Sabır Küpünü Deviren Hakkı
Bekir Yalçınakaya
Meali: doğrucu, gerçekçi, adaletli ve insaflı’yı veren, ama toplumumuzda o yaştakilerin moruk adıyla anıldığı bir adam..
68’li kuşaktan ve Ebu Leheb’ci uşaktan olması hasebiyle Resûller Resûlü Allah-ü Tealâ’dan müjdeli son Peygamber Hazret-i Muhammed (SAV)’e ‘Kabile şefi’, Kur’an-ı Azimüşşan’a da ‘Muhammed’in sözleri’ diyor.
Bu söz müfteri kesimde ilk defa kullanılmıyor ki. İslâm ülkelerine kılıcını çeken Haçlılar’ın torunları da aynı ifadeleri kullandılar.
Meselâ Fernand Grenard dedi ki; “Peygamber ruhları paklaştıracağını vaad ediyor, Müslümanlar’a iman selâmeti müjdeliyordu. Hakikatte bir harb ve çapul prensibi telkin etti. Fıtrî istidatlarını kutsileştirdi. Onlara yağmayı ve cenneti vaadetti, kâfire cihad açmayı, dine en büyük hizmet olarak gösterdi.”
Şimdi bu çirkin cümlelerin içinde Peygamber Efendimiz’e ‘Kabile şefi’ diyen bir Devrim’ci Hakkı’yı bulmak mümkün mü, değil mi?
Siz düşünedururken biz yıne bir meselâ mevzuuna gelelim;
Meselâ Philippe Erlanger de dedi ki; “O’nun (Hz. Muhammed) zihninde yer alan büyük düşünce bütün Mü’minler’in etrafında birleşecekleri bir haydut-devlet kurmaktı. Hedef dünyanın yağma edilmesi idi.”
Şimdi, yakınlarının ifadesine göre; Hz. Muhammed’in tasvirini çizerken ruh hastası muhayyilesinin ve kendi ifrit ruhunun emrivakisi bir şekil çizen o adamı, Peygamberimiz’e Kabile şefi diyen şu Devrim’cide bulmak mümkün mü, değil mi?
Yine siz düşünedururken biz yıne bir diğer mevzuuya gelelim; Şu Prof. namlı Yaşar Nuri Öztürk, ne zaman bir TV kanalında zuhur etse, İslâm’a ve Kur’an’a hizmet ediyorum havasında kas kas kasılır, amma karşısındaki imansız ve dinsizlerin de ya kutsal dinimize, ya da şefaatçimiz Hz. Muhammed’e hakaret etmelerine vesile olur.
Bu adamın profluğuna rağmen muhatab aldığı kişiler oldum olası İslâm’ı hazzedemez Peygamber’i sevemez, Kur’an-ı Kerim’den haz alamazlar.
Burası birinci zaaf meselemiz.
İkincisi bu 68 kuşağı lâfzı ve hareketiyle büyümüş neslin içinden bazıları galiba o sistemin zoruyla bu küfr cemiyetinin arasına İfrit tamponu olarak yerleştirilmiştir.
Kanal D televizyonunda;
MUHAL
LEBİ
KRALI olarak Türk toplumunun ne ahlâkına, ne de geleneğine sığmayan en edebsiz figürlerle Hassan Sabbah keyfi süren Okan Bayülgen, şeceresi itibariyle aslına bakıldığında; Cumhuriyet’in ilânı sırasında Mütehassısîn Medresesi’nde mantık müderrisi olan, medreseler kaldırılınca evinde inzivaya çekilip ilmî tetkik ve araştırmalara yönelen ve uzlet (yalnızlık) devresi, ‘Hak Dini Kur’an Dili’ isimli bir Türkçe tefsiri hazırlamasını sağlayan rahmetli Elmalılı Hamdi Yazır’ı torunu çıkar.
Nereden nereye..
Şimdi bir daha meseleye İslâmî açıdan bakacak olursak Elmalılı Hamdi Yazır nerde..
Karşısına oturttuğu kaput ruhlu bir adamın safsata sözleriyle adeta 68’e râm olan bu madrabaz nerde..
Bizim acaba telâfisi mümkün olmaz bir suçumuz mu vardır da ne kadar köhnemiş çağların kâfirleri varsa durup dinlenmeden hep böyle canımızı incitirler. Ara ara, fikrî gayelerine matuf böylesine lüzumsuz ve lüzumsuz olduğu kadar da saçma sapan proğramlarla Kur’an’ı ve Peygamber’i
konuşurlar da diğer dinlerin kitabıyla peygamberlerine bir lâf etmezler.
Etmelerini de asla istemeyiz. Her din kendi çağı içinde mukaddesatına hâkimdir. İslâm ise en ekmeli ve sonunucusu olması hasebiyle hiçbir köhne aklın ve fikrin mahkeme kuramayacağı kadar muhakemeye sahibtir.
Bunu artık öncelikle Devrimci Hakkı’lar değil, Yazır neslinden gelen Muhallebi Kralları idrak etmeli ve bu ruhu bozuklara kutsallarıızı çiğneme imkânı tanımamalıdırlar.
Lâki ne edersin ki kuşaklar 68 kuşağı. karşılarında da onların hınzır uşağı.. Ververiştir babam ververiştir.
Sözün burasında belki imansızlara -olmaz ya- olur bâbından bir ibret söz sunalım.
Papaz Laura Veccia Vaglieri der ki; Onlar (İslâm düşmanları) kör oldular, yahud görmek istemediler. Hz. Muhammed’e; iğfal, zulüm, sefahat gibi bir takım töhmetler atarak seciyesini tahkir ettiler. Dinî ve içtimaî bir ıslahatçı sıfatıyla vücuda getirdiği hayret verici eserini bozdular. Burada deriz ki; iftiralar islâmiyet’e bir şey yapamaz. Ancak iftira edenin seviyesini, pespayeliğini ortaya koyar. Peygamber’in yalnız ve yalnız dünya nimetlerine haris gibi gösterdikleri ashâbının da, tâbilerinin de sadâkat ve bağlılklarını şahsî menfaate müstenit göstermek çarelerini aradılar.’
Şu hâlde bütün mesele içimizde sayılanların dışımızdakiler kadar kulluk tâbiatı gösterememesindedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.