DÜŞ /SEM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir ney sesi odam.Sıcak bir yaz akşamından bağırıp üşümeye atlayan.Düşlerde ak bana kapanınca denizi susturan gözlerinin hürmetine düşsün .
Benden bana..
***
Çivit mavisi gömleğimden giyinikliğim ,kısık hasretle pişmiş şiirlerine talip.Bir kaydıraktan ayrılan çocuk hasretim kimseme başını yasla.O bilir benden şıngır mıngır dökülen kelimeleri.
Anlamayana aşk olsun!
***
Derinliğe sorgusuz atlayan neye aşık.
Kaç,
Yıldızları her emanetine bıraktığın hüznün gözlerinden hesap sorduğunda .
Düşleri umutta kurutulmaya bırakılan lacivert gölgelik ;
Uzaklardan sus
Uzaklarda sus.
Elbet bilir görür her şeyi Tanrı ve elbet işitir ;biat ettiysek bu yek doğruya işte kamer ve ma ,birleştiler ebede.
Şimdi sevgilim olur musun,
Tenimin sana orucuna akşam ezanı….?
**
İnanmadık zaten ikimizde metropollerin bol ışıklı mahrem kalabalıklarına .
Dağımız var,
Kelimelerin çıkardığı kıvılcımlardan müteşekkil yanardağ sonrası devirsiz ruh boğumlarından.Mavi derelere hayran biz iki şaşkın dünyalı mecnun ,ne bilirdik
Ne bilirdik ki..
Ağustos böcekleri bize ağlar.
**
Büyüdük kirli çıkınlarımız her yerde seyirlik malzeme .
Bul !
Bulabilirsen en insanı ,sana en yakını.
Sesleri boğdurulanlara kim ağıt yakacak senden sonra.
Evet işte tam da bunun için,
Sonsuzluğun en ucunda tekken
Düşsem….
**
Parmak uçlarındaki hassasiyeti şiirlerle şımartan komşu pencerem.
Hu hu !
İki yürek var bundan sonra beyaz kağıda ömürlük talip ,iki gözleri kamaşık yakalanmışlık.
İç denizimi kelimelerle dirilten ,
Sana artık toprağım.
Güllerim sana susuz .
Akarak gel..
**
Teninde soğuttuğun korum ,benden adam olmaz
Sensizliğe neden kabulüm.!
**
Güneşin yetim çocuklarını yazdım .Gecenin gözleri yıldızlara akarken balkonda hüzün bakan adama,ben çoktan Homeros’um
Ben artık ağlayamam
Kendi ölümüme.
**
Düşsün artık serine kadınım çalarken cenaze marşı gibi yürü sen de ikimizin yerine ,benim düşeceğim yere.
Orda kimsenim .
Söz !
Hem yakın hem uzak…
Issızlığın dert ortağı sığındığımız hece..
Bir de benden ah ,bir de benden sana ahh!
Ufuk Ataman
YORUMLAR
Akış olarak şiire yakın…
Sevdiğim bir tarz en nihayetinde...
‘Şiirsel bir öykü’ desem acaba doğru bir ifade mi olur? Bazı hikâyeler şiir gibidir, bazı şiirler de hikâye.Ve bazıları da her ikisi.
Hikâyede olay örgüsü şart mı?’ gibi bir soru soracak olursam,buna cevabınız ne olurdu,
açıkçası merak etmiyor değilim.
Ama bir de ‘durum öyküsü’ var değil mi? Şimdi rahatlayabilirim sanırım.
*Durum öyküsü, ‘’duygulara, düşüncelere kişilik analizlerine’’… yer verir daha çok; bunu çok iyi biliyoruz.Bu da şiir akımları gibi tartışa gelmiştir.Bu türün kurucusu dünyaca ünlü Rus yazar Anton Çehov’dur malumunuz.Türkiye’de ise Sait Faik ( özellikle ‘’Hışt Hışt’’,harikulade). Kronolojik zaman geri plana atılır,zamanı önemsemez,yukarıda ifade ettiğimiz ve adından da anlaşıldığı gibi bir ‘durum’ söz konusudur. Olay fondur belki de bu tür öykülerde önemli olan.
‘’Olay öyküsü’’ ise serim,düğüm ve sonuç bölümlerinin olanıdır. Olay ön plandadır…Kurucuları ezberimizdeler; Maupassant’tır. Bizde ise Ömer Seyfettin,Sabahattin Ali…
Aslında bu bilgileri biliyoruz,ama yine de acizane anımsatmak istedim;yoksa malumatfuruş yapmak değil amacım.
Kendimize hangi akımı daha yakın hissediyorsak,o yöne doğru eğiliriz. Bir de durum öykülerinin sevdiğim bir yanı da,ansızın bir yerden çıkıvermesidir kahramanın,ya da sayıklamaların. Nereden geldik,nereye gidiyoruz’der gibi hani.Çok merak ederiz bunu. Bir den bire de biter.
Düşün dur sonra,düşün dur…
Ama bakınız kafama takıldı yine;
Şiirsel bir hakâye mi,yoksa…
Ya da hiçbiri; ya da hepsi.