- 2625 Okunma
- 35 Yorum
- 0 Beğeni
KARANLIK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir düş gördüm.
Uyandığımda yarısını unutmuştum. Yattığım yerden doğrulup rüyamın eksik kısımlarını hatırlamaya çalıştım.
Dışarıda yağmur yağıyor. Görmüyorum ama, bacanın üzerine örtülmüş zeytinyağı tenekesinden gelen ince tıpırtılar, yağmuru işaret ediyor. Nenem karşı divanda derin derin nefes alıp verirken, içimde karmakarışık bir düşünce yumağı yuvarlanıp büyüyor.
Edemedim, kalkıp pencereyi açtım. İçeri tavuk kanadı kokulu rüzgarlar doldu. Perde titredi, korniş çıtırdadı. Sürahinin üzerindeki oyalı mendil döne döne düştü yere. Üzerindeki boncuk işlemeli nazarlık parıldadı. Nenem bir iki kıpırdanıp yeniden tükenmez gece horultularına döndü. Sağdan sola dönerken beline bağladığı küçük cepliği gördüm. Büyük bir kancalı iğneyle şalvarına takılı ceplikten ince şıngırtılar dağıldı. Saç tokalarını, vidaları çivileri alır alır cepliğine doldurur. Kaşık bile çıkar oradan bazen. En son babamın cep saatini gizlemişti de, evde küçük bir kıyamet kopuvermişti. Babamın öfkelenince korkunçlaşan yüzü epey bir zaman idare etmişti nenemi.
Ben daldan dala göçer düşüncelerle nenemi süzerken, sokak kapısının önünde bir gürültü koptu. Döndüm baktım. İki karaltı birbirinin yakasında asılıyor. Birini tanıyacak gibi oldum. İri cüssesi ve tiz sesini manifaturacı Rasim’in oğluna benzettim. Diğerinin sırtı dönüktü. Az bir zaman daha didişip iki ayrı yöne dağıldılar. Saate baktım. Üç. Babam da gürültüye kalkmış olacak alt kattaki odasının ışığı yandı. Sonra, karşımızda uçsuz bir yayla gibi uzanan karanlığı dilim dilim parçalara bölen bir fener ışığı, epey bir dolandıktan sonra bahçe kapısında durdu kaldı.
Babam korkak adamdır aslında. Gür bıyıklarına ve naralı sesine rağmen. Öfkelenince dakikasında kanlanan ve ortalarından korlu alevler fışkıran gözlerine rağmen. Onun öfkesini büyük gösteren annemin silikliğidir belki de. Benim suskunluğum, nenemin deliliği…Belki de korktuğu bir şey var onu korkusuz görünmeye mecbur eden…Kendinin bile içinde rahat edemediği dar ve iğneli bir gömlek gibidir bu mizaç. Giydirmişler ve öyle kalmış. Kim bilir?
Ne zaman telaşlı bir şeyler olsa, ya da hayat karşısında köşeye sıkıştığını hissedecek olsa, alır başını, tavan arasındaki küçük odasına çıkar. Saatlerce kalır orada. Dar zamanlarda daima eli ayağına dolaşır, sık sık tuvalete gidesi gelir. Onun bu çaresiz ve ezik halini izlemek, aslında öfkesine şahit olmaktan daha rahatsız edici bir durumdur bizim için. Sanırım, biz onun kabaran alın damarlarına ve daima çatık kaşlarına aşığız. Belki de bizi bu kadar dirençli kılan, onun sert yüzüdür ve o yumuşayınca biz eriyip yok olmaktan korkuyoruzdur.
Fener ışığı bizim kapıda sabitlenince babam derhal lambayı kapatıp, perdeyi çekti. Ama ben biliyorum ki, bir aralıktan ortalığı kolaçan ediyor. Işık bir süre daha uzayıp giden mahalle yolunu, karşı köyleri, civardaki ağaçları aydınlattıktan sonra söndü.
