- 1128 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BURSA ANILARI
Yıl 1975-76 olmalı. O yıllarda Ankara’da Eski adıyla T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı’nda görev yapıyordum.(Yeni adı Türkiye İstatistik Kurumu)
Bursa’ya Sanayi ve İş Yerleri Sayımı için gitmiştik. Kalabalık bir ekiptik.Ekibin içinde Ankara’da hizmetli kadrosunda çalışan bir arkadaşımızda vardı.Bu arkadaşın görevi hem evraklarımız çok olduğu için taşınmasına yardım etmek,hem de getir götür işlerimize bakmaktı.
Bursa’ya indik. Bölge müdürlüğümüzün hizmet binasına geldik. Ankara’dan getirdiğimiz evraklarımızı Bölge müdürlüğüne bıraktık.
Bir kısmımız Merinos fabrikasının misafirhanesine bir kısmımız Etibank volfram tesislerinin Çekirge semtindeki misafirhanesine yerleştik.Önce Bursa’yı şöyle bir dolaştık.
Yeşil Bursa’nın dedikleri kadar yeşil olduğunu gördük.Hizmetli arkadaşımız gördüğü her yere ve her şeye gözleri parlayarak bakıyor sürekli ah çekiyordu.
Neden ah çektiğini soranlara,Sanki köyden yeni gelmiş biri gibi “Bizim maaşlarla buralarda yaşanmaz ki”diye şikayette bulunuyordu.O günü Yeşil Bursa’yı gezerek geçirdik.Ertesi gün yönetici konumunda olan ben ve Bursa Bölge Müdürümüz Sanayi odası başkanı ile görüşmeye gittik.Öğleden sonra da çalışmaya başladık.Akşam işyerleri kapatılıncaya kadar çalışıyor sonra isteyen geziyor isteyen misafirhanede dinlenmeye çekiliyordu.Hizmetli kadrosunda çalışan arkadaşın her yere imrenerek bakması,ah çekmesi devam edince onu iyi bir lokantaya götürmeye karar verdim.
Ertesi gün akşam o zamanın en lüks yeri olan Çelik Palas otelinin lokantasına gittik.
Garson yemek listesini bıraktı biraz sonra geldi gayet kibar bir şekilde “ne alırsınız“dedi.
Bizim arkadaş garsona sert bir şekilde bakarak yüksek sesle “Biz bir şey almaya gelmedik gardaşım, yemek yiyeceğik” dedi. Garson tam bir şeyler söyleyecekti ki kaş göz ederek garsonun konuşmasını engelledim.
Neyse yemeğimizi yedik.Yemekten sonra tatlı olarak kadayıf istedik. Derin olmayan bir tabakta kare şeklinde kesilmiş cevizli kadayıf geldi. Bizim arkadaş garsonu çağırdı “hani bunun şerbeti” dedi.Garsona yine kaş göz işareti ederek işi düzeltim.Garson;arkadaşımın kadayıf tabağını aldı gitti. Biraz sonra derin bir tabağı şerbetle doldurmuş içine de kadayıfı koymuş getirdi. Kadayıf tabakta adeta yüzüyordu.”Hah şöyle” dedi arkadaşım.Kadayıfı çatalıyla yedi.Sonra kaşıkla da şerbetini içti.Lokantadaki bütün gözler bizi izledi o gün.
Hiç utanmamıştım arkadaşımızın tavırlarından dolayı o günü.Arkadaşımın mutluluğu beni de mutlu etmişti.“Sen olmasan burayı ben hayatımda göremezdim” diyerek bakışı hala gözlerimin önünde.Geçen gün eski bir dosta o’nu sordum.”Sizlere uzun ömür” dedi
-2-
Yıl 1988 olmalı.İki yaş büyük ağabeyim o zaman Bursa’nı en işlek caddesinde dönercilik yapıyordu.Bu ağabeyimin kayınbiraderi,benimde çok sevdiğim Süleyman Almanya’da.İşleri de çok iyi. Sürekli beni Almanya’ya davet ediyor.”Gel buraları bir gör” diyor. Ama ben bir türlü gidemiyorum.Bir ramazan günü Süleyman çat kapı çıktı geldi işyerine.Hoş geldin,beş gittin faslından sonra,birkaç gün bende kaldı.Bir gün bizim kurumun şoförü iki tane uçak bileti getirdi.”Süleyman abi aldırdı” dedi.Masanın üstüne koydu çıktı.
