- 968 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KURBALIK KOYUN
Mevsim ilkbahar aylardan nisandı. Köyün çobanı kapı kapı dolaşarak harman yerinde sürüyü topladı sonrada bindi eşeğine Çelteğiyle birlikte yeni yeni yeşeren bayırlara doğru yön verdi sürüye.
Bütün kışı ağılda geçiren hayvanlar özgürlüğün ve yeşil otlarla karınlarını doyurmanın keyfini yaşıyorlardı.
Öğle vakti yaklaşmıştı bir koyunun sürüden bir hayli geride kaldığını fark etti. yardımcısına seslenerek çavuuuş sürüyü hele bir toparla hayvanlar ham fazla uzaklaşmasınlar diye selendi kendiside geride yatan koyunun yanına doğru ilerledi.
Vardığında koyunun yavruladığını fark etti. Henüz kuzucuk doğmamış ama elleri ve burnu gözüküyordu. Çoban kollarını dirseklerine kadar sıvadı, elini yanındaki köstü toprağında ovaladı bir eliyle kuzucuğun kollarından diğer eliyle de kafasından tuttu çekti acı çeken koyun kafasını çevirip melül melül yavrusuna bakıyordu.
Tecrübeli çoban cebinden çıkardığı çakı bıçağıyla kuzunun göbeğini kesti.
Annesi ayağa kalktı yavrusunu yalayarak kurutmaya çalışıyor kuzu ise daha birkaç dakika önce doğmuş olmasına rağmen kendi ayakları üzerinde durmak ister gibiydi.
Çoban anneyle yavruyu baş başa bırakıp sürünün yanına vardı. Eşeğin hurcundan abasını çıkararak tekrar kuzunun yanına geldi hava güneşli olmasına rağmen acı bir serinlik vardı
Kuzucuğu bir çocuğu beler gibi sardı. Hurcun bir gözüne kuzuyu, diğer tarafına da bir taş parçası koyarak dengeyi sağladı. Kuzu kafasını hurcun dışına çıkarmış annesine sesleniyordu.
Annesi de ben yanındayım korkma dercesine yanıt veriyordu.
Gün batmak üzereyken sürüyü toparlayıp köye döndüler.
Çelteğe eşeğin ipini verdi, bu kuzuyu sahibine teslim et müjdeni de almayı unutma diye tembihledi çoban.
Çeltek çatal kapıyı hafif aralayarak Ahmet emmi diye seslendi.
Dışarıya evin hanımı çıktı.
Çeltek; yenge bakın size ne getirdim? müjdemi isterim diyerek kucağındaki kuzuyu gösterdi. Kadın tekrar içeriye girdi elinde iki yumurta ile geldi yumurtaları çobanın yardımcısına uzattı kuzuyu kucağın aldı öptü annesiyle birlikte komün yolunu tuttular. Kuzunun adını da boncuk koydular.
Aradan bir yıl geçmiş kocaman toklu olmuştu boncuk. Havalar ısınmıştı, hazır işler hafiflemişken hanım şu koyunları kırkalım hayvanlarda rahatlasın dedi Ahmet emmi.
İlk boncuktan başladı buncuğu yatırdı ayaklarını bağlarken bir hayli zorlandı.
Boncuk ise hala direniyordu, daha birkaç gün öncesi sürüden bir arkadaşını çoban aynı şekilde bağlamış ve boğazını kesmişti.
Ahmet emmi makası aldı eline tüylerini kıptıkça debelenip duruyordu. Sonunda kırkımı biten boncuğun ayakları çözülür çözülmez ayağa kalktı, silkelendi sanki üzerinden tonlarca yük kalkmış gibi hissediyordu.
Hiç bir tarafında acı hissetmiyordu, koşarak arkadaşlarının yanına gitti.
Aradan bir yıla yakın bir zaman geçmiş tüylerinden kurtulacağı günü iple çekiyordu.
Yine bir gün sahibi geldi onca sürünün içinden boncuğu yakaladı ve yatırdı.
Boncuk bu kez hiç zorluk çıkarmadı. Ayaklarını bağladı. Boncuk oh be nihayet şu yünlerden kurtulacağım diye düşünüyordu ki Ahmet emmi boynundaki tüylerini bir sağa bir sola bıçakla sıvazladı, daha sonra bismillah deyip gırtlağına bıçağı çalı verdi.
Boncuk debelenmeye başlamıştı ama can elden gitmişti.
Koyun aklı işte dediğinizi duyar gibi oluyorum
Sanki bizler farklı mıyız?
Güvendiğimiz insanlar tarafından ummadığımız bir anda sırtımızdan hançerlenmez miyiz?
Bizim bu hayvanlardan tek farkımız bizi aldatanların da insan olması.
Osman Karaca
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.