zamanla değişen bir yapıya sahiptir. Dilin nesiller arasında değişiklik göstermesi kültür çatışmasına neden olur. Kültürde oluşan çatışmalar ise medeniyet olma bilincini doğrudan etkiler. Burada kültürün değişimi doğal karşılanmalıdır. Ancak bu doğallık milli unsurlarla beslendikçe mümkündür. Milli unsurlarla beslenmeyip, zamanla yabancı kültürlerin etkisinde kalan kültür; zamanla yozlaşır. Kültürdeki ve dildeki bu doğal değişim, dilin sadeleştirilmesi ve yabancı kelimelerin etkisinden kurtarılması ile mümkündür.
Dilin değişimi, her ne kadar doğal görünse de neslin zamanla değişmesine neden olur. Nesiller arasında görülen bu farklılık ancak edebiyat ile giderilir. Edebi türler nesiller arasında meydana gelen kültür farklılığının asgari en aza indirilmesini sağlar. Bu da edebiyata verilen önemle eşdeğerdir. Tarih boyunca toplumlar içerisinde yer alan bazı insanlar -yazar ve şairler- bıraktıkları eserlerle insanlığa öncülük etmişler, onların duygularını tercüme etme yoluna gitmişlerdir. En başta göze ve kulağa hitap eden sanatsal faaliyetler, insanları; toplumdaki aksaklıkları, milli değerleri, toplumsal yaşayışı ve insanın iç dünyasını; kendi kişisel dünyalarında yoğurup değişik sanatsal türlerde aktarma yoluna gitmesini sağlamıştır. Edebiyat bu bağlamda onlara öncülük etmiş onlara bir yol gösterici olmuştur.
Edebiyat, toplumu ayakta tutan değerlerdendir. Milli dil ile beslenen edebiyat kültürün temel taşını oluşturur. Edebiyattan yoksun olan bir toplum düşünülemez. Çünkü; insan doğası gereği toplum olma eğilimindedir. Toplu halde yaşamanın gerekliliklerinden olan birlikte olma eğilimi, insanı edebiyata itmiştir. İnsan edebiyat ve çeşitli sanat faaliyetleri ile dış dünyada yer alan değerleri iç dünyasında yoğurarak bir eser ortaya çıkarır. Ortaya konan eser ne kadar milli değer taşırsa o kadar topluma faydalı olacaktır. Toplumdan uzak kalan edebiyat, eski ile yeni arasındaki köprüyü kurmakta zorlanacak ve belirli bir kesime hitap eden süslemeli bir sanat dalı olarak karşımıza çıkacaktır. Eskinin ve yeninin gelecek kuşaklara aktarılmasına öncülük eden edebiyat türleri, geçmişten beslenerek geleceğe ışık tutmalıdır. Başta toplumsal değerlerin işlendiği edebiyat, kültürel çatışmayı ortadan kaldırmalıdır. Milli kültürün nesilden nesile aktarılmasını sağlamalıdır.
Bildiğimiz gibi Türk kültürü binlerce yıllık tarihe dayanmaktadır. Bu tarihi ayakta tutan edebiyat, dün ile bugün; bugün ile yarın arasında köprü konumundadır. Kültürel öğeler edebiyatla canlılık kazanır. İnsan ürünü olan her şey edebiyat ile tarih satırlarına konu olur. Tarihin yazılması dahi edebiyatla mümkündür. Türk kültürünün binlerce yıldır korunmasında fayda sağlayan edebi türler arasında yer alan türküler, Orta Asya’dan, Anadolu’ya, Viyana’ya kadar Türklerle birlikte yolculuk etmiştir. Türkülerimizin yüzyıllar boyunca söylendiği bu topraklarda Türk izlerine rastlamamak mümkün değildir. Türk toplumu nereye giderse türküsünü de yanında götürmüştür. Türkülerde sevinçlerini, heyecanlarını, acılarını, sıkıntılarını işleyen şairlerimiz milli kültürün günümüze taşınmasında öncülük etmiştir. Türk şair ve yazarları toplumun aynası konumunda olduğu sürece asırlarca hatırlanır konuma gelmiştir.
Edebiyat, herkesin bildiği klasik tanımı ile; duygu ve düşüncelerin etkili çeşitli türlerde aktarılmasıdır. Okuyucusuna sanatsal bir doyum sağlayan edebiyat; Arapça “edeb” kökünden türetilmiştir. ‘Edeb’ kelime anlamı olarak güzel ahlak, söz ve yazı bakımından yanlışa düşmekten sakınan ilim, anlamına gelmektedir. Edebi olmak denince ilk akla gelen güzel ahlaktır. Güzel ahlak ise insanı kamil olmada ilk adımdır. Edebiyat içerisinde yer alan “ahlak” toplum için yarar mı, zararlı mı düşüncesi yüzyıllardır Türk edebiyatında değişik düşünceler çerçevesinde tartışılmıştır. Milli değerlerin baş taşıyıcısı olan edebiyat toplumsal ahlâk çerçevesinde şekillendiği sürece topluma yararlı olacaktır. Toplumsal ahlâktan uzak, milli değerleri işlemekten yoksun kalan bir edebiyat kumsalda kale yapmaya benzer…
Söz söyleme sanatı dediğimiz edebiyat, her ne kadar kişinin iç dünyasını yansıtsa da toplumun aynasıdır. Toplum insanı, bir edebi türü eline aldığı zaman eserde kendisinden bir şeyler görmedikçe o eser günlük gazete olmaktan ileriye gitmez. Edebi türlerin içerisinde en çok bilinen şiir insanın iç huzura kavuşmasını sağlar. Hem şairine hem de okuyucusuna haz veren şiir, nesilden nesile aktarılır, zamanla değişen dilin sadeliğini korumasına öncülük eder. Şiirini yozlaştıran bir toplum neslini yozlaştırmış demektir. Şiir geçmişten beslenmeyip, geleceğe ışık tutmadıkça şiir tadından çıkacaktır. Yazarına ve okuyucusuna haz vermekten öteye gidemeyecektir. Gerçek bir şiir haz vermekten de öteye gitmelidir. Bazen insanın iç dünyasında yer alan kapalı kapılar ardındaki duyguları öne çıkarabilmelidir. Şiir bazen kafiyeli bezen de tekdüze olmalıdır. Aruz ve heceyi içerisinde barındıran şiir, yeri geldikçe de uzun bir cümle olmalıdır. Toplumsal sorunlara değinmeden edemeyen şiir, şiir tadından olmaktan öteye giderek topluma bir çözüm önerisi sunabildiği sürece milli kültürün taşıyıcısı konumuna gelecektir.
Edebiyat; sen ben kavgasından uzak, şekil ve biçim bakımından tartışmasız, yeri geldikçe eski yeri geldikçe şimdiki yeri geldikçe de hayali bir konu olmalıdır. Edebi türlerin içerisinde yer alan şiir, basmakalıp ifadelerinden çıkmadıkça şiir tadına eremeyecektir. Şiir kendi adına kavuşmadıkça kültürün taşıyıcısı da olmayacaktır. Bu bağlamdan kültür bir mirastır, nesilden nesile aktarılan; edebiyat ise kültürün taşıyıcısıdır. Edebiyat ve şiir olmadıkça millet olma bilinci de zamanla yok olacaktır. Buradan anlaşılacağı üzere şiir bir milleti ayakta tutan en yegâne değerdir…
Sinan ARIKAN
20-21/11/2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.