- 2373 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
İntihar Eden Mektuplar
"Dalgın ve ötesiz berisiz ve de tanımaksızın yüzüyorum ölü denizinde kendi varlığımın."
Fernando Pessoa
__________________________________
İçimi yaran taşkın su... / Sürekliliğim...
Her gün ve her gece sen sanarak kendimi öldürmekten, seni özlemekten, seni anlamaktan, seni anlamamaktan, sana hak vermekten ve sana sevgiyle karışık delice bir öfke duymaktan artık yoruldum.
Biz seninle iflah olmayan iki yarayız. Bazen çığlıklarca susmak, kenetlenmiş bir dille konuşmaktan daha evladır. Şimdi ben sana ne söylesem daha evvel söylenmiştir. ’Ben bu ızdırabı yaşayan tek insanım’ diyememek beni kahrediyor. Keşke bir ben tatmış ve bir ben anlamış olsaydım bu yüce acıyı. Bir ben şahit olsaydım sızım sızım sızısına. Tek ben olsaydım, tek benim olsaydı paha biçilmez sancıları. Ama biliyorum benim gibi çılgınca şeyler düşünenler, kendine eziyet edenler sandığımdan da çok. Hissettiklerimi milyonlarca insan da hissetmiş olacak ki, benim yerime ruhumda kopan fırtınaları benden önce bırakmışlar suya.
Hayatım boyunca her şeyi uç noktalarda yaşayan ben, içimi deşen her duygu, birikintilerinden patlayan bataklıkları, kandıramadığım aklımın uslu yanlarını zamanla delirtmesini öğrendim. Suç(lu)larım gözlerimden düşüyor üşüyen ellerime. Dilimi ısırmaktan başka bildiğim bir şey yok; dişlerimden her sekişinde.
Senden başka bir şey kalmadı içimde. Durmadan içim diyorsam aldırma. Tekrarlarım, pervane gibi sana dönüp, seni ezber edişimden. Görmedin mi! Yosun tutmuşum denizinde. Oysa küçük bir karıncaydım çatlayan topraklarda koşup duran. Sense avare adımlarla o topraklarda çatlaklardan sızan bir damlacık suydun. Biz toprağın bağrını deldikçe solucanlar bölünüyordu içimizde. Ne çok öldük çoğala çoğala...
Şimdi; ’her yol sana çıkıyor’ desem, biliyorum benden önce söylemiştir biri. Nereden bilsin söyleyen, ondan daha çok, çok daha çok, kalbimin en içinden iliklerime kadar hissettiğimi. Tüm yolları arşınlayıp beklediğimi. Ben beni, ben seni, en çok bizi ölürken, uyur gibi...
Bembeyaz bir sayfa sere serpe yatıyor önümde. Benimse anlatacaklarım ne de yorgun. İçimi adabıyla yarmak isterken içime, ışıkları sönmüş bir şehir karanlığını bıraktı üzerime. Ne yana koşsam şöyle bağıra çağıra, yahut sessizce aynalara çevirsem yüzümü ve öylece geçsem hayatın bir yerinden. Döksem eteğimdeki taşları. Herkes kendine çıkarcı, herkes en çok kendine yabancı ve konuştukça burnumuz uzadıkça uzuyor, herkes yalancı.
Gittim, olmadık bir yağmura gökkuşağı oldum. Ne zaman bir kentin üzerine serilsem renklerim akıyor, bulutlara karışsam soluyorum. Açmasam diyorum öyle yedi renk, siyah arıyorum hüznüm için, bir o yok! İnsanlar geçiyor içimden, batıl inanç işte. Şans getirmedim bugüne kadar kimseye. Flu köprüler kurdum, elle tutulmayan, çabucak kaybolan ama hep gülümseyerek hatırlanan kısa bir an oldum uçup giden hayatın kanatlarında.
Evet ben bir gökkuşağıyım, eteğimde yağmura doymuş topraklar...
fulya/kasım2011
YORUMLAR
Bazen o kadar çok kendini bulur ki insan iç d(ç)ökümü bir yazıda. Artık ne bir harf fazlalığınız vardır ne de eksikliğiniz.
Ben sizin sayfanızdan hiç bir zaman tatminsiz ayrılmadım Sevgili yazarım. Her yazdığınız yazıda hem eksilerek ama aynı zamanda çoğalarak geçtim satırlarınızdan.
Eminim ki her birimiz " ne çok benden di" düşüncesiyle okuduk yazınızı. Kalben tebriklerimi kabul edin lütfen kutluyorum.
Ve en son şunu söylemek istiyorum. Evet siz gerçek bir alaimisema'sınız her hüzün yağmurundan sonra pırıl pırıl ortaya çıkan ve yedibin renk...Siyaha asla ihtiyacı olmayan...
Sevgiyle...
" Her gün ve her gece sen sanarak kendimi öldürmekten, seni özlemekten, seni anlamaktan, seni anlamamaktan, sana hak vermekten ve sana sevgiyle karışık delice bir öfke duymaktan artık yoruldum." Sevgili Fulya seven ve aşık olan bir kişinin neler hissettiğini çok güzel dile getirmişsin. En son bahsettiğin sevgiyle karışık delice bir öfke duymak aslında sevginin karşı tarafa iletilemediği durumlarda doğar. Bu durumu da girişte üstü örtülü olarak çok güzel vurgulamışsın. Değilmi severiz söyleyemeyiz kızarız kızgınlığımızı ondan çıkarırız. Aslında bu öfke aşk ve ihtiras kaynaklı değil mi?