- 2243 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Selma ÖZEŞER Bir Şair Üç Şiir
Şair /şiir ideolagya örgüsünde ayrıştırılarak okumalara açımlanmadır diye düşündüğüm şu günlerde düşüncemi doğrulayacak, şairleri ve şiirleri, ideolojilerinden bağımsız çoğul okumalara açımlayan Hilmi Yavuz’un ‘’Okuma Biçimleri’’ adlı eserinde vurguladığı metin merkezli okumalara açan, yine Hilmi Yavuz’un rahleyi tedrisatından geçmiş ‘’Gökhan TUNÇ’un ‘’Çağdaş Mesnevinin Peşinde’’ üst başlığına eklemlenen, Nâzım Hikmet’in Ferhad ile Şirin’i ve Sezai Karakoç’un Leylâ ve Mecnun’u okumaya başladığımda, kitabın sunum yazısı ve önsözüne vurgusunu yapan ‘’şairlerin şiirlerinin çoğul okumalara açılması gerektiği’’ düşüncesi ve buna örnek okumalara olarak zıt kutupların şairlerinin, şiirlerini ideolojilerine ters düşen okuma biçimlerine açılması süreci beni oldukça mutlu etti.
Çünkü şairlerin şiirlerine almış olduğu temaların ve bunları şiir olarak sunduktan sonra okurun algı dünyasına bıraktıklarını ve bu okuma serüveninde okurun şiire kendi bakış açısını yansıtarak okumalara girişmesi gerektiğini düşünmüşümdür. Bu düşünce doğrultusunda şiir okumalarımı, örnek şiir tahlillerimi yapmışımdır. Fakat bu tahlilleri yaparken aynı şairin şiirlerini seçmişimdir. Şiir öz geçmişini bildiğimiz ve şiir diline vakıf olduğumuz şiirlerin temasal tahlillerine ulaşmak benim şiir okumalarında istikrar sağlamaktadır.
Yukarıda izaha çalıştığım ve ‘’çoklu okuma ‘’ biçimlerine açmak gerektiğini düşündüğüm ve daha önce ‘’Rüküş’’ ve ‘’Kardeşçe’’ şiirlerine yeni okuma biçimleri ile tahlile yeltendiğim ‘’Selma ÖZEŞER’’ şiirine aynı temasal boyutta gördüğüm ‘’Durup Gölgemizi Öpüyoruz Kimse Üstünden Geçmeden’’ şiirini bu bakış açımla çoklu okumaya açmak istiyorum. Bunu yaparken de şiirlerinin ortak paydasının ‘’toplumsalcı’’ oluşunu merkezîleştirerek yapıyorum. Şairin şiirleri toplu bakıldığında bu söylemi yakalayan ve tür olarak birbirine yaklaşan üç şiirin bunlar olduğunu düşünüyorum.
‘’Selma ÖZEŞER’in’’ üç şiiri de aslında bana göre; panoramik şiir algısı yaratmıştır. Şiir temasıyla bir kesit olarak gözlerimizin önüne gelmektir. Ve olguya bağlı olarak çözüm üretmek taraftarıdır.
Rüküş şiirinde ‘’Dil sorunsalını’’
Kardeşçe şiirinde ‘’Kadın ve Göç sorunsalını’’
Durup Gölgemizi Öpüyoruz Kimse Üstünden Geçmeden şiirinde ise ‘’Fakirlik ve gelir dağılımı adetsizliğine bağlı olarak doğunun geri kalış ve 68 kuşağının meydanlarda vermiş olduğu emperyal düzene başkaldırı sorunsalını gözler önüne sermektedir.’’
Şiirin dizelerinden seçkilerimize başladığımızda bu fikre nereden kapıldığımız daha net anlaşılacaktır.
Bu üç şiirin beslendiği kaynağın toplumsal bir bakış açısı olduğu şairin ideologya örgüsünden bağımsız bir dil yapısıyla okunması gerektiği savımızı koruyarak her şairin şiirini çoğul okumalara açılması düşüncemizi yukarıda alıntıladığım Türk şiirine damgasını vuran Hilmi Yavuz ve onu öğrencisi olan Gökhan Tunç’un desteğini alarak söze devam ediyorum. Bunu yaparken ‘’Rüküş’’ şiirinin toplumsal okuma denemesini ve ‘’Kardeşçe’’ şiirinin tarafımızdan yapılan okuma denemelerini alıntılama yaparak, ‘’Durup Gölgemizi Öpüyoruz Kimse Üstünden Geçmeden’’ şiirinin tahliline geçilecektir. Çünkü üç şiir aynı kaygılarla kaleme alındığını düşünüyorum.
