- 896 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Soru ve Bir Cevap!..
Bir Soru, Bir Cevap.
Soru:
Allah’a inandığım halde O’nu sevemiyorum diyen bir arkadaşa yazılmış cevabi bir yazıdır.
__________________
Cevap:
Değerli Kardeşim.
Tahmin etmiştim.
Allah’ı bildiği halde,
Sevmemek veya sevememek,
bugünün insanlığının genel problemidir!..
Sebebi ise çok basit.
Vazifesini yapmayan ve yapmak istemeyen, bir me-murun amirini;
Dersini çalışmayan öğrencinin, dersin öğretmenini;
Kötü alışkanlık ve zararlı davranışları olan bir evladın, Aile huzurunu tehdit eden düzensiz ve zararlı davranışlarına müdahale eden babasını veya anasını;
Hastanın tedavi amaçlı sevmediği ilaçları içiren ve iğnesini yapan hasta bakıcıyı SEVMESİ DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİ gibi!..
Dâhili ve harici bunca nimetler verdiği halde,
Allah (cc.) hazretlerine basit bir teşekkür nev-inden ibadet yapmayan;
Allah (cc.) tarafından yapmadığı ibadetlerden dolayı cehennem ile tehdit edilen bir kimsenin Allah’ı sevmesi düşünülebilirmi?
Allahı sevmemek isyan olduğu gibi!..
İnkarında tek sebebidir.
Bu konu çok önemli!..
Aslında İNKÂRIN İMKÂNI YOKTUR.
İnsan Aklen ve mantıken biliyor,
idrak ediyor ve yaşamı ile ispat ediyor ki,
Bir köy muhtarsız, Bir iğne ustasız, Bir harf kâtipsiz, manasız ve maksatsız olamaz.
Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam bir sanat, mükemmel bir işleyiş, nihayetsiz mana ve maksatlar ile donatılmış şu kâinat;
Ustasız, manasız, maksatsız, amirsiz ve başıboş, tesadüf eseri olsun.
Her zerresinde (atomunda) bir kâinat kadar sanat bulunan cansızlar,
Her hücresinde varlık ve varlığının devamı adına bütün kâinat ile münasebeti bulunan canlılar,
Arz ve semayı ve arasındaki canlı cansız tüm varlıkları bir biri ile münasebet içinde yaratan ve idare eden kudretin, otoritenin inkârı İNSANIN BİZZAT KENDİSİNİ İNKÂRINDAN DAHA ZORDUR.
İnkâr sadece VAZİFESİNİ TERK EDEN TEMBEL İNSANIN,
NANKÖRLÜK VE İSYANI KARŞILIĞINDA,
TEHDİT EDİLDİĞİ KURTULMA ŞANSI OLMAYAN CEZADAN KURTULDUĞUNU ZAN ETTİĞİ BİR ALDANIŞ VE ANLAMSIZ KAÇIŞTIR.
Değerli Kardeşim.
Seni yaratıp, kâinatı emrine veren ve sonsuz nimetleri ile seni sevdiğini gösteren Rabbine karşı elinden geldiği kadar ibadet yapmaya çalış.
İbadet yap ki,
Önce itiraz etmekten,
sonra düşmanlık etmekten,
sonrada İNKAR BATAKLIĞINA DÜŞÜP BAŞTA KENDİNE,
SONRDA SENİ YOKTAN VAR EDEN RABBİNE İHANET ETMEKTEN KURTULASIN.
Pirenin ısırmasından kurtulmak için,
Kendini kobranın koynunda bulmayasın!..
Rabbim cümlemizi,
Aklının, mantığının, vicdanının,
ilim ve iradesinin hakkını vermeye muvaffak eylesin.
Samimi sorularınız için teşekkür ederim.
Tatmin edici olup olmadığını bilemiyorum.
Yazdıklarım üzerinde biraz düşününüz.
Konuyu uzatmadan özetlemeye çalıştım.
Aslında bazı kelimelerin bile açılımı sayfalarca yazmayı gerektiriyor.
Amma çok söz kafa karıştırır.
Elimden geldiği kadar kısa tutmaya çalıştım.
