- 759 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşama Gayreti İçinde Olmak!..
Sonucu itibariyle yok olacaklarına inanlar,
Hayatı tüm zorluklarına rağmen neden yaşarlar?
Yaşamın her şeyi ile
yaşanmaya değer bir güzelliğe sahip olduğunu söylemek mümkünmü?
Bütün şikâyetler, dertler, sıkıntılar,
İhanetler hayatın doğal fonksiyonları değilmi?
Yaşam şansını yakalayabilecek olanları bekleyen son,
Sevimsiz bir yaşlılık ile korkunç bir ölüm değilmi?
Dirilmemek üzere öleceğine inanan bir kimsenin,
YOKOLACAĞI ölümü beklemesi ölümden beter değilmi?
Dünyanın aldatıcı idealleri,
Oyalayıcı meşguliyetleri,
varacağında mutlu olacağına inandığı hedefleri olmasa!..
Sonu itibariyle hayatın tek ve kaçınılmaz gerçeği olan ölümle yok olacağına inanan akıl sahibi bir insanın yaşamını sonuna kadar sürdürmesi olanaksız bir şey.
Amma ne var ki Yüce Yaratıcı,
Kurmuş olduğu hayat oyunun oyuncularını,
Oyunu sonuna kadar oynayacak bir programa göre, programlı yaratmıştır.
İnsan, hayvan, bitki Vs.
Tüm canlılar bu oyundaki rolünü sonuna kadar sürdürür.
İnananı - inanmayanı, zengini - fakiri, yaşlısı - genci, hastası - sağı,
Hatta kadavra haline gelmiş sülük gibi sürünenleri bile sonlu hayatta,
Sonsuza kadar yaşamak isterler.
Sanki gelecek onlara yaşanmaya değer güzel günler vadediyormuşcasına!..
Allah hayatı kutsal kılmış,
Canlı cansız her şeyi,
Hayta hizmet ile vazifelendirerek,
Şereflendirmiş ve kıymetlendirmiştir.
Dikkat ederseniz son nefeslerini vermek üzere olan bir kimse için;
Hayat hem kendisi için artık çekilmez bir çile, dayanılmaz bir acı kaynağı,
Hem yakınları için masraf ve zahmete değmeyecek sevimsiz bir uğraş halini almış olmasına rağmen o kişiyi hayat hakkından mahrum etmek hiç bir kimsenin hakkı değildir.
Çünkü hayat kutsaldır.
KUTSALA İNANMADIĞINI ZAN EDENLER İÇİN BİLE.
Yoksa değil inanmayanlar,
İnananlar bile çoğu zaman hayatı yaşanmaya değer bulmuyor.
Ömrünün baharında olan gençler hayattan olan beklentileri ve umutları ile hayatın gerçek yüzünü göremiyorlar.
Anne, baba ve çevrelerindeki yaşlıların bir zaman kendileri gibi genç olduklarını düşünmeden, düşünemeden!..
İlânihaye genç, dinç ve güzel kalacaklarını zan etmenin yanılgısı içindeler.
Kaza, bela, ölümcül bir illet kapılarını zamansız çalmazsa;
Hiç farkına varmadan,
Önce saçlarının ağardığını,
Sonra dizlerinizin tutmaz, gözlerinin görmez,
Ağrılar ile artık eskisi gibi hizmet vermediğini vazifelerini yaparken nazlandıklarını göreceklerdir.
Geçeceğine inanılmayan yıllar,
Tükeneceği düşünülmeyen ömrün nerde ve nasıl geçtiğine,
O gencecik tomurcuğun, taze filizin kartlaşıp kuruduğuna,
Artık yanmayı bekleyen bir kütük haline geldiğine kimse inanmayacak.
BAKILAN RENKLER SOLUK,
GÖRÜLEN RESİMLER SİLİK,
YEİNLENLERİN ESKİ TAD VE LEZZETİNİ VERMEDİĞİ.
Yemeklerini yediğini zan edenler,
YEDİKLERİ TARAFINDAN YENİLİP BİTRİLDİĞİNİ ANLAYAMAYACAKLAR.
İnsanlar mantıklı davranıp,
Hayatın aldatan ulaşılmaz boş hayalleri,
Ulaşıldığında biten, idealleri peşinden şuursuzca koşmayı bırakıp,
Hayata mantıklı bakma yeteneğini kaybetmezlerse,
Hakkı BULUT gibi, “BİLMEMKİ BU DÜNYAYA BEN NİYE GELDİM” diye yeri göğü inletmeyeceklerdir.
Benim anlatmak istediğim;
HAYATI YAŞARKEN HAYATA NİÇİN GELDİĞİNİN FARKINDA OLUP,
Sonunda pişman olmamak için,
NASIL YAŞANMASI GEREKTİĞİ GİBİ YAŞAMA GAYRETİ İÇİNDE OLMAK!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.