- 1447 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Sandalye ...
-Yine gelmediler!...
diye mırıldandı.
Tek katlı bahçeli evin verandasında ki kızaklı ahşap sandalyede oturan yaşlı adam...
-Yine gelmediler!...
Tek bir bulut bile yoktu gökyüzünde.
Ay dolunaya gebe, gece sessiz ve serindi.
Kızaklı ahşap sandalyenin gıcırtısı ritmik bir şekilde gecenin sessizliğini deliyordu...
-Üşüteceksin bey artık gir içeri daha yeni geçti belindeki ağrı!
diye sızlanarak yanına geldi yaşlı kadın.
-Hem belki önemli işleri çıkmıştır. Kolay mı hayat! Eskisi gibi değil ki, borç harç çocukların okul taksitleri. Ya gelin yine hastalandıysa Allah göstermesin!.
İçeriden getirdiği battaniyeyi yaşlı adamın omuzlarına koydu yavaşça. Sonra her iki elinin avuçlarını iki yandan battaniyenin içine sokarak yaşlı adama sarıldı.
- Öff buz gibi olmuşsun vallahi hasta olacaksın!.
Yaşlı adam hiç kimse yokmuş gibi tepkisiz bir şekilde gözlerini yıldızlara dikmiş, hafifçe esen rüzgarın ağaçlarda ki son yapraklarla olan senfonisine dalmıştı.Yıllar öncesi geçiyordu film gibi gökyüzünde. Gözleri yaşarmıştı kızı doğduğunda ve onunla beraber ağlamıştı ilk çığlığıyla. Keza üç yıl sonra oğlu ile ilk kez göz göze gelişinde de. Onu ise bir haftalıkken görebilmişti ilk kez. Ya okula başladıkları gün, siyah beyazdı önlükleri ve el ele onları okuldan alışları...
Gökyüzü perdesinde düğünlerini izliyordu çocuklarının...Ve gidişlerini...Ve üç yıl önceki bayramda torunları ve çocukları ile ilk kez bir araya gelişlerini...
Ne kadar mutlu olduğunu düşündü o an...
- Dur ben sana bir kahve yapayım için ısınsın.
dedikten sonra içeriye girdi yaşlı kadın...
Aradan beş on dakika ya geçmiş ya geçmemişti, yaşlı kadın üzerinde iki kahve olan tepsiyle kapıda belirdi.
Ahşap sandalyenin gıcırtısı hala ritmik bir şekilde duyuluyordu...
-Buyur bey!..
- Cemil bey kahveniz!...
Yaşlı adam hiç bir tepki vermedi. Boynu yavaşça sol omuzuna doğru eğildi. Gözleri hala açık, dudağında sigarası yanmaktaydı...
Büyük bir gürültüyle tepsi yere düşerken, yaşlı kadının çığlıkları rüzgar ve yaprakların senfonisini çoktan sona erdirmişti...
-Bey!.. Bey!...Aman Allah’ım...
Yere düşen fincanlardan biri iki basamaklı merdivenden yuvarlanarak merdivenin köşesinde duran bir koç kellesinin ve sarılmış derisinin önünde durdu...
Yaşlı kadın telaşla amaçsızca sağa sola koşarken, gökyüzünde kayan bir yıldız karşıdaki karanlık tepelerin ardında kaybolmuş, Cemil efendi gökyüzündeki sonsuz mutluluk sahnesinde ki yerini çoktan almıştı...
Yaşlı kadının çığlıklarına uyanan komşuları perdelerini açtığında, gökyüzünde tamamlanmış bir dolunay gördüler...
Ahad...
YORUMLAR
Kendi kendime sorum şu: Bu arkadaşı, kendi yazılarıma yorum yazmaktan men etmişim, ama neden yazılarını okumadan geçmiyorum hiç? Demek ki, diyorum, birisinde negatif gördüğümü diğer tarafta pozitif olarak değerlendirebilen birisiyim...Neyse gene keyifle okuduk ve yorum yazmasam da bilin ki hep okuyorum. Saygıyla.
ahad karacan
Hep Hüznüm Oldun Çocuk...Hep Hüznüm Oldun...
tak...
tak...
tak...
tak...
tak...
......!!!!!!!!
görgü tanıklarının ifadelerine göre
langa sahil yolunda
deniz istikametine doğru
yaya olarak koşar adımlarla
kırmızı ışıkta geçmeye çalışırken
.........plakalı aracın çarpması sonucu
olay yerinde hayatını kaybeden
on bir(11) yaşlarında
kumral bir metre otuz santim boylarında
kimliği ve ayakkabıları olmayan
üzerinde haki renkli kadife pantolon
ve beyaz tişört bulunan şahsın cesedi
ölüm nedeninin tespiti için adli tıp
kurumuna teslim edildi....
imza.
polis memuru falanca...
imza.
polis memuru filanca...
imza.
cumhuriyet savcısı fişmanca...
kucağında bu tutanakla alınır çocuk
otopsi odasına...
tüm masumluğunda yatmaktadır sedyede...
üç boşluğu açılmak üzere
iki hademe tarafından taşınırken otopsi masasına...
tak...
tak...
tak...
tak...
tak...
......!!!!!!!!!!!
sağ cebinden
haki renkli pantolonunun düşer
daha bir kaç saat önce
mahalle çocuklarından üttüğü rengarenk
cam misketler...
tüm odanın soğuk zemininde
sıçraya sıçraya dağılırlar...
tak...
tak...
tak...
tak...
tak...
........!!!!!!!!!
o gün
langa’da
sahil yolunda olmasaydın çocuk
bu gün
otuz iki yaşında olacaktın...
kavgasını verirken yaşamının
belki de misketlerini orada unutacaktın...
ben unutamadım
çocuk...
seni
ve
mis-ket- le-ri-ni...
sende hatırlıyor musun?
tam on dokuz tane...
hepsini saydım...
üçü kırık
on altısı gıcır
tam on dokuz mis-ke-tin vardı...
yaşın kadar
ömrümden üterken sen
ben mis-ket-le-ri-ni
o küçük kalbinin tam yanına
hüznümle beraber koydum çocuk...
üçü kırık
on altısı gıcır
tam on dokuz cam mis-ke-tin vardı...
yaşın kadar ömrümden üterken sen...
hüznüm oldun çocuk...
hep
hüznüm oldun...
ahad karacan...
Yukarıdaki şiirime yaptığınız yorum şuydu...
Kemnur:
"kimliği ve ayakkabıları olmayan çocuğu otopsi masasında doğrayan sizdiniz galiba... çok değişik bir denemeydi, çok beğendim..."
Cevabım ise aşağıdaki gibi idi:
Doğramak...!
Otopsi demek istediniz sanırım...Bilmek istiyorsanız ben katılmadım...
Ve siz bu yoruma yazılan bu cevaba istinaden "beni kendi kendinize yasaklamışsınız" Şimdi haberim oldu üzüldüm...
Dostça kalınız...