Yinede sormak istediğin veya benimle paylaşmak istediğin düşüncelerin olursa çekinmeden yaz.
Mutlu olurum.
Allah’a emanet ol.
Selam ve dua ile.
Not:
En hayati ihtiyacımız olan HAVANIN temininde bedel,
kullanımında bir zahmet vermeyen ve bir nefeste hayatımızı iki sefer borçlu olduğumuz Allah’ı nasıl Sevmemezlik edebiliriz?
Diye birdaha YENİDEN DÜŞÜN!..
YORUMLAR
Necdet EREM
Günaydın Hocam.
Size ve sevdiklerinize sağlık, huzur, mutluluk dolu bir gün uzun ve bereketli bir yaşam dilerim.
Deprem ve inanç adlı yazımı aşağıya kopyaladım.
Biraz uzun olsada değerli zamanınızdan biraz çalmak isityorum.
Müsait bir zamanınızda okuyup kanaatinizi yazarsanız sevinirim.
Yazılarımın hayata felsefi açıdan bakan dostların okuyup değerlendirmesi benim içim çok önemli.
Selam ve dua ile.
Deprem Ve İnanç!..
Deprem! ..
Evet,
İnsan yaşamını tehdit eden en etkin tabii (olay) afetlerden biri.
Allah hiçbir milleti o bela ile imtihan ve terbiye etmesin.
Ettiklerine de sabır ve aklıselim ihsan etsin.
Ben depreme sadece dini boyuttan bakıp,
Depreme muhatap olan bölge insanlarının Allah’ın emirlerine itaatsizlikleri ve azgınlıkları sebebi ile cezalandırıldıkları kolaycı bir yaklaşım için de değilim.
Günümüz bilim ve teknoloji asrı.
Yapılan sismik araştırmalar ışığında bütün dünyanın deprem haritaları çıkarılmış. Fayların yerleri tespit edilmiş. Boyları, derinlikleri ve etki alanları uzak ve yakınlıklarına göre belirlenmiş.
Maalesef bilim adamlarının gururunu okşayan, materyalist bir mantıkla kolaycılığa kaçılarak depremlerin faturası mühendislere ve ruhsat mercilerine kesilmiş.
Siyaset adamları,
Özellikle muhalefet cephelerinde mal bulmuş mağribi ahlaksızlığı ile hemen iktidarlara yüklenme fırsatı hatta İSTİFA çağrılarına varan insafsız saldırganlık. Ve daha nice akıl almaz sebep ve sonuçtan uzak söylemler.
Evet,
Hepsinin bu olayda uzak veya yakından hissesi elbette vardır.
Hiçbir olay bir tek sebepten sudur etmez. (çıkmaz, vuku bulmaz.)
Kim ne der neye yorar ise yorsun.
Depremin;
Fayların kırılması, Yer altı mağaralarının çökmesi,
Bölgede meteorolojik ve jeolojik yapının değişmesine sebep olan dev tesislerin kurulması,
Doğadan bilinçsiz istifade, kasdi veya kaza-i tahripler, (ormanların kontrolsüz kullanımı ve yakılması, yer yüzü şekillerini değiştirecek, atmosfer hareketlerini etkileyecek dev tesisler, plansız yapılanma ve yapılaşmalar, barajlar ve santraller gibi.) olsa da.
Kimsenin doğanın yaratıcısını koyduğu kanunları hayata geçirdiğinden dolayı suçlayamaz.
Buna ne hakları vardır.
Nede güçleri yeter.
Depremin maddi ve manevi zararından dolayı,
Büyük ölçüde sebebi olmasa da faturasının muhatabı olan insan ele alınmalı ve hesaba çekilmeli.
Öyle de oluyor.
İşte jeologlar biz dinlenilmedik, dikkate alınmadık.
Yapılaşmada bize sorulmadı, danışılmadı diyerek kendilerini tezkiye teberri ediyor. (temize çıkarıp suçsuz olduklarını ilan ve iddia ediyor.)
Mühendisler, mimarlar biz mimari projelerimizi statik hesaplarını yaparak iş sahibine verdik, uygulanmadıysa, biz ne yapalım deyip bir kenara çekiliyor.
