- 799 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
DAYAK YASAK.
İlköğretim okulllarında görev yapmanın en tatsız yanı her sene teftiş görmektir. İşin bir diğer kötü tarafı da neredeyse her sene teftiş heyetinin değişmesi ve her teftiş heyetinin sizden farklı şeyler istemesidir. Bir örnek vereyim:
Sayın müfettiş ’’ Hocam plan defterinizi getirin ’’ dedi. Çantamı açtım. Plan defterini önüne koydum. Defteri açar açmaz başladı ’’ Hocam olmaz böyle siz önce konuyu , sonra konunun amaçlarını yazmışsınız. Oysa sınıfa girerken sizin bir amacınız olmalı değil mi? O bakımdan önce amaçları yazacaksınız, sonra konunun ne olduğunu. ’’ Meslekte biraz kıdemlenince müfettişlerle tartışılamayacağını çeşitli tecrübelerle anlıyor insan. Ben de tartışmadım ’’ Tamam efendim bundan sonra önce amaçları, sonra konuyu yazarım ’’ dedim ve aynen de öyle yaptım.
Ertesi sene bir başka teftiş heyeti geldi. Müfettiş bey yine her zamanki gibi öncelikle plan defterini istedi. Çıkardım plan defterini koydum önüne: ’’ Hocam bu ne saçmalık. Sizin öncelikle bir konununuz olmalı. Konu belirlendikten sonra onun bir amacı olur. Dolayısıyla önce konuyu, sonra amacını yazmanız gerekir’’ diyerekten hafiften bir fırça attı. ’’ Efendim geçen sene gelen Ali Bey bana planı bu şekilde yapmam gerektiğini söylemişti ’’ deyince de kükredi adeta ’’ Ali Bey halt etmiş. Olur mu öyle şey. Önce konu yazılacak’’ deyip kestirdi attı.
İkisinden biri halt ediyordu ama hangisi? Ya da ikisi birden ... Çünkü planın şekli şemaili o kadar önemli olmamalıydı eğitimde. Önemli olan sizin sınıfa girdikten sonra o planlarda yazdıklarınızın ne kadarını ve ne şekilde öğrencilere aktarabildiğiniz olmalıydı asıl konu ama bunun üzerinde çok da fazla duran yoktu. Önlerine çok kalın bir dosya koyabildiğiniz takdirde başarılı, zayıf bir dosya koyarsanız başarısız oluyordunuz. Örneğin Eğitsel kollardan Tiyatro kolu üzerinizdeyse yıllık faaliyet raporuna ’’ Falanca yazarın filanca eseri sahnelendi ’’ yazmışsanız. O eseri beş altı defa tam dolu bir salonda sahnelemiş olmanız bir anlam ifade etmiyordu. İlle on- onbeş sayfalık bir rapor halinde sunacaktınız ne yaptığınızı. Bu kadar uzun bir rapor okunur muydu ? Hiç sanmıyorum.
Müfettiş heyetlerinin üzerinde mutabakata vardıkları ender konuların başında ise öğrencilere dayak atılmaması gerektiği geliyordu. Teftiş sonrası yaptıkları son genel toplantıda mutlaka bu konuyu dile getirir ve öğrencilere kesinlikle dayak atılmaması gerektiğini ifade ederlerdi. Hatta ’’öğrenci döveni oyarım’’ diyenleri bile vardı.
Okulumuzun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Saffet Bey asabi bir adamdı. Olumsuz davranışlarda bulunan öğrencilere çok şiddetli bağırır, fena halde azarlar ama dayak atmazdı . Pardon Özer Malçok hariç hiç kimseye dayak atmazdı. Özer ise okulda tüm öğretmenlerin en az bir kere en azından bir tokadının tadına bakmış olan yaramazlık denilen kavramın mücessem bir örneğiydi.
Ne yazık ki Müfettiş bey Saffet Hoca’yı işte bu Özer’in de içinde bulunduğu sınıfta teftiş etmiş. Öğrenciler önceden sıkı sıkıya tembihli olduklarından sınıfta çıt çıkmıyor lakin sınıfta Özer var dolayısıyla da çıt dan daha fazla şeyler oluyor. Özer önce yanındaki arkadaşının kaba etine, kaleminin sivri ucunu dürtükleyiveriyor. Saffet Bey çıkan ’’ Ah ’’ sesine içinden ’’Ya sabır’’ diyor. Sonra önündeki öğrencinin ensesine tokat geliyor Özer’den. Saffet bey yine ’’ Ya sabır ...’’ Kız öğrencinin örgülü saçlarından asılıp ona da ah çektirince Özer, Saffet bey dayanamıyor artık Özer’e basıyor tokadı. Hem de müfettişin huzurunda.