Daha çok yağdı yağmur. Kanat kokusu burnuma işledi. Üşüdüm de kapattım pencereyi. Arkamı döndüğümde nenem yatağında oturmuş ağlıyordu. O da bir rüya görmüş. İçinde bütün müteveffa hısım akrabanın dolandığı, kabristanlık gibi bir rüya. Demek ki, bir gözü mezara bakanların rüyaları da, yaşadıkları hayatla ortak yürüyor dedim içimden. Ağlayasım geldi. Dört yanı kuşatılmış bir hiçlik içinde yutkundum kaldım olduğum yerde.
Nenem ve ben. Bir terazinin iki tuhaf tarafı. Hangimiz daha ağır kestiremediğimiz, hangimiz daha deli tahlil edemediğimiz iki dengesiz kefeyiz biz. Ben biliyorum. Sonum onun gibi olacak. İçime işledi o. Elbiselerim bile onun gibi ölü kokuyor. Aynı odada geçirdiğimiz geceler boyu, ona ne kadar benzediğimi düşünür dururum. Bazı geceler kalkar oturur, duvarda bir gaiple konuşur. Gülümser. Çoğu vakit ne dediği anlaşılmaz, fakat anlayabildiğim kelimelerin içinde bir “annem” lafzı mutlaka olur. Derin derin hıçkırarak “Anam, kurban olduğum neredesin” diye ağladığını duyarım. O zaman deli olmadığını, sadece bu hayata ancak bu şekilde tahammül edebildiği için aklını gizlediğini düşünürüm.
“Neden ağlıyorsun nene?”
“Geldi yine o İblis. Aha tam şu kapının dibinde durdu. “Hacı Mustafa Efendi, Ayşe Kadın, Necmiye, Sebahattin Dayın, kaynanan, Naci Emmin seni çağırır durur” dedi. İdris Sadi Efendiyi sordum. Deli deli güldü. Alacak beni mendebur. Alacak görürsün.”
Korktum. Nenem ne vakit bu rüyayı görse, mahalleden biri mutlaka ölür. En son geçen sene, yine aynı rüyayı gördüğü gecenin sabahında, sütçü Emin Efendinin lokum yerken boğulduğunu duyduk, mezar yeri eştirmek için pür telaş kapımıza düşen torunlarından.
Anladım, bu gecede bir şer var. Sabah bize dar olacak. Bir şey var havada. Burula burula odanın tavanına çıkan melun bir sıkıntı, patlayıp ince çiviler gibi saplanıyor boğazıma. Köşede asılı eşyaların kaygan görüntüleri gözlerimi ağrıtıyor. Yer bile sabit değil. Böyle oluyor değil mi? Böyle oluyor hayattan vazgeçme arifeleri. Zembereğinden boşalmış gibidir zaman. Yörüngesinden oynamıştır kainat. Her şey sessiz bir çın sesi. Ya da sonsuz bir “ti” çığlığı. Gözlerimi yumar yummaz annemin kınalı ellerinin semaya doğru uzadığını, avuçları kanla dolu olduğu halde tekrar yere indiklerini düşlemem bu yüzden değil mi? Bu yüzden arada börtü böceğin dönüp bana baktığını hissediyorum. Ya da duvar diplerinde birinin gizlenip beni gözlediğini…Kara çaputlar giyinmiş, kızıl saçlı biri daima beni gözetliyor. Bekliyor. Sabrediyor. Ne vakit ben bütün imanımdan soyutlanacağım, o vakit beni saçımdan tutup yerin yetmiş kat dibine sürükleyecek. İşin garibi, korkmuyorum. Öyle olur zaten değil mi? Sessizce götürülüşe boyun büküşler, hayattan vazgeçmenin delilidir.
Nenem beni kendinden evvel yollayacak. Dedim size. Şimdiden ikimiz birlikte tek ayak üzerinde saatlerce durup duruyoruz ve hiç gözlerimizi kırpmadan İdris Sadi Efendinin duvardaki küflü resmine bakıyoruz. Günün herhangi bir vaktinde bir de bakıyorum ki, nenem gibi eteğimin ucunu çitiliyorum.
