- 579 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SELAHATTİN
Eminönü motor iskelesini, Mısır çarşısına kavuşturan bir alt geçit var, bilenler bilir. Ben bu yolu mütemadiyen 4-5 yıldır kullanırım. Toplasan 30-40 metrelik; içinde 5 liralık kol saatleri, sahte ruganlar, imitasyon deriler, her marka çakma ayakkabılar, fanilalar, donlar, kıyafetler ve oyuncaklar olan bir yol. Bir ucundan diğer ucuna geçmek normal şartlarda 1 dakika falan sürer. Eğer ölümcül Eminnönü kalabalığı varsa bu süre 3 dakikaya kadar çıkabilir. Ayrıca yön duyunuzun iyi gelişmiş olması gerekir. Birine çarpmamak için yaptığınız manevralar ve slalomlar geçit çıkışında size bir damla ter olarak geri dönebilir. Asıl mevzu içinde bulunan 4 oyuncak dükkanıdır. İçerdikleri her oyuncak sizi delirmenin eşiğine biraz daha yaklaştıracaktır; uçan kanatlı balinalar, duvara çarpıp geri dönen arabalar, çuf çuflu trenler, yerde sürünen komandolar, zıplayan inekler, helikopterler, konuşan ayılar, şarkı söyleyen maymunlar ve daha birçok sesli oyuncak aynı anda çalışarak aslında size haykırıyorlar ‘kurtarın bizi.’
Hemen tarihi Eminönü balıkçılarının karşısından girdiğiniz zaman sağdaki ilk dükkanda çalışan biri var; Selahattin. Büyük ihtimalle adı Selahattin değildir ama ben ona öyle demek istiyorum. Onu ilk gördüğüm andan beri o benim için bir Selahattindi. Ve Selehattin’in sırrı da onun detaylarında gizliydi. Muhtemelen 30’lu yaşlarında, sağ ve sol alın kenarlarında ki saçları onu terketmiş ve nasıl Sinop karadenizin içine girmişse ortadaki saçları da alnına doğru öyle girintiler yapmıştı. Seyrek, kahverengi saçları birçok lagüne gebeydi. Normal insanların burunları genel olarak suratlarına 90 derece uzamıştır. Selahattinde bu açı 60 bilemedin 70 dereceydi. Sanki oyun hamuruyla oynayan 4 yaşındaki bir çocuk onu yamuk yapmışta kurumuş öyle kalmış gibi. Peki ya 11’e 11 maç yapan, suratına rastgele dağılmış kıl taneciklerinden oluşan sakalı... işte bu özellikleri Selahattin’i ilk görüşte dikkate değer biri haline getiriyor. Oyuncakların bile kurtulmaya çalıştığı bu cehennemde dikkate alınması gereken bir Selahattin için çalışıyor olmanın verdiği hissi bir düşünün. Ben her geçisimde arkamda can çekişen beyin hücrelerime bakıyorum. O ne yapsın. Ne yapabilir?
Selahattin son gördüğümde bir oyuncağa dönmüştü. Zıplayan, hoplayan, atlayan oyuncaklarla aynı senkronize hareketleri sergiliyordu. Fındık kadar olan şehla gözleri ile sesler çıkara çıkara tavandaki uçan balinayı takip ediyordu. Herkes Selahattin’e gülüyordu, onun ise umurunda değildi. Onunla konusmak istedim ama yapamadım. Çünkü yürürken Selahattin’i görebileceğiniz süre 10 saniye ya var ya yok. Ve o süre zarfında, o çok mutlu gözüküyordu. Kalabalığın arasında o değişik suratının kayboluşunu izlemekle yetindim...
Yolunuza devam edip oyuncak dükkanlarını geçtikten hemen 10 metre sonra solda büyük saatler ve her çeşit tv kumandasının 5 liraya satıldığı dükkanda ki amcanın dinlediği arabesk şarkılar, biliyorum ki Selahattin’i düşünmenize daha çok sebep olacak. Açıkçası ben bilmek isterdim; acaba Selahattin evli mi? Acaba çocukları var mı? Ne bileyim iyi kazanabiliyor mu? Askerliğini yaptı mı? Sesi nasıl ? Şarkı söyler mi ki? Annesiyle mi yaşıyor? Namazı niyazında biri mi? Son seçimlerde hangi partiye oy vermiş olabilir? Evet bu soruların cevabını bilmek isteyebileceğiniz birisi Selahattin. Eğer yolunuz düşerse oraya,Selahattin’i izleyin ama sizde konuşmayın, mutluluğunu bozmayın onun, soruların cevabını kendiniz bulun. Bir de tanesi 3 lira olan ama 3 tanesi 10 lira olan fanilalardan alın. Çok meşhur...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.