PAMUK ŞEKERİ ACILAR!..
Aylardır yazamıyorum…Özellikle geceleri...
Aslında sağlam dosttur gece kıymetini bilene...
Bir düşünür; "Bütün yalanlar gün battıktan sonra ortaya çıkar..." der.
Ondan olsa gerek ellerinde mumlarla geziyor yalancılar...
Gecenin bu vakti, kışın bu deminde; çocukluğumun pamuk şekerleri iriliğinde düşüyor kar ıslak sokağa...
Bense hüzünlü bir rüya gibi sadece seyrediyorum bu büyülü dansı...
O çayır çimen baharları unuttuk!..
***
Sevdiklerimiz yerlere düşüyor...
İzliyoruz, gözlerimiz nemleniyor!..
Büyükler ağlamaz ki!..
Aç yatan bebekler...
İşsiz babalar...
Umutsuz gençler...
Ağıtlarla sönen ocaklar...
Hain tuzakların yaktığı ana yürekleri...
Çocukluğumun pamuk şekerleri iriliğinde karlar düşüyor ıslak sokağa...
Ben de ağlamıyorum!..
Gerçekten kar yağıyor yüreğime...
Sulu sepken ağlamayı unutuk!..
***
Sabaha yakın vakitler en dingin anlar olur...
Bizim ev, sizin şehir, kaygılı ve kavgalı bu yurdum gibi...
Ama bu dinginlik hep kısa sürer.
Daha güneş ılıklığını sunmadan yine patlar mayınlar...
Yine kavgaya tutuşur birileri...
Yine sen ben çekişmesine dalar diğerleri...
İyiler bölünüp parçalanırken, kötüler daha bir çoğalır...
Biz ise bu düşsel oyunun orta yerinde;
Pamuk şekeri iriliğindeki karları meze ederek, yalnızlığımızı yudumlarız.
Yoksa kaderimizi mi düşünmeliyiz?
’Karakterin ne ise kaderin odur’ diye bir yargı saplarlar beynimize...
Kaderimizi görür; korkar, ürkeriz.
Pamuk şekeri acısıyla karlar erir içimizde susarız!..
Düşlerimizi ve düşüncelerimizi de unuttuk!..
***
Kendimizi değiştiremeyeceğimize göre değişmesi gereken kaderimiz!..
Çok mu zor?
Her şey bizim elimizde değil mi?
Yükseklerde seslendirilen bu hoş nağmeler, ısırgan otu sürtülmüş gibi yakmıyor mu yüreklerinizi?!..
Hislerimizi de mi unuttuk?
***
Nerede bizim o umutlu güçlü sesimiz?
Bağırın!...
Tedirgin olsun, erisin zemherinin bu deminde yağan şu kirli kar!..
"Daha uyumadık biz.." diyin...
Uyunmuyor ki!..
Farkında değil misiniz?
Sadece ak görünüyor karanlık gelecek...
Yoksa geleceği de mi unuttuk?
Orhan BOZKURT
YORUMLAR
Dikkatle okunduğunda içerik olarak yetkin bir yazı ile karşı karşıya olduğumuzun farkına varabiliriz. Ancak – elbette bu bir tercih meselesidir – Sevgili umutadam’ın tercih ettiği alt alta dizilen satırlar biraz değerini azaltmıyor mu yazının. Okurken özellikle buna dikkat ettim. Bir de noktalama işaretlerinin çoğu zaman savurgan bir şekilde kullanıldığına. Kimi yerlerde ‘tamam, burası gerekli’ dedimse de geri kalan yerlerde neden noktalama işaretleri bu kadar hoyratça kullanıldı; anlam veremedim ben.
Ele alınan konu, yazanın kaleminde ‘az biraz daha özen gösterilerek’ çok daha etkili bir şekle getirilebilirmiş. Nerelerde görüyoruz bunu, birkaç örnekle görelim isterseniz.
‘Aç yatan bebekler...
İşsiz babalar...
Umutsuz gençler...
Ağıtlarla sönen ocaklar...
Hain tuzakların yaktığı ana yürekleri...’
Buralardaki ‘…’ kullanımı yerinde ve hatta yazanın vermek istediklerine sağlam bir dayanak sağlıyor. Ama dizeler beni düşündürüyor. Tercih meselesi sözüne her ne kadar takılmak istemesem de ‘taş yerinde ağırdır’ sözü aklıma takılıyor. Ağır mı? Evet, ağır. Daha da ağır olabilirdi diyorum.
‘***’ kullanımları kullanılmasa ne olur? Elbette daha da ağır yapar yazıyı… Oturaklı, ‘bu yazıda bir bütünlük var.’ dedirtir bence.
‘Bizim ev, sizin şehir, kaygılı ve kavgalı bu yurdum gibi...’ – buradaki devinim çok güzel dile getirilmiş. Özelden genele giden bir yol inşa edilmiş satırda.
Belki daha da içlerine girebilirim yazınızın ancak başlangıç açısından yeterlidir görüşündeyim. Daha da güzel yazılarda buluşabilmek adına. Tebrik ederim bu içerik ve anlatım olarak etkili ancak daha da etkili hale getirilebileceğine olan inancımı koruduğum yazınızı Sevgili umutadam…
Yazı derin,anlamlı,akıllıca ve de imla hatası olmayınca okumanın tadına varılmıyor.
Seninki de bu tanımlamalara uyuyor.Bana da beğenimi iletmek düşüyor.
Çevreyi değiştirmeye harcayacağımız gücü kendimize kanalize etsek her şey daha kolay olurdu diye ütopik bir beklentimi de sunayım yazın aracılığıyla.))