***
Nenemi yatırdıktan sonra pencerenin önüne bir sandalye çekip oturdum. Dışarısı biraz daha açılmış gibi. En azından karşı köylerin siyah bir kadife üzerine saçılmış ibrişimler gibi parlayan sokak lambaları sönmüş, karanlık kendi doğal rengine dönmüş, etraf az buçuk seçilir olmuş. İki güvercin avludaki oturacağın üzerine kondu hışırtıyla. Annemin serçeler için ıslattığı bayat ekmeklere üşüştüler. Kızdım onlara. Şu hayatta bir martıları bir de güvercinleri sevemedim. Onlar yüzünden aç kalıyor ince kuşlar. Onlar yüzünden…
***
Babam avluda dönüp duruyor. Ben baktıkça kırlaşıyor saçları. Alnından boncuk terler damlıyor. Muhtar başını iki kollarının arasına sıkıştırmış. Ağlıyor gibi.
Annem yazmasıyla ağzını kapadı da çıktı yanlarına. Muhtar onu görünce ayağa kalktı. Gözlerini gömleğinin koluna sildi. Sonra bir Samsun sigarası yaktı. Bizim evde sigara içilmez. Tavuklar hayretle döne döne göğe çıkan dumana baktı.
Muhtar öğretmendi evvelden. Emekli olunca kendini siyasete ve memleket meselelerine vakfetti. Garibin biri olduğu için, siyasi kariyeri bu tavuk kanadı kokulu mahalleyle sınırlı kaldı. Yine de yetti ona birkaç ihtiyar azaya emirler savurup, mütemadiyen patlayan su ve kanalizasyon borularını elden geçirmek. Altmışlarda üniversiteyi kazanamayan binlerce genç gibi onu da ortaokul öğretmeni yapmışlar. Memleketin pek çok vilayetini dolandı durdu. Kime ne öğretti bilinmez. Yetiştirdiklerinin şerrinden Yaratan’a sığınırız mahallecek. Öyle küfürbaz ve despot bir adamdır ki, seveni yok denecek kadar azdır. Yine de üç dönemdir muhtar seçilir. Çünkü bu işi ondan başka yapacak kimse yoktur. En sevdiği şey de maziyi bir tek o biliyormuşçasına kurum satarak anlatmaktır.
Mahalleliyi hafta aşırı kahveye toplar, küçük tefek birkaç soruna yüzden yüzden değindikten sonra başlar anlatmaya :
“Efendim, memleket bugünlere el avına gelmedi. Çok zor zamanlardan süzüldük de geldik bu refah düzeyine.”
“Ne refahı muhtar efendi!”
“Hay böyle refahın ben gelmişini, geçmişini…”
Ahaliden yükselen uğultuya aldırmaz sözlerine devam eder.
“Elli dokuzlar…Evlerinden kaçan kızların İstanbul nüfusunu gayrimeşru bir şekilde şişirmeye başladığı zamanlar. Öyle kötü bir dönem ki, dolandırıcılar kralı Sülün Osman bile donuna varıncaya kadar soyuluyor evinde. Amerika Küba’ya bombalar yağdırıyor. F-104’ler yeryüzü semalarında vızır vızır… Çetin ALTAN üçüncü dünya savaşının her an başlayacağını duyuruyor gazetesinde. Bizde bir korku, bir huzursuzluk…Fakat! Milli Şef geliyor sonra. Memleketi saran yüklü bulutlar kıvrana kıvrana bereket doğuruyor üzerimize, elhamdülillah. ”
***
“Nene! Sence hayat güzel mi?”
“Elbet güzel.”
“Nesi güzel?”
“Hiçbir şeysi güzel değil.”
Avlu insan kaynıyor. Nenemle cihannümadan onları izliyoruz. Muhtarın küçük oğlunu vurmuşlar. Adamı eve götüremiyorlar. Gitmem de bakmam oğlumun kanlı gözlerine diye feryat ediyor. Muhtarın küçük oğlu; Murat. Konya’da iktisat talebesi. Ay gibi, su gibi güzel yüzlü. İki bıçakla yıkmışlar yere sabaha karşı. Az ötesinde yaralı bulunmuş manifaturacının oğlu. Polisler konuşturamamışlar garibi. Ağzı dili tutulmuş. Bakar dururmuş tavana boş boş. Ölüm geldi geçti boğazından kolay mı?
