- 1941 Okunma
- 12 Yorum
- 1 Beğeni
Bir Mektup
Canım sevgilim. Sana bu mektubu koşarken yazıyorum. Hem de oldukça hızlı bir Çita gibi koşarken. Biliyorsun sana söylemiştim Çitalar dünyanın en hızlı koşan hayvanıymış. Ya da bir devekuşu gibi koşuyorum. Aslında nasıl koştuğum pek önemli değil; ama canımı kurtarmak için daha hızlı koşmalıyım. Neden mi? Çünkü arkamda sanıyorum beni öldürmek maksadıyla peşimden koşan birkaç adam var. Sayılarını tam bilemiyorum; ne olur kusuruma bakma. Sayılarını öğrenmem için duraklamam ve saymam gerekecek, ki bu durumda da bana yetişmiş olurlar. O zaman da istediklerini elde etmiş olurlar. Bana hak vermelisin ki böyle bir durum da benim için hiç hoş olmaz...
Koşarken önümü daha rahat görebilsem. Ama bu mümkün değil çünkü etraf oldukça karanlık. Sokaklarda kimse yok ve ayak seslerim bile beklediğimden çok daha fazla yankılanıyor. Bir yerlerden dalga sesleri geliyor ama tam olarak nereden geldiğini çıkartabilmiş değilim. Zaten bir o sokağa bir bu sokağa dönmekten başım da döndü. Ve nasıl terliyorum anlatamam. Evet gerçekten anlatamam çünkü bunun hiç yeri değil şu an; kusuruma bakma. Soluk soluğa kaldım. Soluk soluğa kalmak gerçekten bir deyimse ben şu an o deyimin tam ortasındayım diyebilirim. Tanrım nasıl da başıma geldi bütün bunlar... Lanet olsun sağ ayağımın diz kapak kısmında korkunç bir ağrı oluştu şu an. Galiba hafif hafif topallayarak koşuyorum. Ve inanılmaz bir acı çekiyorum. İnanılmaz mı? Hayır ben inanıyorum. Artık her şeyin olabileceğine inanıyorum...
Canım sevgilim... Bu arada seni çok özlediğimi söylemiş miydim sana? Ha sahi. Sana bir şiir yazdım ama ne olur beni affet şu an okuyamam. Eğer olur da bu durumdan sıyrılabilirsem en kısa sürede okuyacağım. İnan bana çok beğeneceksin. Hatta geçen sefer olduğu gibi içkimizi yudumlarken ve dudaklarını seyrederken okumak isterim. Olamaz! Çok yaklaştılar galiba! Daha çevik olmalıyım. Tıpkı bir panter gibi. Tanrım ne inatçı adamlar bir türlü peşimi bırakmıyorlar. Çok susadım. Hiç bu kadar suya muhtaç olduğum bir an olmamıştı. Bu ilki de şimdi yaşamış oldum. Ama bundan sonra daha kaç ilk yaşarım inan bilemiyorum. Hah hatırladım bak bu sokağı. Şu an seninle daha geçen gün gezindiğimiz müzik evinin önünden geçiyorum. Anımsadın mı? Sana Alya olivya’nın son albümünü almıştım. Neydi adı, neydi adı? Hah... Mavi bataklık... Hay aksi! Yetişiyorlar galiba. Ayak seslerini daha yakından duyuyorum sanki. Biri kösele giymiş yalnız o kesin. Öyle ses çıkarıyor ki anlatamam. Tak tak tak tak... Bu sesi ömrüm boyunca unutamam zannediyorum. Ömrüm boyunca? Bu boy... Yani ömrün boyu benim için ne kadardır hiç bilemiyorum şu an... Tek bildiğim kısa olma olasılığının oldukça yüksek olması... Peki diyelim ki beni yakaladılar... Acaba beni nasıl öldürürler? Boğarak mı ? Bıçaklayarak mı? Yoksa döverek mi? Bana seçenek bırakırlar mı? Ya da son bir istek... Ne olurdu ki son isteğim? Daha atik olmalıyım... Durumumun o kısmına gelmemek içim elimden geleni... Yani bacaklarımdan geleni yapmalıyım...