Siyasi alanda yerel ve merkezi idareciler, ruhsatlar bizden önce verilmiş, koca şehir ve yıkılan binalar bizim dönemimizdemi yapıldı deyip topu taca atıyor.
Peki suçlu K İ M? ..
Genel manada suçu kabullenen kimse ortada bulunmasa da CEZAYI ÇEKEN SAP GİBİ ORTADA.
İNSAN VE İNSANLIK.
Demek ki.
Bu faturanın muhatabı bu cezaya muhatap olacak kadar cahil ve imkânsız değil.
Sadece bu cezayı hak edecek kadar HARİS ve AHLAKSIZ.
Faturanın tahakkukunda ve tediyesinde zincirleme olarak,
Büyüğünden küçüğüne,
Resmisinden siviline,
Teknokratından bürokratına kadar herkese düşen bir ihmal bir istismar veya ihanet HİSSESİ VARDIR.
Suçlu! ..
Tek başına hiç kimse değil.
İnsandır.
İnsanlığının farkına varmayan,
Vardığı halde,
Hakkını vermeyen insan adını hak etmeyen,
MAHLÛKLARDIR.
Demek ki,
Her olayda olduğu gibi,
Bu problemin çözümü de yine insanın doymak bilmeyen nefsinin ıslahı ile sonsuz arzu ve istekler ile donanımlı bulunan RUHUNUN terbiyesinde aranmalı ve ÇÖZÜME KAVUŞTURULMALIDIR.
Bütün tedbirlere rağmen başa gelen elim olay karşısında karamsarlık ağıtları yerine,
Teselli ve teskin edici, bir yol tutulmalı yaraların sarılma yolu bulunmalıdır.
İşte bütün bu sebepler zincirinin son ALTIN HALKASI olan dini telkinler devreye girmeli.
Banaz sadece suçlayıcı yaklaşımlardan uzak müjdeler ile yaralar sarılmalı ihmali olanlar da vicdanına mahkûm edilerek pişmanlıkları sağlanmalıdır. (hukuki yollarda ihmal ve terke uğratılmadan.)
İşte bu konuda DİN ne diyor.
“KULLU NEFSİN ZAİKATUL MEVT SUMME İLEYNA TURCEUN.” 29/57
Bütün nefisler ölümü tadıcıdır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
Madem herkes eninde sonunda bir gün ölecekse! .
Geldiği yere dönecekse!
Bu gün deprem dâhil her hangi bir sebepten dolayı ölenler için ölümüne üzülmenin, isyan içinde ağıtlar yakmanın bir anlamı yok.
Ölüm mukadder ise!..
Ha birkaç yıl önce,
Ha bir kaç yıl sonra ne fark eder.
Önemli olan İNSANIN NE ŞEKİLDE ÖLDÜĞÜ DEĞİL.
Geldiği yere NASIL DÖNDÜĞÜ OLMALIDIR! ..
İşte bu bağlamda DİN,
Depremde ölen müminler şehit olup savaş meydanlarında dinin, ahlakın, adaletin, vatanın, milletin korunması yolunda maldan, candan, canandan geçen fedakârlar sınıfına geçme ve cennete girme müjdesi verdiğinden iradi olmasa da, kısa bir zamanda, az bir masrafla ÇOK ŞEY KAZANDIKLARINI MÜJDELER.
Yakınlarını yastan kurtarıp, elemlerini teskin edip yerine sürur verir.
Mallarını kaybeden musibet zedelere;
Der, üzülmeyiniz emanet mallarınız sadaka hükmünde sizin için ebedi cennet sermayesi oldu.
Siz burada hırs ve haset ile onları sahiplenip sorumluluğu altında iken iradeniz dışında zarara uğradığınızdan dolayı sabrederseniz sizin için dünyadaki menfaati ile mukayese edilemeyecek bir cennet servetine dönüştü.
Emanet mal,
Sahibine döndü.
Siz yeniden çalışıp çabalayın.
Onları size deprem öncesi veren Allah,
Yine belki daha çoğunu ve daha iyisini verir.
