- 610 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SUSKUN!
Suskun! Dermiş mevlana kendine. Eminim herkesin suskun! Dediği zamanlar vardır kendine. Güçsüz hissettiğimiz, dibe vurduğumuz zamanlar... Aslında bu zamanlarla ayakta kalırız. Düştüğümüzü zannederiz ama acılar her zaman daha fazla güçlendirir. Bunun farkınaysa biraz geç varırız. Bazılarımız öyle acılar çeker ki acıya karşı duyarsızlaşır. Kat kat dizdiğimiz üzüntüler içimizde bir bütün olur ve bir zırh gibi korur bizi aslında.
Suskundur içinde savaş veren insan. İyi ya da kötü kim galip gelirse. Bazen uzun zaman alsa da bu savaşlar, elbet bir gün yerini bir galibiyete bırakacaktır. Suskun olur hayata karşı söyleyecek sözleri olan insan. Kaos içinde hayatını çözmeyi ister. Belki o kadar çocuğuzdur ki hayata umut dolu bir perde arkasından bakarız. Ama ne zaman ki büyürüz ve hayat bizi kendimizle başbaşa bırakır işte o zaman susarız. Belki de daha çocukken yakmıştır canımızı hayat isyan etmiş, bağırmışızdır. Karşı çıkmış dikleşmişzdir ama belki de bu bağırmalar kendimizi doğururken hissettiğimiz sancılardır. Dönem dönem yaşamalıyız. Dönem dönem yeniden doğurmalıyız kendimizi. Sanki hiç önceki hayatımız yokmuşçasına yeniden tasarlamalıyız kendimizi. Bağırmalıyız efelenmeliyiz ama en önemlisi tekrar susmayı bilmeliyiz. Hayatı tanıdıkça sustuğumuzu farkederiz. savaşsak da barışsak da hayatla her zaman ona karşı suskun kalmayı güçlü kalmayı bilmeliyiz. Sanki açılmamış bir kutu gibi derin duygularla savaşmalıız hayatla. Sol göğsümüzdeki sahneden konuşmalıyız hayatla konuşurken. Ne zamanki gönülden gönüle bağ kurarız işte o zaman korkmayız. Yürek sesi her zaman doğru derler. Belki de değil. Belki de bazen o kadar iyi durumda olamıyoruz o sahneden konuşurken ama iyi ya da kötü durumda da olsak canımızı acıtmamasının sebebiysse kalp ten gelen sestir. Çünkü iyiyiz ya da kötüyüz ama işte tam orada tam da o sahnede kendimiz olabildiğimiz için her zaman iyiyiz. Kötü de olsak iyiyiz.
Hepimizin bir zamanlar bir masalın içindeymiş gibi eğlendiği ve mucize olarak gördüğü bir yer vardır. Bizler bir zamanlar oralarda gayet mutluyduk. Ne üzülmeyi ne acıyı ne de ayrılıkları bilirdik. Sadece bu dünyanın güzelliklerini görürdük. Büyüdükçe bıraktığımız o neşeyi ve saflığı artık hayata karşı güçlü durabildikten sonra ve yenide yeniden kendimizi keşfettiğimiz anlarda yakalıyoruz. İşte mutluluk ve mutsuzlukla varolabilmeyi başarmaya çalışıyoruz. Belki de mutluluğun tadına varabilmek için içtğimiz bir şaraptır mutsuzluk. Kim bilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.