ÖZEŞER’in,’’Rüküş’’ şiirinin toplumsal okumasını yaptığımızda, kurgu ve imgelem dünyası bizi on yıllardır kronikleşen ‘’ötekileşme’’ sorunsalına gönderme yapar.’’aklımın bahçeleri üşürdü’’ ‘’sen hiç görmezdin biz üvey kardeştik ‘’ dizgelerinde bir düşünür edasıyla dalan ve olup biteni anlamlandırmaya çalışan ve gelinen nokta da özkardeş dayatmasına karşılık aslında ‘’üvey kardeş metaforu’’ köklere ayrışan toplumu temsile namzettir. Aynı coğrafyanın paydaşlarının birlikte yaşamışlığı onları kardeş yapmaz. Ana imgesi ‘’vatanı’’ temsil ederken, baba yaklaşımı ‘’devlet aygıtını’’temsilde kullanılmıştır ve paydaşlara verilen hizmetlerin farklılığı, bölgesel geri kalmışlıkları ’’bayramlıkları önce sen bir yıl sonra ben kardeş payı ’’ dizgesi ile sunan şairin imlemesi bunda başkaca bir şey değildir.
Toplumsal sorgulama şiirin temasını oluşturmaktadır. Şair(ler) bundan münezzeh değildir. Şiirin dönmesel olarak akımsallaşmasında, işte bu toplumsal söylev yer alır.
Şairler bunun dışında kalamaz tıpkı,şairin yaptığı gibi..Final şiire damgasını vurur.
sen yine de gül geç emi
“biz kardeştik”
en kallavisinden ayrı ana dilimiz
Ana (yani vatan) aynı olsa da dilimiz farklı diyerek bu sorunsala dikkate çeker.
Şairin ‘’Kardeşçe’’ şiirinde, izlediği temasal panoramik vurguyu merkeze alarak yapacağımız şiir okuma denemesinde Selma ÖZEŞER şiirini anlamlandırmaya çalışacağız. Şirinin bağırsaklarını çıkarmadan öncelikle ‘’toplumsalcı’’ bir kaygıyla yazıldığını belirtmek için derin edebiyat eğitimi almaya gerek yoktur.’’Kadın ve sorunsalını’’ merkeze alan bir imgelem dünyasını dile getirmektir. Anadolu ayağından kadın çığlığını, dizeleyerek gök boşluğa fırlatmıştır. Şiirin bütünü okuduğumuzda bas bas bağıran kadın feryatlarını duyarız. İstasyonlar biliyorum diyerek, Anadolu kırsalında, hemen hemen her kasaba da özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu, hattında ‘’demirağların’’ küçük istasyonları mevcuttur. Çukurova kültüründe yetişmiş biri olarak tren ve istasyon olgusunu yakından tanırım. İşte böyle bir durumda o kasaba istasyonlarına akın eden göçmenlerin özellikle Güneydoğu ve Doğudan akın eden ‘’sarma tütünlerini’’ iç eden ve torbaladıkları umutları ile Çukurova’ya akın eden nice insanları görür ve bilirim. Şairin burada imlediği bu göç olgu olup, kırma tütünün tabakasından çıkarılarak sarılması ve yanındaki insanlarla tütünü paylaşması yoluyla kardeşliğimize vurgu yapılmıştır.
Doğu-batı-kuzey-güney hattında bu göç olgusu durduğu yerde oluşmamıştır. Feodal baskılama, işsizlik vs sorunlar bizleri buna zorlamaktadır.
Diyen şair, panoramik şiirini yazar ve olgusunu çözümler.
Daha önceki tahlilerimizi burada sıralamamızın sebebine gelince şairin konumuz olan üçüncü şiirine kapı aralamaktır. Şairin ‘’Durup Gölgemizi Öpüyoruz Kimse Üstünden Geçmeden’’ adlı şiirinin bu iki şiirinden bağımsız okunması düşünülemez. Şair üç şiirin yukarıda ifade ettiğim üzere toplusal söylevden hareket ideoloji üstü kaleme alınmıştır. Bu kanıya ulaşmamıza sebep ise üç şiirin, şairin diğer şiirlerden açık ara farkı bir temasal akış yakalamasıdır.