Müfettiş ’’ Hocam ne yapıyorsun sen. O kadar konuştuk, izah ettik, genelgeler gösterdik. Dayak yok. Bunu artık kafalarınıza yerleştirin. Dayak yok. Benim yanımda bile bu çocuklara dayak atabiliyorsanız kim bilir ben yokken neler yapıyorsunuzdur bu çocuklara. Maalesef hakkınızda olumlu rapor yazamayacağım ’’ Diyor. Saffet Bey bir ’’ Ya sabır ’’ daha çektikten sonra on dakika daha derse devam ediyor. Tabii ki müfettişten de arka bulmuş olan Özer’in çaktırmadan yaptığı tacizler altında. Sonunda Müfettişe dönüyor ’’ Hocam dersi size bırakıyorum söyeleyeceğiniz şeyler vardır çocuklara ’’ diyor ve kürsüyü müfettişe bırakıyor.
Müfettiş bey geçiyor karatahtanın başına Çocuklar öğretmeniniz sizlere Allah’ın zati sıfatlarını anlattı. Ben de subuti sıfatlarını anlatacağım diyor ve tahtaya yazmaya başlıyor Hayat, İlim , Semi, Basar...Özer basıyor elindeki sil giyi. Tam da müfettişin kafasının kel noktasına. Hedefe tam isabet yani. Müfettiş hışımla dönüyor ’’ Kim o terbiyesiz? ’’ Tüm öğrencilerin parmakları Özer’i işaret ediyor. Müfettiş okkalı bir tokat indiriyor Özer’e. Tam ikincisini patlatacakken Saffet bey yakalıyor kolunu. ’’ Hocam dayak yasak ...’’
O OKULUN 1999 DEPREMİNDE YIKILMADAN ÖNCEKİ HALİYLE YATAKHANE BİNASI... 1610 YILINDA YAPILMIŞ OLAN BU BİNA 1920 LERE KADAR TÜRKİYE’DEKİ TEK ERMENİ RUHBAN OKULU OLARAK GÖREV YAPMIŞ.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selamlar.
Bana oğlumun okuduğu okulun müdürünü hatırlattı ana okulundan başlayarak ve 5. Sınıfta taşımamız nedeni ile son bulan münakaşamızı unutmam mümkün değil . Sağ olsun müfettişlerimizden yoksa müdürle baş etmem zor olacaktı. beni tehdit eden müdür beni görünce yolunu değiştiri olmuştu . Inatla 5 sene boyunca sürekli karşısına çıkararak varlığımı hatırlatmam velilerin işine geliyordu onca insanın kabusu olan müdür beyin kabusu olmuştum resmen :) . Anlattığınız trajikomik bir hikayeydi aslında emeğinize yüreğinize sağlık . Saygılarımla.
sami biberoğulları
Yorumunuz için teşekkür ediyorum. Bahsettiğiniz müdürle olan olayı bir anı halinde yazarsanız okumaktan keyif alacağımızdan eminim. Bunlar yazılmalı bence. Ki bazıları biraz çeki düzen versinler kendilerine.
Selam ve saygılarımla.
A-BI-HAYAT
Bir müfettiş aday adayı olarak müfettişlere karşı bu yanlı tutumunuzu kınıyorum hocam:)))
Şaka bir yana, bu anlattıklarınızın hepsi fıkra gibi. Bir insana bu kadar renkli bir hayat nasip edilmiş, ne güzel.
Her zaman dediğim gibi, iyi ki arkadaşınız size bu siteyi önermiş. Yoksa o hoca bu Saffet hoca mı? O da Din'ciydi ya.
Hayranlıkla kutluyorum.
Saygılar.
Aynur Engindeniz tarafından 11/11/2011 10:02:07 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
2- Bir deftere amacım şu konum da bu yazmadan o konuyu anlatmak mümkün değil midir? Yıllık bir plan var nasıl olsa. O planda konular da amaçları da yazılmış. Ayrıca her Allah'ın günü yeniden günlük plan yapmaya ne gerek var hala çözebilmiş değilim.