Bak şu an nereden koşuyorum hayatta inanmazsın... İlk buluştuğumuz kafe. Ne heyecanlıydım hatırlıyor musun ? Üst üste iki defa masama gelen çayı dökmüştüm üstüme. Nasıl gülüyordun o komik halime... Sonra itiraf etmiştin zaten. Ben seni o komik halinle sevmiştim demiştin.. Keşke şimdi yanımsa olsan öyle ihtiyacım var ki sana.... Tanrım neler diyorum ben. Yanımda olsan büyük bir tehlikenin içinde olurdun şu an... Hayır hayır beni mazur gör. Şu an yanımda olmana asla müsaade edemem. Belki başka bir zaman. Ne kadar yoruldum anlatamam. Biraz mola istesem mi ? Desem ki 5 dakika dinlenelim arkadaşlar sonra devam ederiz tekrar, söz... Biliyorsun benim sözüm sözdür. Sözümü tutarım. Ama bunu onlara anlatmam biraz vakit alabilir tabii. Çok yaklaştılar. Bırak ayak seslerini şu an nefes seslerini bile çok net bir şekilde duyabiliyorum. Hatta biri bırak nefes almayı bir köpek gibi hırlıyor... Tanrım içinde bulunduğum durum gerçekten de korkunç galiba...
Canım sevgilim... Sana şimdi çok özel bir şey söyleyeceğim. Aslında bunu sana Martın Yirmi ikisinde yani doğum gününde söylemeyi planlıyordum. Ancak Mart ayını görememe ihtimalim var şu an... Nasıl başlasam... Biliyorsun Beş yıldır birlikteyiz ve bir kaç şiddetli kavgamızın dışında bir sorun yaşamadık. Sana sevgim ilk tanıştığımız günden bu yana hiç ama hiç azalmadı... Yaklaşıyorlar... Hiç uzatmayacağım kızma bana... Benimle evlenir misin? Biliyorum ben böyle kan ter içinde, canımı kurtarmaya çalışırken söylememeliydim. Kaşlarının birden nasıl çatıldığını buradan görebiliyor gibiyim... Ama başka bir ihtimal yok şu an anla beni. Bunu sana söylemeliydim. Ben seni, kendimle hayatımın sonuna dek paylaşmak istiyorum... Hay aksi! Nasıl oldu da buldu beni bu talihsiz durum... Neden ben? Neden ben?
Artık koşacak gücüm kalmadı. Gözlerim kararıyor... Neredeyse yıkılacağım. Ve neredeyse ensemdeler... Ölümü hiç bu kadar yakın hissetmemiştim kendime. Birazdan göreceğiz ruh var mı yok mu; kafasının üstünde halesiyle melek abla beni almaya gelecek mi? Peki ne vakit yaşamım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçecek onu bilemiyorum işte. Hızlı oynamasa bari. Tadını ala ala şöyle her anımı seyredebilsem... Endişelenme sevgilim, büyük ihtimalle seninle geçen gece yaşadıklarım sansürlenir... Sana duygumu anlatmak zorlandığım özellikle bri kaç ayda da alt yazı geçerler yüksek ihtimalle. İşte... Bir el.. .Omzuma dokundu. Beni durdurmaya çalışıyor. Bak.. Seni çok sevdim tamam mı? Seni hep çok sevdim... Daha hızlı koşmalıyım... Aramızda mesafe bile kalmadı... Ne talihsiz bri adamım. Ne talihsiz bir yazgı benimkisi. Oysa daha bir kaç saat evvel , elimde kırmızı şarap kadehi, senin bana aldığın kitabı kitabı okuyordum... Anımsadın mı? Koşarken... Konusu da bir çulsuz bir adam sevdiği uğruna bir kitapçıdan yüzlerce kitap çalmış. Sırf hepsini sevdiğine hediye edebilmek için. Sonra da güvenlik görevlileri tam adamı yakalayacakken, adam parmağını bir şıklatmış ve peşindekiler kaybolmuş. Adam o kadar usta bir yazarmış anlayacağın...
Canım sevgilim... Aldığın kitabı bir çırpıda okudum. Sanıyorum şu anda şu anda, uzandığım kanepede, saçlarımı usul usul okşaman da bu mektubu yazmama engel değil... Aslında sana hep koşarken...
Oktay Coşar