- 1077 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK VE KİN (32)
Zamanmı durdu? yoksa onlar öylemi sandı dakikalarca..
Selim birden kendine geldi ’Neslihan’ diye usulca fısıldadı kulağına. Eğilip yüzüne baktı, genç kızın ardından.
O ise gözlerini kapatmış yarı uyur, yarı uyanık arası sevdiği adamın omuzunda aklına takılan sorulardan, hüzünlü anılardan, ve düşüncelerden en azından bir kaç dakikada olsa arınmıştı..
Selim Neslihan’ın uzun kahverengi kipriklerine ,az kıvrımlı ince burnuna dalgın, dalgın baktı bir süre, onu uyandırmaya kıyamayarak.. ’Şimdi Ahmed Baba’yada ayıp olacak, uyandırmalıyım’. ’Masal prensesi yüz yıl uyuyan güzel gibi, keşke hep böyle kalsa omuzumda, bu kez mırıltı değil gür bir sesle ’Neslihan’ dedi.
Sevdiği adamın omuzundaki başını çekerek şaşkınca ’Hııııı’ dedi
Selim ’Ayıp olacak adama, bu kadar romantizm hakkımızdı gerçi yinede nemize lazım’.. Güldü ’Küser müserde şimdi.’ Karşılara baktı tekrar ’Baba yadigarını kırmayalım bari’. Toparlandılar yanlarını silkelerken..
Onların geldiklerini gören Ahmed Kaptan el salladı, ’Ooooo Selim’im ve kara kızım gelmiş.’ Merdivenlerden çıkarken daha rahat ve temkinliydi ikiside. Selim elini uzattı Neslihan’ı çekiverdi tekneye hepsi bu..
Üstüne branda çekilmiş ufak girişteki masayı donanmış gördü Selim ’Baba ne zahmet’ lafını bitiremedi ’Kafamı bozma benim ziyafet dedik a’.
Neslihan’sa utanarak dinelirken ’Ooo bu ne yahu el gibi durmuşsunuz’, diye ellerini açtı Ahmed Kaptan ’Haydi Neslihan sende colaları doldur bakalım’.
Ahmed Baba’nın bu sözleri onlara biraz daha rahatlık vermişti. Selim sandalyeye kurulurken tabaklardaki balıklara baktı iştahla. ’Ooo baba levrek ziyafeti var ha’ Ortada çoban salata, kadın eli değmiş gibi herşey özenli ve temiz.
’Ne kadar düzenlisiniz’ Diye gıptayla baktı çevresine Neslihan. ’Kızım bizler deniz adamıyız, karada görev yapmadım ben bir fiil denizlerdeydim, o yüzden söküğümü bile elimle diker, özel ihtiyaçlarım için askerleri rahatsız etmezdim.
’Çook severlerdi beni, çoook’ dedi. Ardından gülerek ’Boşuna adımız Ahmed Baba kalmadı’ Karşılara baktı, çabucak bir sigara yakarken, ’Kaç delikanlının cebine para koydum. Doğudan geliyorlardı çoğu, paraya ihtiyaçları olunca ben tamamlıyordum yetmediği yerde, terhis olurlarken.’ Gözleri sulandı daldığı yerde kımıldamadan bakarken. Sustu bir süre, kimbilir nerelerdeydi, sarışın, esmer, gencecik temiz asker yüzleri usunda.
’Komutanım’ diye selam çakarlarken oğulları bellemişti onları.. ’Oğlun yokmu’? diyenlere, ’Bu askerler benim oğlum’ derdi.
’Hepsi benim oğlum evladım.’ Koca çınar neler yaşamış neler görmüştü kimbilir. Evi anası babası olmuştu belki gemiler ve askerleri.! Kopamamış hala bu sonbahar ayında eskice bir teknenin üzerinde sevgilisinden ayrılamayan bir aşık gibi deniziyle beraber..
İçini çekti bir derin ’Haydi çocuklar’ derken, eliyle gözlerini sildiğini gördü Neslihan sustu sormadı neden diye, anladıki denizsiz yapamaz bu eski toprak, askerlerinden kopmak zorunda kalıp onlarsız yaşamaya alışsada denizsiz yapamaz. Akvaryumda nefes alamayan bir balık gibi ölür karada, ille denize açılacak, iyot kokusunu iliklerine kadar alacak...
Karşılıklı oturduklarında Selim ve Ahmed Kaptan, dümen odasında kıyıda duran colayı getirdi Neslihan. Zarifçe bardaklara doldururken gülümsedi ’Balıkları iyice soğutmayalım değilmi baba’?
’Yooo farketmez kızım, soğusada farketmez, iyi pişti kömürler iyice köz olunca sıraladım sağlı sollu, herkese bir balık nasıl iyimi’? Gözlerini Selim’e çevirdi birden ’Beğendimi koçum’ ’Çok teşekkür ederim.’ Selimin bu sözü hoşuna gitti Ahmed Kaptan’ın.
Minnet dolu gözlerini ona dikerek ’Çocuklar’ dedi, ’Çupra yapacaktım ama, sonbahar girerken Levrek’de güzel gider. Buda bu mevsimlerin balığı’ ’Ayyy’ dedi Neslihan, balıktan aldığı bir parça ağzında erirken, ’Nasıl bu kadar lazzetli mangal yapıyorsunuz.?