3- Yarın unutmazsam inşallah asıl dayakçıyı anlatacağım. Konu başlığmız da Le le le Sakine olacak.
selam ve sevgilerimle.
Esma KAHRAMAN
her sene adetler değişmeseydi bu yazıyı okuyamazdık
:) özer ve le le le sakine/niye gittin tütüne
:) merakla bekliyorum. sevgiler.
İbrahim ERZURUMLU
sami biberoğulları
sami biberoğulları
Merhaba,
Bu yazınızı biraz da "evet,aynen böyle" diyerek okudum.
Diyeceğim şudur:Bir ilköğretim müfettişinin(Şimdi adı eğitim denetmeni oldu,bir arada eğitim müfettişi) sınıfta ders anlatmaya kalkması da hoş bir davranış değildir.Çünkü hangi ölçülerle bir başka öğretmene "model" olacağı tartışmalı bir konudur.En azından "yaratıcılığı" da engel bir haldir.Ayrıca soru sormaya kalkmak da gereksizdir.Objektif,geçerli ve güvenilir olması gerekir sorunun....Bir anda nasıl olacak ki bu?
Her yıl teftiş ise "güvensizlik" eseridir.En azından üç yılda bir olmalı ve rehberlik de "ben/biz geldikle"olmaz.Ortada talep olmalı,talep...
Dayak mı?Bu acıklı olduğu kadar acınası bir haldir ancak 1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren Ceza Kanununda önceki yasada(765) ne yazık ki "eğitim amacıyla dövmek" kabul gören bir anlayış ve yasa maddesiydi.(477.maddesi)
Dileğim bu mesleğin reorganizasyonudur.Bu haliyle olmadığı kesin de ondan!
sami biberoğulları
Yorumunuz için teşekkür ederim. Okurken bir başka anı aklıma geldi: Bir lisede görev yaparken Bakanlık Müfettişi gelmişti. Adam dersime girdi ve çıkarken '' Hocam hiç olmazsa bir beş dakikanızı bana ayırmanız gerekirdi. Öğrencilere soracağım bir şeyler vardı. Nezaketsiz bir davranışta bulumdunuz. Bu davranış Direkt Milli Eğitim Bakanına yapılmış bir nezaketsizliktir'' diye fırça attı. Her neyse . İnşallah düzelir tüm bunlar.
Selam ve saygılarımla.
Evet,hocam maalesef yazılan mevzuatlar ve yapılanlar hiç tutmaz bu memlekette...Mevzu- at olunca gelen biniyor giden biniyor...hani bilinen bir fıkra varya;
Şişman bir kadına, doktor'u; sana son bir şey daha önereceğim zayıflaman için... at'a bineceksin..Günde bir saat at süreceksin...tamam mı? tamam...
Bir ay sonra sonuç; At on kilo zayıflamış...hani mevzu-at olunca böyle oluyor...
Selamlarımla hocam, yine tatlı ve akıcı bir anlatım yapmışsınız...
İbrahim ERZURUMLU tarafından 11/11/2011 12:07:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Evvel zaman içinde bir gün benim hanımla doktora gittik. Hanım başının sürekli ağırmasından şikatçiydi güya. Fakat doktora gidince baktım sorun baş ağrısı değilmiş. Zayıflamak için reçete istiyor doktordan ( Oysa o kadar şişman da değilidi ya kadın milleti işte ) Doktor başladı. Sabahları bir bardak meyve suyu ve kibrit kadar peynir. Öğlen bi gıdım haşlanmış tavuk eti. Akşam da bol bol meyve ve yiyebildiği kadar marul. ( Bilirsin işte malum diyetler ) Diyet listesini aldık. Kapıdan çıkarken sordum doktora '' Hocam bu yazdıklarınızı yemeklerden önce mi yoksa yemeklerden sonra mı kullanacağız '' Gülmekten steteskobunu düşürdü doktor.
Evet... Bir şeyler yapmak lazım amma velakin böyle ithal diyetlerle değil.
Selam ve saygılarımla.
İbrahim ERZURUMLU
Yav hadi benim ki gençlik heyecanı ve nişalımla gelmiştim...ha doğru bir davranış değildi...Müdürüm peki o karşındaki güzel bayan kimdi ?...Selamlar