Nenem ağzını buruşturmuş bakıyor kalabalığa. Her birinin yüzünü dikkatlice süzüyor. Sonra bana dönüp soruyor: “Gelmedi mi İdris Sadi Efendi? Milet toplandı geldi onun için; ayıp oldu billahi.”
Uyutmamalı bu koca kadını. O uyudukça eksiliyor insanlık. Korkuyorum; o İdris Sadi Efendiye kavuşuncaya kadar adam kalmayacak mahallede.
Ağlayanlar…Ağlayanlar…
Yağmur sesi var kulaklarımda. Gözlerimi kapatmak istiyorum. Karanlık kalmak. Sonra karanlığıma isimler vermek. Fakat olmuyor. Gözlerimi kapatınca sakız kağıtlarında çıkan artist resimleri diziliyor önüme. Bir çok yüz. Gülen gülmeyen. Boyalı boyasız. Güzel çirkin… Sonra televizyonda her akşam ağzından tükürükler saçarak konuşan hoca. Kara sakalları. Günah diye bağırışı. Cehennem deyişi. Parçalanmış otomobiller. Turgut Özal, Adile Naşit. Bangladeş’te bir su vurgunu, suda yüzen kap kaçaklar, kara çocuklar. Sonra bej bir renk…Uçsuz bucaksız. Hiçbir şey duymuyorum. Derken deliniyor bej renk. Murat’ı görüyorum. Bahçe kapısından, ağlaşanlara bakıyor şaşkınca. Arkasında beni sürekli takip eden kara gölge. Kara çaputlu, kızıl saçlı.
Gerisi neydi?
Hatırlayamıyorum.
Düşün dur şimdi sabaha kadar. Saat üç. Sarı tavuk civcivleriyle taneleniyor. Nenem horuldayıp duruyor döşeğinde. Yağmur yağıyor, çatıdaki teneke inlemekte. Pencereyi açıp sokağa bakıyorum. Gece.
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Karanlık...
Bakınız ne güzel bir söz vardır geleneksel kültürümüzde" karanlığa" dair:
-Karanlık,yorgunu uykuya,korkağı canavara,bilgeyi ışığa teslim eder.
Diğerlerini bilemem ama sizin ışığa "teslim" olduğunuz kesin bence.
Aynur Engindeniz
Okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için tekrar teşekkürler. Saygılar.
Düş/ünüp duralım şimdi, sabahtan akşama kadar. (nafile!)
Kutlarım Sn. Yazarım. Gayet düşündürmeyi başaran bir yazıydı.
Aynur Engindeniz
güzel kullanılmış kelimelerle içimi ısıtan çok güzel öykü... devamını dilerim...
Aynur Engindeniz
eeee ne diyelim canım..
hakettiği yerde..
başka söze ne gerek var..
selamlar ...
Aynur Engindeniz
Komedi türü filim, skeç ya da doğaçlama sahne gösterilerinde “- güldürürken mesaj vermeli “ diyenleri tiye alır Cem Yılmaz. “ - Gül, geç kardeşim “ der. “ - Güldürüde mesaj olmaz “ tezini savunur.
Komedinin doğaçlama olanına pek itiraz etmem ama senaryolu olanı; yani önceden yazılıp oyuna hazır hâle getirilen için gösterilerini beğensem de ( küfürler hâriç )hiçbir zaman Cem Yılmaz’a katılmadım.
Ortaya koyacağı bir ürün için eğer düşünmeye vakti varsa bir insanın, o ürünü arz ettiği kişilerin de düşünmesini amaçlamalıdır diye düşünürüm hep. İfade biçimi ve dil zenginliği de bir ürünü kaliteli, kalıcı ve unutulmaz yapan etkenlerdendir muhakkak.
Ömer Seyfettin’in “ Diyet “ öyküsündeki beyne kazınan ve hâfızalardan çıkmayan mesajını veremediğimiz için kimse bizi yargılayamaz elbette ama okuyup okuyup bizi sürüklemeyen, okuyacağımız metni btirmeden bıraktıran, hâfızalarda hiçbir şey bırakmayan ve hemen unutulan bir çalışmanın da çok doğru ve başarılı bir çalışma olduğunu söylemek sanırım pek gerçekçi olmaz.