Yaralılara da;
Sabredin, şükredin,
Enkaz altında kalıp ölebilirdiniz,
Allah size yaşama imkânı ihsan etti.
Hayatı da veren O,
Ölümü de yaratan yine O.
Bugün dert, bela ve musibetler ile inim, inim inlediği halde ölüm satılsa bütün servetini almak için verebilecek bir sürü hasta ve musibetzede var. Amma bir türlü ölemiyor.
Hayat hem kendilerine EZİYET.
Hem çevrelerine, zahmet ve külfet.
Yaralı halinizden dolayı elem ve ızdırap içinde geçirdiğiniz her saniye ve dakika!.
İsyan etmemek kaydı ile
YA GEÇMİŞ GÜNAHLARINIZIN AFFINA
VEYA AHİRETTE MAKAMINIZIN YÜKSELMESİNE vesile bir muamele-i ticariye hükmündedir.
Musibet mahallinden uzak güvenli bölgelerde yaşayanlara;
Bugün bu kardeşlerine gelen musibet yarın senin de kapını çalmayacağını kimse TEAHHÜT EDEMEZ.
Hem insani hem İslami vazifeni yerine getir.
Allahın yardım MELEĞİ GİBİ musibetzede kardeşlerinin yardımına KOŞ.
MAL VE CANLARIN CENNETE SEVKİYATININ YAPILDIĞI mahalde (yere) bulun.
Hem insanlık vazifeni yerine getir.
Hem müminlik vasıflarını göster, sende biletini al der.
İşte her bilim ve ilim dalının deprem olayında üzerine düşen birçok vazife ve sorumluluklar olmasına rağmen;
Deprem de dâhil olmak üzere;
Tüm kaza, bela, hastalı ve musibetlere karşı AHLAKSIZLIKTAN KAYNAKLANAN SEBEP, BENCİLLİK İSTİSMAR VE DUYARSIZLIKTAN KAYNAKLANAN SONUÇLARINDA HİÇ BİR SUÇ VE SORUMLULUKLARI BULUNMAMASINA RAĞMEN!..
Öncesinde bütün belalara davetiye çıkaran,
İnsanın azgın, mütecaviz his ve duygularının ıslahı ile alınması gereken tedbirler,
Sonrasında yardımlaşma ve teselli ile yaraları sarma adına en büyük ve temel sorumluluk yine dine ve DİN BİLGİNİNE DÜŞTÜĞÜ İNKÂR EDİLEMEZ.
Bazı hocalarımızın tevil ve tefsire muhtaç,
Maksadı aşan sözlerinden dolayı dine ve dindara öfke duyan,
Materyalist mantığın malul ve mağduru dostların dikkatine!..
İnsanı ve insanlığı,
Yaşamı süresince tehdit eden,
Bela ve musibetlere karşı,
Ruhu okşayan,
Yaşamı tüm zorluklarına rağmen,
Anlamlı ve yaşanmaya değer kılan
BİR TEK SÖZ VE SÖYLEMLERİ VARMI?
Allah’a ve Ahirete İNANMADAN! ..
Necdet EREM.
Yazımı paylaşmış olduğum Başka bir sosyal paylaşım sitesinde bir okurumun aşağıdaki itirazı ve Kardeşimize yazılmış cevap aşağıdadır.
<< binalarımızı sağlam yapmazsak depremlerden hep korkarız ama Japonya’da falan öyle değil adamlar etkilenmiyor bile.>>
Evet,
Değerli dostum.
Herkes sağlam teknik şartnamelere uygun,
Depreme karşı dayanıklı ev veya iş yerlerinde oturmak ve çalışmak ister.
Amma bunlara sahip olmak sadece istemekle olmuyor.
Japonya!
Dünyanın en gelişmiş ekonomisi ile
Dünya teknolojisinin lokomotifliğini yapan bir ülke.
Konumu itibariyle kurulduğu tarihten beri depremle yaşamayı ve onun ile mücadeleyi milli kültür haline getirmiş bir millet.
İnşallah biz de öncelikle EKONOMİK problemlerimizi çözer.
