- 861 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YARGININ ERKEKLİĞİ
Yargımızın üzerinde uzun zamandır devam eden baskılara karşı toplumsallaşan barikatla yargının siyasallaşmasına karşı durduk. Bize göre yargının siyasallaşması demek adaletin bağımlı olması demekti. Amacımız yargının bağımsız ve demokratik bir adalet duygusuyla hareket etmesiydi. Yargı üzerinde oynanan oyunların son bulmasını toplumsal karşı duruşla savunduk.
Geçen iki üç yıl bize gösterdi ki yargının siyasallaşmasından daha da kötü bir durumla karşı karşıyayız: Yargımız giderek erkekleşiyor. Birçok durumda bunun örneklerini de gördük. Ama en son Mardin’de yaşanan ve toplumda ‘’Utanç Davası’’ olarak bilinen trajedide yerel mahkemenin almış olduğu kararın Yargıtay’da onaylanması, adeta üstüne tuz biner ekti. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi sanıklara alt sınırdan ceza uygulamış, bu kararını N.Ç’nin "tecavüzlere karşı koymadığı için rızası olduğu ve her şeyin farkında olmasıyla" açıklamıştı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise yerel mahkemenin kararının onanması yönünde mütalaa sunmuştu. En son, Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin kararı onamasıyla dava kapanmış oldu ve kanunen en az beş sene ceza alması gereken 28 fail, 1 yıl 8 ay ile 5 yıl arasında ceza aldı. Yerel mahkemenin 13.yaşındaki N.Ç.’ye tecavüz eden 32 kişinin neredeyse suçsuz bulan kararını N.Ç.’nin avukatları Yargıtay’a taşımıştı. Yargıtay 31.10.2011 tarihinde onaylanan bu skandalı bize tecavüz edenin haklı olduğunu hatta mağdur bile olduklarını gösteriyor. Bize yansıyan budur. Davanın ayrıntıları midemizi bulandıracak şekildedir. Bu yüzden uzun uzadıya konuyu daha doğrusu yarayı deşmeye gerek görmüyorum. Yargıtay’ın kararına göre kanımızı donduran bu vahşeti 13 yaşındaki N.Ç. bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiştir. Mardinli birisi olarak Mardin’de infial uyandıran bu skandaldan Yargıtay’ın vardığı sonuç budur. Dava yıllardır devam ediyordu ve derinleşen gizli ilişkilerle dokunulmazlık zırhına bürünen bu sanıklar, en azami cezayla kurtulmuş oldu. Onlarca yılla suçlanırken şimdi içerde olanların yatarı da hesaplanınca; devlet onlara borçlu bile çıkabilir. Yarın hepsi tekrar aramıza dönecekler. Davanın uzun zamandır devam etmesi ilgimizi azalttığı gibi bilgi kirliliğine de neden oldu. Önce şunu açıklayalım ki trajedi derken sizler de bana hak verin. Suçlanan bu sanıklar iftira üzerine içeri alınmamış veya görgü tanığı olarak çağrılmamışlardır. Bunlar suçlarını hemen hemen itiraf etmişlerdir. Yani bu vahşeti inkâr etmiyorlar. Sonuç itibariyle bunlar Yargıtay’ın kararıyla şimdi kurtulmuş oldular.
Daha önce Radikal 2’de yayımlanan Tanrıçanın İntiharı adlı yazımda Urfa’da yaşanmış başka bir trajediden yola çıkarak bir kadının nasıl intihara sürüklendiğini anlatmış ve ‘’Erkekvari bir dünyanın zulümvari ürünleri değil mi bunlar? ’’diye sormuştum. Zaman gösterdi ki bu soru güncelliğini yitirmemiştir. Çünkü anayasa komisyonunda yer alan profesörler, uzmanlar devlet erkânı, hâkimler savcılar yargıçlar, adliye teşkilatı ve bakanların çoğu hemen hemen erkektir. Anayasamızda kadın eli kadın ruhu, kadın değerleri veya kadın motifleri olmadığı için erkek egemen bir dille erkekleşen bir yargı oluşmuştur. Kısacası kanun yapıcılar erkek olunca erkeği de koruması çok normal bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.
Son günlerde toplanan ve yeni anayasayı hazırlayacak olan meclisteki partilerde AKP’nin, CHP’nin, MHP ‘nin ve BDP ’ nin ortak belirlemiş olduğu anayasa komisyonunda yer alan tek kadın üye Marmara Üniversitesi’nde Prof. Dr. Büşra Ersanlı’ nın tek duruşmada tutuklanıp cezaevine gönderilmesi anlattıklarımla örtüşmüyor mu?
Bir toplumda adalet duygusu kalmasa her türlü kargaşa filizlenir.21.yy. Türkiye’sinde toplumdan edindiğimiz izlenimlere göre adalet çökme durumuna gelmiştir. Beynimize yürüyen adalet sancıları bizi yeni düşünsel kargaşalara hazırlıyor. ‘’ Devletin malı deniz, yemeyen domuzdur.’’ çıkarcılığı, işini bilmekle eşit oldu zihnimizde. Adalet ve vicdan terazimiz, bazen bölgeye göre bazen mezhebe göre bazen de koltuklara göre tartmaya başladı. Artık kadın ve erkek olmasına göre de tartacak demek ki. Adalet Bakanlığı’nın sembolü olan elinde terazi tutan kadın figürünün gözünün kapalı olması, onu erkek egemen bir dünyanın vicdanında galiba hep eksik tartıyor.
YORUMLAR
.....Değerli yazın dostum, yazınızı büyük bir beğeniyle okudum. Yalnız öncelikle belirtmek isterim, eğer erkekleşmiş yargı bu kadar ayaklar altındaysa ben erkek falan değilim. Böylesi bir erkeklikten utanç duyarım.
....Son yıllarda yargı üzerinde çok ama çok oyunlar oynandı ve oynanmaya da devam ediliyor. Yardı siyasallaştı, yargı sizin de deyiminizle erkekleşti. Ama yargı bir güç olmaktan çıkıp, gücün yargısı oldu. Mağdurların değil de güçlülerin haklarını korur oldu. Yargı konusunda düşünürlerin söyledikleri,
......Kuvvete dayanmayan adelet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. -Pascal-
.....Adaletin hakim oldugu yerde silahin yeri yoktur. -Amyot- ....ve benzeri sözler aklımıza gelince ben susmak zorunda kalıyorum. Acaba yargı gerçekten adaleti sağlıyor mu? Ne dersiniz?
.....Sanırım sonunda şu sözle teselli bulacak, belki de kendimizi avutacağız; " Bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar."
....Bu anlamlı yazıyı yazan yüreğinize ve kaleminize sağlık.
....Kutluyor ve saygılarımla selamlıyorum.