- 601 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TABLO KADIN
Kömürden bile daha koyu saçları, omuzlarının üzerine, vurulan bir adam gibi düşmüştü. Pencereden vuran ışık ise saçlarını briyantin sürmüşçesine parlatmıştı. Ama işte olay da bu ya! Sürmemişti ki. Bu doğal güzellik karşısında onu gözlemlemekten kendimi alamazdım.
Hafif toplu olan vücuduna bakmasam da yüz hatlarından bunu kolayca çıkartabilirdim. Yeşile çalan gözleri ve süt beyazı teni sonradan bahşedilmiş olmalı çünkü bu tesadüfi ikili en başta düşünülmüş olamaz. Pürüzsüz alnına düşen kahküllerinin hemen altında, muntazam bir kıvrılma gösteren hokka burnu, dudaklarının daha da dolgun gözükmesine sebebiyet vermiş. Dudakları dile gelseydi eğer, kendilerini bu denli çekici kıldıkları için burna teşekkür ederlerdi. Ozona batırılmışçasına ve inatla beyazın tasavvuru imkansız bir tonunda kendini göstermeye çalışan dişleri ise, burun tarafından ifşa edilmiş kırmızı dudaklara, kendilerini bu denli ön plana çıkardıkları için teşekkür ederdi. Güldüğü zaman elmacık kemiklerinin şişmesini, durduğu zaman da altındaki yanakların tombullaşmasını zamanı durdurup izlemeyi isterdiniz. Eğer vaktim olsaydı durdururdum. Durdurduğumla durmaz, gider öperdim o meyve koktuklarını düşündüğüm yanakları, dudaklarımı içe göçerte göçerte... Eski çağlarda yaşamış olduğunu düşündüğüm bir Fransız beyzadesinin yatağına aldığı bu sokak dilberininin kafasını kesip Fausto Zonaro misali -nü- bir tabloya koysanız farkı siz bile anlayamazsınız. Bir zaman sonra ben bile idrak edemem. Bu tablo kadın bir yabancı. Adı bile yok. Zaten vapurdaki kadınların adı olmaz. Onlar hep değişirler ve herzaman orada karşınızda olurlar...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.