Yaşamımıza her alamda kalite kazandırır, deprem korkumuzdan da bir nebze kurtuluruz.
Biz Gölcük depremi için gönderilen uluslar arası yardımları bile MEMURUMUZUN MAAŞINI ÖDEMEK İÇİN BİR ŞANS VE FIRSAT BİLEREK DEĞERLENDİRMİŞ ÜLKEYİZ.
İnşallah ders alırız.
Zararlarımızı asgariye indiririz.
Her olayın olduğu gibi,
Depreminde ÖNCESİ, ANI VE SONRASI gibi üç etabı var.
Öncesi imkânlar zorlanarak tedbir almak.
Binalarından tutunda deprem çantasına varıncaya kadar,
Depremden korunmayı, zararlarını azaltmayı bir kültür haline getirmek.
Deprem anı;
Yardım ve kurtarma işlerinde,
Devlet ve millet dayanışmasını sağlayarak organize ve pratik olmak.
Anında olay yerine en etkili bir şekilde müdahale etmek.
Sonrası ise bir daha aynı afeti aynı şiddette yaşamamak için yaşananlardan ders alıp yeni ilave tedbirler ve teknikler geliştirmek.
Amma yine de Allah korusun.
Japonya’nın son yaşadığı deprem ve TUSİNAMİ gösterdi ki Allah ile oyun olmaz.
Bütün tedbir ve tekniğimiz en basit bir depreme BEŞ dakika dayanamaz.
Hele şiddeti yüksek,
süresi uzun olur ise!..
ONUN ADINA ARTIK DEPREM DEĞİL ANCAK KIYAMET DENİR.
Allah korusun.
Tedbir alalım amma duayı da ihmal etmeyelim.
Ülkemizde,
Dünden bugüne gözle görülür gelişme istikametinde değişimler yaşansa da henüz Türkiye vatandaşlarının (bence) yüzde altmışı yediğinin sağlıklı olup olmadığını bile sorgulayacak ekonomik imkâna sahip değilken!
Dışarıda kalmamak soğuktan korunmak için başını soktuğu damın depreme dayanıklılığını nasıl sorgulasın?
Değerli Dostum!.
Başta dediğimiz gibi,
İstisnasız herkes sağlam ve kaliteli binalarda yaşamak,
Sağlığa uygun dengeli beslenmek ister ama istemek elde etmek için yeterli değil.
İnşallah bir gün onlarda olur.
Yinede eskiye nazaran iyi sayılırız.
Selam ve dua ile.
Allah korusun! İnsanın bilerek küfre gitmesi ne acıdır..Acıyorum böylelerine, hayatında hiç din eğitimi almamış, Kur'an'nın yüzüne bakmamış kişiler böyle ikilem içinde bulunurlar..
En büyük suç ailelerinde tabii ki,hiç etrafına bakmaz mı, bir serçeyi takip etsin..Bir çiçeğin açmasını, bir suyun akmasını..Hz.İbrahim as. gece aya, gündüz güneşe bakarak muhasebe yapmış ve hakikati görmüştür..Elbette bu şahıstan böyle bir şey beklenmez, ama demekki hiç bir şey okumamış duymamış..Allah demeden geçen hergün zarardır..Besmelesiz yapılan her iş tersine gitmeye müstehaktır.. Allah hidayet ihsan etsin..
Güzel yazınız için kalbi şükranlarımı arz ederim..
Necdet EREM
Yazıştığımız kişi başka bir sosyal paylaşım sitesinde yayınladığım bir yazıma karşı yazmış olduğu itirazi birkaç sorusuna yazmış olduğum cevaptan sonra sorduğu son bir soru idi.
Bir evvelki yazımı da aşağıya kopyalıyorum.
İnşallah değerli vaktinizi israf etmiş olmam.
Selam ve dua ile.
SORU:
yazdıklarınızın tamamını okudum. yaratıcı gücün varlığına ve ahiret hayatının mutlak var olduğunu söylemişsiniz. bundan binlerce yıl önceki insanlar da bunları ifade ediyordu zaten. size 2 soru sormak istiyorum;
1-evet yüzlerce dinde de ahiret inancı varken neden İslam'ı seçtiniz?
