- 464 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TENEKE
Yaşar KEMAL’in 1950 yılında yazmış olduğu TENEKE adlı oyunda (oyun Milano’ da La Scala’da sahneye konulmuştu ) şöyle bir söz vardır: “Dünya değişir ama Ankara değişmez” Yaşar KEMAL bu cümleyi daha sonraları kurmuş olsaydı: dünya değişir ama bu toplum değişmez der miydi…
Aziz Nesin yıllar önce ülkenin Bozuk Düzen’inden söz ederken, bu düzenin ülkenin adeta geleneksel idare modeli olacağını ta o zamanlardan mı anlamıştı. Ve “Toplumun yüzde altmışı aptaldır!” dediği sözlerini kimselerin üzerine alınmadığı ve hatta bu sözünden dolayı kendisine “Katli vaciptir!” damgasını vuranların bile daha sonraları bu yüzdeyi düşük bulacaklarını. Ancak toplumun büyük bir çoğunluğunun çıkarları, ihtirasları, korkuları ve cahillikleri gereği bu çarpık ve bozuk düzene ses çıkarmak yerine, yıllarca sessiz sedasız şapka çıkarmayı mı tercih edeceklerini anlatmak istemişti açık açık…
Ben bunları düşünerek yürürken, karşı apartmanda oturan orta yaşın üzerindeki komşu bir bayana rastladım. “On üç günlük harikulade bir Nepal gezisinden bu gün döndüm. On dört kişilik nezih bir gruptuk. Nefis yerler. Mutlaka gidip görmek lazım. Buraları nasıl? Biraz da görmemek için kaçıyorum. Şu paşalara yapılanları görüyorsun değil mi? Bunları yanlarına bırakacaklarını sanıyor musun? (sesini alçalttı) Darbenin eli kulağında! Bunlar başımızdan gitsin yeter!” dedi.
Bir iki adım sonrasında aynı apartmanda altlı-üstlü oturdukları ancak aralarının açık olduğunu bildiğim bir başka komşuyla yüz yüze geldim.
“Nasıl, biraz fark etmiş mi? Bir haftalık diyete girdim. 5 kilo verdiriyormuş. Ucuz bir diyet güya. Ama her gün almak zorunda olduğum simidi alırken bile içim burkuldu. Bir ekmek parası olmuş. Rahmetlinin 32 yıllık emeği var. Neye yarar. Aldığımız maaş apartman giderlerini zor karşılıyor senin de bildiğin gibi. Emeklinin emeğini kimin gözü görüyor ki. Ama paşalara gelince emek ‘göz nuru’ sayılıyor. Ailece paşalar gibi yaşıyorlar. O da başka tabii. Tok, açın halinden anlamaz. derler ya hani…” dedi.
Yıllarca nice karışıklıklar yaşamış. Acılar görmüş. Savaş sonrası taş-taş üstünde kalmamış Yetersiz gelir kaynaklarına ve kısır coğrafyalarına rağmen, neredeyse dünya ekonomisine hükmeder duruma gelmiş ülkeleri düşündüm. Oysa bu ülke ikinci dünya savaşına bile girmedi. Gelgelelim amansız ve acımasız bir savaşın içinde ve kuşatma altındaymış gibi yoksul ve yorgun düştü. Taş eksen buğday biter misali bereketli topraklara. Aynı anda dört mevsimi yaşayan muhteşem coğrafyaya. Onca gelir kaynaklarına ve çok önemli stratejik bir konuma sahip imrenilesi ülkenin hali ise içler acısı!
Bir ülkenin. Bir devletin ve bir toplumun sahip çıkamadığı. Koruyamadığı kendi öz değerlerini ve onurunu kimseler koruyamaz! Nasıl ki; yıkamadığı gibi…
İşlenen onca suçların. Yapılan onca akıl almaz kötülüklerin. Yapanın yanına bu denli ‘kar kaldığı’ bir başka ülke gösterebilir misiniz?
Maria Antoinette. İran Şahı (üstelik o masum ailesi) ve daha pek çokları bu ülkeyi bu hale getirenlerden daha mı çok suçluydular dersiniz..? Üstelik onlar Şah ve Kraliçe idiler.