Dün bu öyküyü okumaya başladığımda vaktimin ve zihnimin müsait, metnin de kısa olmaması nedeniyle ilk paragraftan sonra okumaktan vazgeçtim. Yazarına / şairine saygımız olmasa bile emek verilerek ortaya çıkartılan bir çalışma en azından o emeğin hatrına gerekli zamanı ayırmayı, ürün sâhibi kadar olmazsa bile ( ki olamaz ve olmamalı zaten. Eğer öyle olursa yazar / şair kendine saygı göstermiyor demektir) o çalışmanın gerek fikri gerek tasarım gerekse sanatsal ikliminde dolaşmayı hak ediyor kanaatimce. Bir ürüne yapılacak en büyük haksızlık da onu okumadan okur gibi görünmektir galiba.
Yarım kalmış bir düş / rüya ile saatin sabaha karşı üç sularında olduğu kısacık bir vakte sığdırılan; tasvir, teşbih yönü ihmal edilmeyen, birazı felsefî biraz siyasi birazı alışkanlıklar birazı bâtıl itikad birazı isyan ( ya da itiraz ) birazı ironi ile örülmüş, kurgunun gerçekle örtüştüğü, mübalâğası dozunda, bir yerlere dokunmayı ve düşündürtmeyi başaran, ifade biçimi insanı sıkmayan ve dikkatini dağıtmayan uzunca bir düşünce jimnastiği…
Eyvallah hemşehrim / kardeşim!
Oflu tarafından 11/12/2011 12:30:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Ayrıca yazımı okuyup değerlendirdiğiniz için ayrıca teşekkür ediyorum.
Var olun değerli hemşehrim/ ağabeyim.
Saygılar.
Aynur Engindeniz
Teşekkürler canım.
Aynur Engindeniz
Bütünüyle mükemmeldi yine.
Beni en çok etkileyen iki cümle ise:
Nenenin hayata katlanabilmek için aklını gizlemesi ve güvercin ve martıların yüzünden ince kuşların aç kalması.
Hep yaz sen Aynur kardeşim.
Kutlarım seçkiyi.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Saygılar sunuyorum.
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Okunup geçiyoruz birkaç dakika içersinde; ama o birkaç dakika bize neşve veriyor..Ümit veriyor yarınların da yağmurlu dakikalar sonrasında, toprak kokusunda hasretlik günlerle ile dolacağını.
Emek verilmiş. Noktalamalar muntazam; her zaman ki gibi uğraş verildiğine şahit paragraflar...
Sizi okumaktan fevkiyle mesrurum ablacım.../ Edebiyata değer katan; özellikle bu sitede ki üyelere teşekkürler daim..
Hürmetle...
Aynur Engindeniz
Saygılar.
baştan aşağı muhteşem! bu güzelliği muhteşem yapan her ayrıntıyı değerli yazın dostlarımız yorumlarında ifade etmişler, yinelemek gereksiz!
kutlarım güne düşen güzelliği, kutlarım özgün ve doyumsuz kalemi! saygı ve dostlukla...
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Aynur kardeşimden yine ama yine bomba gibi bir hikaye...
Aynurumuz yazarda kutlanmaz mı? Pürüzsüz yazım dili ile ne çok büyükçe bir hikaye oluyor
Cillop gibi hikaye demeden kendimi alamıyorum gecenin buz kesen şu saatlerinde
Gurbette her yer karanlık, gökkubbeden siyahlar üşüşüyor tepeme, tam içime kasvetler hücüm
ederken hikayen sımsıcacık dolunay gibi doğuyor... okuyorum. Üşümem zıp diye kesiliyor!
İçimizi ısıtan bir hikaye...
Ne diyeyim; usulca kahvemi yudumlarken 9 yıldızlı tebriklerimi yapıştırıyorum yüreğine ve hikayene
abisinin meleği...
bu sıcaklıkla hemen selam ve saygılarımı jet hızla uçuruyorum taaa Lahey gibi soğuk bir şehirden...
ama artık üşümüyoruummmm! :)))
Aynur Engindeniz
Sevgiler saygılar selamlar abi yüreğine.
Parmak uçlarıma tutunarak bir düşe girdim.