2-bu da benle ilgili bir soru;
tanrının varlığını biliyorum ve onun Allah olduğuna inanıyorum. Fakat Allah'ı neden sevmeliyim? sevmem için hiçbir neden var mı?
CEVAP:
Yaratıcı güç ve ahiret hayatının mutlak var olduğunu değil,
Aklın ve mantıklı bir yaşamın gereği olduğunu söyledim.
İnsanlar binlerce yıl değil yaratıldığı günden beri içlerindeki sonsuzluk çağrısının peşinden ebediyet davetine icabet ederler.
Ve ebedi bir yaşamın varlığı onları bu fani âlemde yaşamaya razı eder.
Dikkat ederseniz insanlar öleceklerini bilmelerine rağmen ölümü hesaba katmadan yaşarlar.
SİZDE ÖYLE DEĞİLMİSİNİZ?
ECEL BELLİ OLMADIĞINA GÖRE!.
BİR SAAT VEYA BİR DAKİKA SONRA DA ÖLEBİLİRSİNİZ!.
BU İHTİMAL İLE YAŞANABİLİRMİ?
OYSA SİZİ HAYATA VE İDEALLERİNİZE BAĞLAYAN RUHUNUZDAKİ ÖLÜMSÜZLÜĞÜN YAŞAMINIZA YANSIMASI DEĞİLMİ?
Yüzlerce değil Hak veya batıl bütün dinlerde Allah ve Ahret inancı var zaten.
Din insanın içindeki sonsuzluk arzusuna cevap veren İlahi kurumun adıdır.
İslam’ı önce seçmedim.
Müslümanların yaşadığı bir memleket olan Türkiye’de Müslüman bir ailede dünyaya gelmem din seçimimde Müslüman olmamı sağladı.
Amma zaman içinde tabir caiz ise geleneksel doğal dinimi araştırdım.
Diğer dinler ile mukayese ettim.
İnceledim ve tercihimin doğru olduğuna kesin kanaat getirdim.
İnsan akıl ve mantığı, his ve duyguları, haysiyet ve şahsiyeti, onur ve izzetine en uygun bir din olmakla beraber;
Diğer dinlerde, İslamiyet okyanusuna akan nehir, ırmak, çay ve sızıntılar olduğunu gördüm.
Müslümanların yaşadığı bir memlekette, Müslüman bir ailede, Müslüman anne ve babadan dünyaya geldiğime sonsuz bir haz ile şükrettim.
Bir yaratıcının varlığına inanmak doğal ve aklın gereği ama O yaratıcıya Allah diyebilmek bir ayrıcalık.
Allah’ın varlığını bilen bir kimseye Onu neden sevdiğini anlatmayı abesle iştigal sayıyorum.
Allah’ı bilmek, zeki olmayı gerektirse de SEVMEK ZEKİ OLMAYI GEREKTİRMEYECEK KADAR açıktır.
Amma geniş kapsamlı bir cevap ile yetineceğim.
Allah’ı sevmek için Mahlûkat adedince sebep var.
Bu soruyu Ben Allah’a inandığım halde O’nu sevemiyorum diye sorsaydınız o zaman siz sevmeniz gereken sebepleri sayardım.
Yalnız şunu da söyleyeyim, üzerinde fikir jimnastiği yaparsanız faydası olacağını düşünüyorum.
Her namazın her rekatında okunan Fatiha-i şerifenin ilk ayeti “ELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN” Hamd ( minnet, muhabbet, teşekkür, saygı, sevgi ) alemlerin rabbine dir.
Âlemlerin rabbi sözcüğüne dikkat ederseniz.
Yaşamın devamı için YARATILMIŞ OLAN HERŞEYE MUHTAÇ OLAN İNSAN,
TEŞEKKÜRÜNÜ âlemleri onun emrine verene ÂLEMLERİN RABBİ MAKAMINDA HAMD ETMESİ, İnsanın Allah ile olan ilişkisinin kapsamını gözler önüne sermeye yeter sanırım.
