- 1846 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MOZA
MOZA
Konya’nın Ilgın ilçesi 1974-1975 yıllarında nüfusu onbin civarında olan bir ilçe, o yıllardan önce Ilgın’da taksicilik yapan bir Taksici Suat bir de Afacan’lar vardı taksici… İki eski chevrolet ile Ilgın’ın taksi gereksinimini karşılıyorlar. Fakat Tofaş Murat-124’leri piyasaya sununca mertlik bozuldu. Taksiye hücum başladı. O kadar ki, şehir içi taksi ücreti rekabet ve bolluk sonucu 5 lira idi. Nereye gidersen beş lira. Zaten o yıllarda taksimetre de yaygın kullanılmıyordu. Ilgın’da ilk murat taksi alanlardan birisi Kavas’lardı, herkes taksi alıyor. Aldığıyla kalmıyor. Bir de piyasada ticari olarak çalıştırıyordu. Bu akıma biz de kapıldık. Anneme, dedem rahmetliden kalan yayladaki tarlaların satılmasından gelen onbeşbin lirayı peşinat yapıp, ayda 1.200.-Tl taksitle 69.500.- liraya bir MURAT taksi de biz aldık. 42.ER.230 plakası takıldı. Bir de şoför tuttuk. Dürüst çalışsın diye Ilgın’da en yüksek maaşı biz ödüyorduk. Aradan geçen zaman bize dürüst çalışmak ile yüksek maaş ödemek arasında bir illiyet bağının bulunmadığını öğretti. Gündüz çalışan şoför’ü akşam köyündeki evine kadar götürüp bırakıyoruz. Akşamları da üç kardeşten birimiz durağa çıkıp gece boyu çalışıyoruz. Üç beş kuruş kazanıyoruz. Sabah depoyu doldurup şoföre teslim ediyoruz. O, akşama kadar çalışıp geliyor, hesabı teslim ediyordu, ama nedense depo hep boş geliyordu. Getirdiklerinin birkaç aylık ortalamasına baktığımızda ancak arabanın taksitleri kadar olmuş. Diğer taksilerin gelirleri ile kıyaslayınca arabanın bir tekerinin bize, üç tekerinin şoföre döndüğü ortaya çıktı. Ona yol göründü…
Arabanın borcunu ödemek için taksicilik işi de böylece üzerimize kaldı. Üç kardeş gece gündüz çalışıp taksi borcu ödüyoruz. Yalnız durakta beklemek bende tiryakilik yarattı. Araba bende olmadığı zamanlar bile garaja gidip durağa takılıyorum. Diğer taksici arkadaşların arabalarına binip müşterileri gelinceye kadar sohbetler ediyoruz. Müşterilerden tanıdık veya izin veren olursa onlarla birlikte muavin gibi birbirimizin arabalarında gidip geliyoruz. Aradan geçen yıllar içinde takside bir muavin olabileceğini anlamak, kabul etmek güç… Dayımın oğlu İbrahim o sıralar işsiz gece gündüz durakta takılıyor. Hangi arabayı boş bulursa onda oturuyor, parasız muavinlik yapıyor. Ancak müşteriler gelince ne yapıp ediyor. Kaç kişi gelirse gelsin müşterileri arka koltuğa istif ediyor. Kendisi de patron gibi şoförün yanına kurulup gidiyordu.
Moza, Kavaslar’ın oğlu Muzaffer idi. O’nu samimi olanlar Moza diye çağırırdı. Moza’nın ailesi Murat taksilerin ilk çıktığı zamanda petrol mavisi bir Murat almışlardı. Böylece Moza Ilgın’ın ilk Murut taksicilerinden olmuştu. Bir akşamüzeri durakta O’nun arabasında otururken birisi geldi. Ormanözü Köyü’nden Ali İhsan’ın taksi istediğini söyledi. Söyleşi tatlı geldi ki, Moza
-- Sen de gel. Dedi. Birlikte köy meydanına vardık. Moza birkaç kez korna çaldı. Beklemeye koyulduk. Adının Ali İhsan olduğunu öğrendiğim İri yarı, yapılı yakışıklı bir delikanlı bizi çok bekletmeden geldi. Hemen aracın ön koltuğundan inip yer verdim. Hala o arabaya nasıl sığdığını merak ederim. Hararetle Moza’yı arabanın içinde kucakladı. Araba muhabbetlerinden sallandı. Uzunca bir hoş beşten sonra yola koyulduk. O zamanlar murat taksi sürücüleri araca yan oturur bir kolunu cama koyar yüzlerini yarım aracın içine döner aracı öyle sürerdi. Aracın öyle sürülmesi gerekirdi. Çünkü şoförlüğün raconu öyleydi. Ali ihsan da sürücü gibi kendi yerinde yan oturdu, yola koyulduk. Yol aldıkça söyleşi de koyulaştı. Konu Ali ihsan’ın Moza’ya olan hayranlığı, bağlılığı…
- Valla birader. Diye başlamıştı. Sen olmazsan ben taksiye binmiyorum. Varıyorum durağa bakıyorum sen yoksun, yürüyorum köye kadar, inanmazsan sor diyerek ikisinin tanıdığı isimleri sayıp onları bağlılığına tanık gösteriyordu. Uzunca bir süre bu konu konuşuldu. İçimden vay anasına! Helal olsun Moza’ya. Dedim. Millet ne müşteri tutuyor. Şu muhabbete bağlılığa bak diye gıpta ettim. Moza’ya hayranlığım arttı. Artık taksicilik yaparken örnek alacağım bir idolüm olmuştu. Mutluydum. Artık her fırsatta Moza’yı kolluyor, O’na Ali İhsan’ın gösterdiği sevginin, bağlılığın kaynağını müşterileriyle ilişkilerini gözlemleyerek çözmeye çalışıyordum.
Bir gün durakta yalnızım. Başka araba yok, Ali İhsan’ın köyünden yine bir taksi istemişler. Gittim. Köy meydanına vardım. Aynen Moza’nın ritmiyle kornaya bastım. Bekledim. Gelen yine Ali İhsandı, selam verip tereddütsüz bindi. Ilgın’a çek dedi. Ilgın’a yola koyulduk. Beni ya tanımadı, ya da tanımazdan geldi. Öylece gidiyoruz Ilgın’a doğru…
Ah! benim boş boğazım. Duramam ki, o gün Moza’nın arabasındaki onca Moza muhabbetinden sonra gerçekten de başka bir taksiye binmeyeceğine inanmıştım. Dayanamadım. Sordum.
---Ya hu Ali İhsan Bey, hani Moza olmazsa başka arabaya binmezdiniz. Yürümeyi tercih ederdiniz. Neden benim arabama bindiniz?
----Boş ver birader. Dedi. O kadar yolu kim yürür ki? Beş lirayı verdin mi herkes Moza…
25.12.2009 Alanya Güner Kutluk