Karanlıkta dolaştım. Düş bu, kolay değil, gez, gez bitmiyor...
Sonra bir nineye rastladım, sordum.
“Nene! Sence hayat güzel mi?”
“Elbet güzel.”
“Nesi güzel?”
“Hiçbir şeysi güzel değil.”
YORUM; bazen öyküden geçermiş... Kurdele sana yakışıyor, tebrik ederim arkadaşım.
Aynur Engindeniz
Öykücüm, kurdelanın bir hükmü yok biliyorsun. Öykülerime değer katan okuyucularımdır. On kişiye olsun bir dahaki öykümü gerçekten heyecanla bekletebiliyorsam, işte ödül budur benim için. Kurdela, herkese veriliyor yoksa. Ödül ya da sadece başarılı çalışmalara verilen bir nişan özelliği yok. O halde sizler sağ olun, benimle olun.
Aslında biliyorsun bu yıl öykü işini bitridim demiştim ama umutsuzluğa kapıldığım bir anda kaleme alındı bu öykü. Bazen evlatlarımı düşündüğüm gibi düşünüyorum öykülerimin akıbetini ve umutsuz oluyorum. Burası Türkiye, herşey zor, çok zor...
Sevgiler can öykücüm. Şair/ yazar/ ressam ve daha pek çok şey...
Her zaman söylediğim gibi, ustalıkla oynuyorsun kelimelerle.
Koşturuyorum her blirinin ardından ayrı ayrı yakalamak için.
Soluksuz varıyorum sonuna ve mutlu ayrılıyorum sayfandan
yine. Güzel bir hikaye okumanın iç huzuruyla:)
Sevgiler
Aynur Engindeniz
Bekletme çok.
Sevgiler.
Billur T. Phelps
Ben de başlamak istiyorum yazmaya da, o kadar fazla ayrıntı var ki uğraştığım şu günlerde, kendime fırsat ayıramaz oldum. Ama ilk fırsatta inşallah Hele senin gibi okurlarım varken, bekletmeyi istemem :)
Çok sevgiler,
Aynur Engindeniz
Hadi bekleyeceğiz.
Evet gece benim içinde hep karanlıktan ibaret olmuştur. Oysa;"Geceyi üzerinize örtü yaptık" diyordu...Körpe çağımda herk zamanı dışarda yatardık köyden km.ce uzakta. Ozamanlar karanlığa içinden bakardım. İlginç eve dönüp karanlığa dışından bakınca daha çok ürküntü verirdi bana. Sonra dedim ki, galiba insan içinden bakmadığı şeyi anlamıyor, illa da anlamak istediğine içinden bakmalı. Korkular ve uğursuzluklar ancak böyle giderilebilirdi.
Çok, çok hoşuma gitti..Bayıldım...
Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ediyorum. Var olun. Saygılar.
hyazici58
İyi ki varsın, iyi ki yazıyorsun ve okuyoruz. İnanılmaz güzeldi. Tebrik ederim canım.Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Annem yazmasıyla ağzını kapadı da çıktı yanlarına. Muhtar onu görünce ayağa kalktı. Gözlerini gömleğinin koluna sildi. Sonra bir Samsun sigarası yaktı. Bizim evde sigara içilmez. Tavuklar hayretle döne döne göğe çıkan dumana baktı.
Sen çok yaşa emiii, senin sigaranın dumanını kim seyrediyor peki? Şaka bir yana okunası bir hikayeydi. Beğeniyle okudum sevgili Aynur, tebrik ederim.
sevgiler.
Aynur Engindeniz
Öykü benden öte bir diyarda geçiyor ama. O yüzden benim dumanım dönüp dönüp benim ciğerlerime giriyor. Kızlarım bile pek görmez sigara içtiğimi:))
Teşekkür ederim Emine Abla. Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Allaha emanetsin.
''Uyutmamalı bu koca kadını. O uyudukça eksiliyor insanlık. Korkuyorum; o İdris Sadi Efendiye kavuşuncaya kadar adam kalmayacak mahallede.''