Bütün canlılar ÖZELLİKLE insan YAŞAMINI VE YAŞAMININ DEVAMINI mikro âlemden, makro sistemlere kadar her şeye borçludur.
Tüm varlık alemini insanın emir ve istifadesine sunan Allah,
İçimizdeki sevgiyi, dışımızdaki sevgilileri ve sevdiklerimizi yaratan Allahın sevilmesi için başka delile gerek varmı bilmiyorum.
Değerli kardeşim yazdıklarımı okurken ne olur benim ile bir fikir mücadelesi psikolojisi içinde okuma ve kendini bana cevap verme zorunluluğu içinde görme,
Kendi haklılığına inanıyor isen sen haklı ol.
Amma ne olursun İMANSIZ OLMA yaşamını anlamsızlaştırma.
Sorular için teşekkür ederim.
Allah’a emanet ol.
Selam ve dua ile.
Değerli Dost;
Sitede henüz çok yeniyim. Sitenin içeriği oldukça hoşuma gitti. Yazınıza da Anasayfada gezinirken rastladım. Öğretmen olan kızımla yaşıyorum. Birlikte okuduk. Soruyu soran kişi Yaradan'ı inkar etmiyor. O'NA inandığını lakin sevmediğini söylüyor.Sizin sıraladığınız çok yerinde tespitlerin -ki bunlar açık seçik ortada.Kendimize. Bir karıncaya. Bir fidana şöyle bir bakmamız bile yeterli- İnsanları Yaradan'a siteme, kırgınlığa iten nedenin; yine insanlar arasındaki bu akılalmaz adaletsizliğin Yaradan tarafından başlamış! olması düşüncesinden kaylaklandığını sanıyorum. Kızım bütün öğrencilerinin aynı düşüncede olduklarını söylüyor...Ben de bu konuya bu anlamda ve bu alemde tatmin edici bir açıklama yapılamaz düşüncesindeyim.
Esenlikler Dilerim.
ı
TÜLİN ÖZTUNÇ tarafından 11/19/2011 8:54:52 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet Ziya Dinç
Yaradan hiç adaletsiz olur mu? bu nasıl düşünce
çok büyük yanlış!
Necdet EREM
Sitemize gelişinizden dolayı Hoş geldiniz diyor, güzel, seviyeli ve değerli paylaşımlarda bulunmak dileğiyle,
Çok önemli bir konu olan insanların hırs, haset ve kanaatsizliğinin sonucu olan beşeri adaletsizlik dünyanın bir imtihan salonu, insanın ise his ve duygularını doğru kullanmakla ile imtihan oluşu sırrından kaynaklamaktadır.
Yazıştığımız kişi başka bir sosyal paylaşım sitesinde yayınladığım bir yazıma karşı yazmış olduğu itirazi birkaç sorusuna yazmış olduğum cevaptan sonra sorduğu son bir soru idi.
Bir evvelki yazımı da aşağıya kopyalıyorum.
İnşallah değerli vaktinizi israf etmiş olmam.
Selam ve dua ile.
SORU:
yazdıklarınızın tamamını okudum. yaratıcı gücün varlığına ve ahiret hayatının mutlak var olduğunu söylemişsiniz. bundan binlerce yıl önceki insanlar da bunları ifade ediyordu zaten. size 2 soru sormak istiyorum;
1-evet yüzlerce dinde de ahiret inancı varken neden İslam'ı seçtiniz?
2-bu da benle ilgili bir soru;
tanrının varlığını biliyorum ve onun Allah olduğuna inanıyorum. Fakat Allah'ı neden sevmeliyim? sevmem için hiçbir neden var mı?
CEVAP:
Yaratıcı güç ve ahiret hayatının mutlak var olduğunu değil,
Aklın ve mantıklı bir yaşamın gereği olduğunu söyledim.
İnsanlar binlerce yıl değil yaratıldığı günden beri içlerindeki sonsuzluk çağrısının peşinden ebediyet davetine icabet ederler.
Ve ebedi bir yaşamın varlığı onları bu fani âlemde yaşamaya razı eder.
Dikkat ederseniz insanlar öleceklerini bilmelerine rağmen ölümü hesaba katmadan yaşarlar.
