Kabuk
Keşke konuştuğun ben olsam, keşke gözlerinin içine bakan ben olsam da, denize karışabilsem kayaraktan göz bebeklerinden aşağıya doğru.Dokunduğun ben olsam, nefes alışımda hissettiğin su buharında birazcık da olsa ben olsam… Kendinin bile nerede olduğunun farkına varmamış birisi olarak bunları istemek biraz garip gelebilir tabi ki; ancak bir gerçek var o da ben bu gördüklerin hiçbirisi değilim. Bu karşında duran uzun boylu, yakışıklı denilebilecek kadar çekici kişilik ben değilim. Kabuğundan sıyrılıp ortaya çıkacaklardan asla sorumlu değilim. Yıllar sonra aynalar artık beni çekici gösteremeyecek kadar puslandığında ve ardımda mutsuz gözler bıraktığımda hesap sorulacak kişi de ben olmamalıyım. Hesap sorulacak olan, kabuğun içinde olduğunu bile bile onu hep kabuğundan bakmak zorundaymış gibi hissedenler. Bunlardan biri de sensin. Bakmasını bilemeyenlere bir çift göz fazla bile, dokunmanın hissetmenin sadece duyu organlarıyla gerçeklediğini sananlara bu bedenler fazla bile, komik olansa bunları kendilerinden daha iyi yapanları, hem de bu saydıklarımın hiç birsini kullanmadan yapanları, toplumun sırtında taşımak zorunda kaldığı bir yük olarak görmek, çok acı çok…
Önce sevmek, istemek sonra bunları yaşamak, hepsinin bir sırası var. Bütün bunlar bir düzen içerisinde seyredip gidiyor. İçlerine kattıklarını da sürükleyerek, yaşam dediğinin sana dayattıklarına aldanıp senle giderek büyüyor. Sonra aynalar, demiştim aynalar…Ne zaman farkında olabiliriz bir kabuğumuz olduğunun, ondan kurtulmanın ancak ölümle mi gerçekleşeceğinin ya da ölmek üzereyken mi?...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.