Birkaç saat sonra Süleyman geldi.Biletleri verdim.”Sende kalsın nasıl olsa beraberiz” dedi. Bunlar İstanbul’a uçak bileti dedim.”Tamam İstanbul’a beraber gidiyoruz” abi dedi.Ne gitmesi önümüz bayram,gitsek bile vaktinde dönemem,ben devlet memuruyum,geç kalmak sorun yaratır.Ne desem bir cevap buldu ağzımdan girdi burnumdan çıktı beni ikna etti.
Bayramın birinci günü sabah erkenden Adana’dan bindik uçağa.,İstanbul’a geldik.Ağabeyinden emaneten arabasını aldı.
İstanbul, Bursa arasında ne kadar köy,kasaba,vilayet,ilçe varsa hepsinde Süleyman’ın’arkadaşı var ve hepsine uğradık.Ancak akşama Bursa’ya vardık.Süleyman’ın eniştesi olan benimde ağabeyim’in evine yerleştik.Akşam biraz geçte olsa ağabeyim geldi.Geç vakte kadar yemek yedik,sohbet ettik çay içtik.Ve doğal olarak geceyi bitirdik,yattık.Daha uzayabilirdi ama yarın dönerci dükkanı açılacaktı,iş vardı.
Ertesi gün daha uykumuzu alamamıştık ki yenge hanım uyandırdı. Kalkın Doğan sizi çağırıyor. Kahvaltıyı falan unuttuk,fırladığımız gibi giyindik.Taksiyle ağabeyimin işyerine
gittik.Adana’dan gelirken yolda ne hayaller kurmuştuk.Hepsi boş çıktı.İşyerindeki işçiler kaçmışlar.Dükkan müşteri kaynıyor.Ağabeyim ve küçük oğlu yetişemiyor.Biz yardım edelim diye çağrılmışız.
Ben Adana Bölge Müdürüyüm, Süleyman Almanya’da büyük iki işyerinin patronu. Ben bulaşıkhaneye geçtim.Hilal şeklindeki servis penceresinden bulaşıkları alıyorum,ayran,kola,su gibi istekleri bulaşıkları aldığım yere koyuyorum.Boş kalınca da sıcak suda bulaşık yıkıyorum. Süleyman ise kasada duruyor.O zaman daha by-pass ameliyatı olmamışım durmadan sigara içiyorum.Çakmağımı ve sigaramı servis penceresi dediğimiz yere koymuşum.Dönerci dükkanına öyle iki müşteri geldi ki sanki artist mecmuasının kapağından
fırlayıp gelmişler. Oturuşları bile tüm müşterilerin dikkatini çekmeye yetiyor.Bayanlardan biriyle bir ara göz göze geldik. Anında lafı bana yedirdi.”Bulaşıkçıda amma yakışıklı. Hem de lüks yaşıyor,baksana en kaliteli sigarayı içiyor” Güya arkadaşıyla sessizce konuşuyor.Halbuki herkes duydu.Anında tüm gözler servis penceresine döndü.Utancımdan yerin dibine geçtim.
O zaman bekârdım. Biraz sonra Süleyman ile yer değiştirdik.Bayanlara kendimi tanıtım.Zaten yemekleri bitmiş,çaylarını içmişler ama bir türlü gitmiyorlardı.Göz göze geldiğimiz bayan “çok geç kaldın arkadaş beş altı yıl önce çıkmalıydın karşıma,şimdi ben pavyonda çalışıyorum,sen bölge müdürüsün,beni kabul etmezsin ki”dedi.
O zaman o haklıydı. Şimdi ben pişman.