SİZDE ÖYLE DEĞİLMİSİNİZ?
ECEL BELLİ OLMADIĞINA GÖRE!.
BİR SAAT VEYA BİR DAKİKA SONRA DA ÖLEBİLİRSİNİZ!.
BU İHTİMAL İLE YAŞANABİLİRMİ?
OYSA SİZİ HAYATA VE İDEALLERİNİZE BAĞLAYAN RUHUNUZDAKİ ÖLÜMSÜZLÜĞÜN YAŞAMINIZA YANSIMASI DEĞİLMİ?
Yüzlerce değil Hak veya batıl bütün dinlerde Allah ve Ahret inancı var zaten.
Din insanın içindeki sonsuzluk arzusuna cevap veren İlahi kurumun adıdır.
İslam’ı önce seçmedim.
Müslümanların yaşadığı bir memleket olan Türkiye’de Müslüman bir ailede dünyaya gelmem din seçimimde Müslüman olmamı sağladı.
Amma zaman içinde tabir caiz ise geleneksel doğal dinimi araştırdım.
Diğer dinler ile mukayese ettim.
İnceledim ve tercihimin doğru olduğuna kesin kanaat getirdim.
İnsan akıl ve mantığı, his ve duyguları, haysiyet ve şahsiyeti, onur ve izzetine en uygun bir din olmakla beraber;
Diğer dinlerde, İslamiyet okyanusuna akan nehir, ırmak, çay ve sızıntılar olduğunu gördüm.
Müslümanların yaşadığı bir memlekette, Müslüman bir ailede, Müslüman anne ve babadan dünyaya geldiğime sonsuz bir haz ile şükrettim.
Bir yaratıcının varlığına inanmak doğal ve aklın gereği ama O yaratıcıya Allah diyebilmek bir ayrıcalık.
Allah’ın varlığını bilen bir kimseye Onu neden sevdiğini anlatmayı abesle iştigal sayıyorum.
Allah’ı bilmek, zeki olmayı gerektirse de SEVMEK ZEKİ OLMAYI GEREKTİRMEYECEK KADAR açıktır.
Amma geniş kapsamlı bir cevap ile yetineceğim.
Allah’ı sevmek için Mahlûkat adedince sebep var.
Bu soruyu Ben Allah’a inandığım halde O’nu sevemiyorum diye sorsaydınız o zaman siz sevmeniz gereken sebepleri sayardım.
Yalnız şunu da söyleyeyim, üzerinde fikir jimnastiği yaparsanız faydası olacağını düşünüyorum.
Her namazın her rekatında okunan Fatiha-i şerifenin ilk ayeti “ELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN” Hamd ( minnet, muhabbet, teşekkür, saygı, sevgi ) alemlerin rabbine dir.
Âlemlerin rabbi sözcüğüne dikkat ederseniz.
Yaşamın devamı için YARATILMIŞ OLAN HERŞEYE MUHTAÇ OLAN İNSAN,
TEŞEKKÜRÜNÜ âlemleri onun emrine verene ÂLEMLERİN RABBİ MAKAMINDA HAMD ETMESİ, İnsanın Allah ile olan ilişkisinin kapsamını gözler önüne sermeye yeter sanırım.
Bütün canlılar ÖZELLİKLE insan YAŞAMINI VE YAŞAMININ DEVAMINI mikro âlemden, makro sistemlere kadar her şeye borçludur.
Tüm varlık alemini insanın emir ve istifadesine sunan Allah,
İçimizdeki sevgiyi, dışımızdaki sevgilileri ve sevdiklerimizi yaratan Allahın sevilmesi için başka delile gerek varmı bilmiyorum.
Değerli kardeşim yazdıklarımı okurken ne olur benim ile bir fikir mücadelesi psikolojisi içinde okuma ve kendini bana cevap verme zorunluluğu içinde görme,
Kendi haklılığına inanıyor isen sen haklı ol.
Amma ne olursun İMANSIZ OLMA yaşamını anlamsızlaştırma.
Sorular için teşekkür ederim.
Allah’a emanet ol.
Selam ve dua ile.