- 657 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zaten zifir olmuş hayatımın içinde birkaç ışık da olmasa...(DENEME) Adanmış hayatlardaki pişmanlıklar...
Zaten zifir olmuş hayatımın içinde birkaç ışık da olmasa, bu ip nerede kopardı bilinmez. İnsanın en zor anının, kendi kendine konuştuğu zaman diliminin olduğunu eğer, çok geç fark etmemiş olsaydım, bu gün ne yazardım ve belki de hayatım değişirdi… işte onu bilmiyorum…
Hep birilerinin birilerine adadığı hayatlardan bahsedilir, yazılır, konuşulur bir yerlerde. Bunlar, adanmış hayatların yaşanmışlığı da olsa, pişmanlıkların başladığı an, kurban edilme dönemime gider herhalde. Neden bir insan veya hangi sebepledir hayatını ortaya koyar da birine adar? Adamak, neyi nereye kadar ifade eder bu yaşam şartlarındaki insanda? …
Hangi dönemde ve hangi sevginin kaçıncı basamağında kişi inandığı sevginin yolunda hayatını adadığını hisseder?
Adanmış hayatlardaki pişmanlıklar veya yanlış tercihler, sevginin o sonunu hiç tahmin edemediğimiz çizginin neresinde başlar ki, bir yumağın ipindeki çözülemeyen düğümler. Ya, kendimizi ortaya koyarak adandığımız insan bunu fark eder mi?
Sevgi, aşk ve hile… Birbirleriyle hiç bağımlılığı olduğu söylenebilir mi? Birinin var olduğu eksende, diğeri ona paralel olabilir mi, sevgi ve aşk?
Hile ile aşk veya hiç bir arada olduğu, beraber yüründüğü kaç kişi tarafından görülmüştür? Ama aşk’a adanan hayatlar, sonu hüsran bile olsa hep yaşanmamış mı? Kim kimi hayatını aşkına adamayacak kadar sevmedi? Kaç kişi bu yolda el ele yürümedi ve de inanmadı?
Ya hile ve riya… Hangi adanmış aşkların sonunda gözyaşı ve hüsrana bulanmadı? Hangimiz sevdiğimizin gözlerine baka, baka bu ömür sana feda demedik veya demek istemedik? Kaç kişi bu cümlenin peşine takılıp, duvak takabildi veya papyon?
“Hey gidi günler hey” adanmış hayatlardan kaç kurban almadı ki? Kaç adanmış hayattan akan kanlar diğerinin ayak topuklarına bulaşmadı?
Yoksa ’’senin için ölürüm’’, ’’sana canım feda’’ veya ’’senin için sol böbreğimi veririm’’ gibi sözler mi adanmış hayatlara giden merdivenli yolun ilk basamağı? Bilsek yürür müydük veya hala yürüyebilir miyiz? …Bilinmez…
İşte güven bu, hem de topuğumuza çivi çakan! ! !
Şimdi üst katlardaki bir otel odasının, yola bakan penceresinden, yağmur sularının, kaldırım kenarlarından mazgallara akışlarını ince bir sızıyla seyrederken; sürüklenen ve oraya buraya çarpan birkaç cismin su yüzünde çaresiz ilerleyişi ve tutunma, durabilme çabası gibi boş bir uğraş içinde sanki adanmış hayatlardan birini görür gibi oluyorum… Ve derin bir acıyla dibe vurmuş bir düşünce çemberi içinde önce kendi adanmış hayatımı görüyorum. Kim bilir nereye kadar sürüklenecek? Kim bilir hangi kaldırım kenarında veya körfezin hangi durgun yerinde tükenmişliğe ulaşacak? Benim için de, adanmış bir hayat olduğu ihtimalini düşünerek…
Hangimiz sevgiden uzak bir köşede yaşarken gelen bir mesajla ‘’seni özlüyorum’’ ve de ’’seni özledim, hem de burnumda tütüyorsun” cümlelerini okuduğumuzda adanmış bir hayatı tanımayız? Veya yaşamayız? Hele sonunun hüsranla biteceğini tahmin bile edememişsek…
Bir de; ”bu kalp senin için atıyor” cümlesini morötesi bir bilgisayar ekranında okuduğumuzda, boşa adanmış bir hayatı görmez miyiz?
Ya o kalbin içindeki “sen” kelimesini çekip çıkarırsak?
Sonuç mu?
O kalp dursun diyebilir miyiz?
Boşa adanmış hayatlar çıkmaz mı karşımıza?
İnsan gözlerini kapattığında, karanlık bir boşlukta, beyninin kuytularından fırlayıp çıkan boşa adanmış hayatları görünce, işte o zaman duracakmış gibi çarpan kalbini hisseder… Ve sürüklenir gider mazgallara doğru… Sessizce hem de çaresizlikle…
Tutunacak hiçbir şey bulamadan… yanında sevgiye dair hiçbir anıya saygı duyamadan…
İşte o an, hayatımıza pes ettiğimiz zaman değil midir?
Boş ver dediğimiz… Hem de feryat veya sessiz hıçkırıklarla omuzlarımız titrercesine…
Başı, ortası, sonu… Öncesi mi? Boş lafı bu adanmış hayatın…
Mustafa Yılmaz
10—Mart-2007 Antalya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.