İnanılmaz bir zeka ürünü bu cümleler ... trajikomik bir kahkaha attım önce ... sonrasında bir hüzün dalgası ...
anlatım her zamanki gibi vurgun ...
ve aklım finalde kaldı ...
yine yağmur yağıyor ...
yine nine uyuyor ...
ve yine gece ...
:(
Aynur Engindeniz
Evet hep gece. Yine gece.
Geceler olmasaydı, biz ne düşünürdük böyle kara kara?
Sevgiler güzel yüreğine.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim varlığın için. Sevgiler.
kişilerden tüm neslere kadar hepsinde ayrı bir psigoloji sarmaladı ruhumu
yağmur bile başka yağıyor ,
sevgiler
Aynur Engindeniz
Sevgiler benden Aysum.
Günışığım...
Her zamanki gibi olağanüstü ayrıntılar, mükemmel tasvirlerle bezeli bir öykü okudum sayfanda kutluyorum. Okuyucunu ister istemez öykünün içine çekmeyi ve her satırını yaşatmayı büyük bir ustalıkla başarıyorsun.
Anlatılan tarihteki kişiler zamanla birebir örtüşmekte. Bunu çok ince bir titizlikle ve ustaca öyküne katman taktire şayan canım arkadaşım. Hasılı kelam yine şahsına ve kalemine olan hayranlığımı bir kez daha bırakıp ayrılıyorum sayfandan.
Daim sevgimle...
Aynur Engindeniz
Hep güzeli söylersin sen. İnşallah hakikaten hakediyorumdur bunca güzel sözü. İnşallah çok daha iyi olabilirim.
Sevgiler güzel yüreğine.
Aynur Engindeniz
Seni çok ama çok seviyorum. Yazar olarak ayrı seviyorum, insan olarak ayrı. Lütfen beni ve seni sevenleri yokluğunla sınama. Küçücük de hatrımız varsa...
Hep var ol. Sen aramızdaki neşesin, gençliksin ve hızla büyüyüp göğe çıkan yeşil bir dalsın. Kimsenin seni kırmasına müsade etme...Çok ısrar eden olursa Aysuyla bana yolla:))
Lütfen...Anladın beni sen :((
Yüzleri mimikleri bile geziyoruz öykünüzde
yazar işçiliği böyle bir şey olmalı..
Kaliteye takdirlerimle
Tebrik ederim
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim değerli yazar/ şairim.
Sevgiler.
Merhaba, dizeler o kadar estetik ki, dokunmaya kıyamamakta duygular...Tamamlanmış bir tabloya gereksiz müdahele yersiz olurdu...Çok tebriklerimle....Paylaşmak şanstı...
Aynur Engindeniz
Saygılar ve teşekkürler.
Ben O nineyi yerim yaaaa, ne tatlı Aynur... :)
De ona öyle rüya görmesin bir daha... :)
Tebrikler...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim canım. Bugün yazı göremedim mi ne? Az sonra kontrole geleceğim:)))
Seni sevdiğimi bil.
(( Seçil Nimet ))
Bliiym bariiii...
Yazı yok hanım abılaaa, şiir var şiir... Gel geeeeellll... :)
Sürükleyici yazıyı bir solukta okudum. Hayatın içinde dolaşıp durdum...
Tebrikler, sevgiyle kal daima...
Aynur Engindeniz
Bu yüzden teşekkür çok basit kalıyor hissettiklerimin yanında.
Sevgiler benden sana...
Sizin her yazınızı okuduktan sonra,vuuuuvv diye bir esinti oluyor içimde...Bu edebiyat esintisi içimde kaynayan kelimeler,sözler ifadeler isyana çıkıyorlar...Sonrasında güzel bir güneş doğuyor ve işte budur edebi hayat diyorum...Sonrasında güzel yazımlara yelken açmak kalıyor...Becerirsem ne ala değilse yazmıyor sadece okuyorum kaliteli yazar ve yazıları...selamlar hürmetler...
Aynur Engindeniz
İbrahim ERZURUMLU
Peh peh...
Şimdi çık işin içinden çıkabilirsen...
Ninen haklı ama ne yapsın ilk göz ağrısı, hala da umutlu.Ne demişler umut garibin yongası,sanırım böyle birşeydi.Bırak konuşsun garip.O da vuslatı ahiret semalarında tadacak olanlardan.Ne mutlu...