Şairin başlığına hapsettiği ‘’biz dili’’ şiiri toplumsal okumaya iten ana malzeme olmuştur. Şiirin bütüncül bakışından anlaşılacağı üzere şair belli bir dönemin kesitini sunmaktadır. Bu da kuşak olarak 68 kuşağına giden bir kesittir.
Bu şiirin merkezine ’Fakirliğin ve gelir dağılımı adetsizliğine bağlı olarak doğunun geri kalış sorunsalının’’ yerleştiği gözlenmektedir. Bu fakirlik ve geri bırakılaşa vurgu ‘’şark çıbanı korkusuyla açıyoruz yüzümüzü’’ dizgesinde vücut bulmaktadır. Şair bu yoksulluğun yaratmış olduğu, sorunları ‘’şark çıbanı’’ olarak imlemiştir. Geri kalmışlığı ‘’çekik gözler’’ imgesine yerleştirmiştir. Ve doğunun o bakir yeşiline uzatılan talan zihniyetine gönderme yapmıştır ‘’bir avuç yeşillik gittiğimiz her yere’’ kinaye yaparak.
Ve meydanlar da seslerini yükseltmeye çalışan 68’li kitlenin emperyal kesimlere ‘’go home yanki’’ dediği günlere gençlik günlerine göndermelerde bulunmaktadır.’’ Arsızlığımızla meydan okumuştuk bütün bilboardlarda’’
Teğet geçmek o dönem gençliğinin zulasında hep bulunmuştur. Şairin hayata bakışında teğet vurgusu vardır.
Ve o eylül bir harman gibi savurduğu gençliğe gönderme
‘’kokusunda hüzün
gidişinde elem
dönüşünde aşk
dokunsak hıyanete çifte su’’ dizeleriyle gelir.
Sonbaharın eylülî hüzünün de gençliklerini yitirenleri palet ve postal arasına sıkışmış nice gizli sevdalıyı, üçayaklı sehpaların gövdesinde, jurnal mektuplarıyla göndermiş, demeye getirmektedir.
Ve bu savrulama sonucu ‘’dağılmayı’da beraberinde getirmiştir.
Kimi yurtlarından sürgün edilmiştir dönmemek üzere, kimi ise ebedi yurtluklarına yerleşmiştir çoktan.Ve söz veriyor gidenler
söz, diyoruz çıkarken yola
görmekten yorulup sıradan yaşamları
susuyoruz
koşar adım giderken bilinmeze
bir şehri başka şehirlere terk edip
susuyoruz, susabildiğimiz kadar
Yine de devir dönüyor. Bıçak gibi kesiliyor dış tezgâhtan geçen oyunun aktörleri ve yeni bir yaşam dayatılıyor topluma.
Şair, yarı aydınlık görüyor o dönemleri, kan ve gözyaşının fitnesinde kamplaştırılan toplum geldiği noktayı hiç olmazsa dercesine.
Karaborsa’dan çıkmış toplumun umut olarak gördüğü 24 Ocak iktisadi kararları ve toplumda bolluk algısı yaratması ‘’soğuk su etkisi’’ yaratıyor adeta. Dışardan ithal edilen malların ülke de yaratığı algı.
‘’uçları yenmiş taze ekmek kokusu
herkes kendi yalanıyla boyuyor göğünü
salkım umutların ötesinde huzur
uzak bir yerlerde şarkılı sevinç’’
Şair bu değişimi vurgulamıştır kısacası. Meşhur ‘’çağ atlamaya’’ yapılan vurgusuyla.
Toplumsal dönüşümü ve geçmişteki günlerin görüntülerini sakladığı yüzümüzü ona her döndüğümüz de gösterdiğini ‘’ayna’’ metaforuyla açıklamıştır şair.
Şairin üç şiiri için söylemek istediğimiz sözlerimiz bizim tahlilimiz açısından bunları kapsarken, başkaca okurların şiire getireceği okuma biçimleri şairi ve şiirini zenginleştirecektir. Bizim tahlillerimiz ‘’kapıyı açmaktır’’ giriş serbesttir.
Yahya İNCİK /Adana