’Sosu olabilirmi acaba’ dedi oda daha fazla gülerek ’Benim elimdenmi lezzetli oluyor yoksa evlat’.
’Ne katıyorsunuz’? dedi Neslihan, ’Biraz soya sosu, sarmısak, zeytinyağı, az acı biber ve soğanla marine ediyorum’.
’Herkesin tarzı başka tabi’ güldü colasından bir yudum alarak. Acıkmışlardı hepsi, güneş Eylül ayının ilk günleri olmasına rağmen sıcağını epey hissetirirken tabağında balık bırakan olmadı.
Sessiz yemeklerini yediler, arada bir kaç çatal tıkırtısı hepsi o.. ’Aslında’ dedi Ahmed Kaptan ağzını sildiği kağıt peçeteyi kenardaki mini çöp sepetine atarken, ’Sizi gezdirirken yapacaktım ama balığı istediğim gibi kendim hazırlamak istedim.’ ’Gördünmü’ diye Neslihan’a mırıldanarak baktı Selim ’Ben sana işine karışılmasını sevmez dememişmiydim’.. ’Yola çıkabiliriz çocuklar’ dedi Ahmed Kaptan.
Neslihan sofrayı toplarken oda dümene geçti.. İki genç karşılıklı oturdular, birbirlerine gülümserlerken Marinadan ayrıldı Ahmed Kaptanın teknesi, yavaşça kıyısındaki teknelere dokunmadan...
Neslihan hayatındaki her problemi çözmüş gibi mutluydu. Belki beyni yaşadığı ve gördüğü tüm acı şeyleri unutmaya proglamlamıştı kendini. Selim’in yanında mavi denizin minik dalgaları eşliğinde, falezlerin ortasında dümdüz gidiyordu tekne..
Ahmed Babanın ensesinde isyan edip at kuyruğu olamamış bir kaç tel saçı uçuşuyor, keyifle sağa sola bakarak dümen tutuyordu..
Yığılmış kayaların kenarından kavis yaparak döndükten sonra açık deniz onları bekliyordu. Karşıda trans giden bir yata baktı Selim. Gözlerini kısıp bir dürbün gibi kullanarak. Müzik sesi oraya kadar geliyordu, ortada devamlı oynayan bir sürü insan el kol hareketlerine öylece bakarlarken iki genç...
Ahmed baba mırıldandı ’Bunların kahrını çekmekte kolay değil’ dedi. ’Yat gezisi diye para veriyorlar, kimisi çığrından çıkıyor içip, içip, kendini denize atanmı ararsın, hepsi var’..
Ben niye bıraktım artık yapamıyorum çünki yabancı kahrı çekemiyorum, hoş bizdede hödükler varya,artık kendimin efendisiyim’ dedi Ahmed Kaptan..
’Parayada ihtiyacım yok Elhamdülillah, müştekide değilim nasıl olsa.’
Hep birlikte gülerek denizde epey yol aldıkları bir anda Neslihandan ince bir çığlık ’Aaaaa bunlarda ne’? ’Yunuslar evlat’ dedi Ahmed Kaptan ’Ne ne diyorsunuz, Yunus balıklarımı?
’Başka bir şeye de benzemiyorlar’ dedi gülerek..
Neslihan Teknenin ucuna doğru hızlı adımlarla gelerek hayretle baktı, iki Yunustu bunlar, ard arda tekneyi takip ediyorlardı sularda hoş taklalar atarak. Teknenin arka kıyısında oturan Selimi çekiştirdi ’Baksana’ diye.
Sevgiyle baktı Selim genç kızın gözlerine ’Hayatım unutuyorsun galiba, ben denizci bir babanın oğluyum, ve çok gördüm bunlardan’..Ahmed Baba’da gülerek baktı tekneyi ’Takip ediyorlar’ ’Çok severler böyle oynamayı’ İki genç hayranlıkla onlar takibi bırakana kadar seyrettiler iki şirin Yunusu.
’Yaklaştık’ ’Neye baba’? dedi Neslihan ’Şelaleye Düden Şelale’sine’ Neslihan bu yeryüzü nasıl bir şey Allah’ım diye düşündü..
Şelaleye yakın geçerlerken ’Kimi çorak şehirlerde pis kokan ara sokaklara inat, burada denizin Antalya’nın güzelliği yetmemiş yaratıcı birde buralara şelale bahşetmiş’ sustu bakakaldı ağzı yarı aralık.
Masmavi denizin kenarında büyük bir şelale denize dökülürken, çevresindeki gök kuşağı rengarenk, suyun en güzel sesini duydu teknenin korkuluklarından tutunmuşken..
Ahmed kaptan yavaşladı seyretsinler diye Selim elini Neslihan’ın omuzuna koydu ’Doğa harikası bence bu Antaya’nın’ dedi Neslihan. Ne kadar güzel ya aman Allah’ım’...
Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcisine aittir
...RabiaBelgin.....
YORUMLAR
öğrenciliğime ve şelaleri gezdim bu bölümde tıpkı eskisi gibi gözümde canlandılar bende hayranımdır o muhteşem manzaraya güzel gidiyor öykü kutluyorum canım sevgilerimle