Muhtarda ne ifrit şeymiş bende sevmem öyle birini.Dediğim dedik çaldığım düdük...
Babanda çok alemmiş.Ama erkek milleti işte.Evin içinde kök söktürürler,dışarıda kuzu melek yada korkak tavuk.Ay ne kadar çok şey ürettim:)
Sessizliğin içinde, gök gürültüsünün sesi gür çıkar o hesap yani.
Tebrikler her zaman ki gibi harikaydı.Tek nefeste okuttu....
Daimi başarılar Aynurcazım benim
İbrahim ERZURUMLU
Oflu
Bu sözünüzü ölçü alırsak eğer, yorumunuzdaki: " ... - Ama erkek milleti işte.Evin içinde kök söktürürler,dışarıda kuzu melek yada korkak tavuk. .." sözünüzden ne anlamalıyız?
Erkeklere bakış açınızı mı?
Küçümsemenizi mi?
Aynur Engindeniz
Ve iyi ki benim babam bu öykülerdekilere hiç mi hiç benzemiyor. Oflu Hocam bir erkek olarak bakmış senin yorumuna. En iyisi hiç karışmayayım. Ama şukadar söyleyeyim, değerli ağabeyim, beylerimiz, daima başüstüne. Sözümüz sadece erkek yaratılışının arkasına sığınıp kadına eziyet edenlere...Onlar zaten erkeklerin yüz karası.
Sevgiler Sultan.
Gerçek ile rüya, deli ile akıllı, bu dünya ile öteki dünya saç örgüsü gibi örülmüş. En çok baba karakterini tarif edişinizi sevdim. İçimden çokça Maaşallah diyerek okudum. Vel hasıl kalite böyle birşey, zeka, incelik ve olağanüstü bir özen. O kadar titizce yazılmış ki önemli bir emek harcadığınızdan hiç kuşkum yok.
Güne güzel bir başlangıç yapmama vesile olduğunuz için ayrıca teşekkürler.
Aynur Engindeniz
Minnettarım.
Teşekkür ederim çokça. Saygılar.
Çok güzel bir yazı okudum. Akıcı ve sürükleyiciydi. Fakat ben bu uzun yazıdan bir pasajı alacağım ve çerçeveletip evimin duvarına asacağım:
“Nene! Sence hayat güzel mi?”
“Elbet güzel.”
“Nesi güzel?”
“Hiçbir şeysi güzel değil.”
Bu dur işte.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
İbrahim ERZURUMLU
Aynur Engindeniz
Değerli hocam. O beğendiğiniz kısmı ben de sevdim. Babaannenin durumunu ve felsefesini iyi yansıttı sanırım.
Çok teşekkür ediyorum okumalarınız için. Daha fırsat bulup Lele le Sakine'yi okuyamadım. İlk fırsatta inşallah.
Saygılar sonsuz.
sami biberoğulları
Sadece şunu hatırlatmak isterim o Öz Türkçe de Öz Türkçe diyen zat-ı nâ muhteremlere: 1990 da katıldığım bir hizmetiçi seminerinde Bizzat O zamanki Türk Dil Kurumu Başkanı Prof Dr. Hasan Eren açıkladı. '' Elinize Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanmış bir Türkçe Sözlük alın. İçinde öz Türkçe kaç tane kelime vardır dersiniz? Ben size söyleyeyim. Örneğin M harfi ile başlayan kelimelerden sadece bir tanesi Öz Türkçedir : Malak...O da Balak .. Kelimesinin bozulmuş halidir.'' Dedi. Şimdi oturup Öz Türkçeyi bir daha tartışalım olmazsa ha?
O vatandaşın yanında oğluma '' Oğlum git bana manavdan bir kilo manadura al'' desem tropik bir meyve aldırdığımı zanneder. Oysa domatestir aldırdığım şey. Ama Kayseri'liysem eğer manadura da derim bazen.
Burada yorumlar yapılırken maksat üzüm yemek olmalı. Bağcı dövmek değil.
Selam ve sonsuz saygılarımla değerli kalem dostum.
Aynur Engindeniz
Destek için tekrar teşekkürler.