*Babil’den Senbil’e Çıktım Nazlıcan
-23.23. 2010
hayrettin taylan
Sahih sayfalarında yazılmamış yazgının arşivini yazıyordum. Sonları ütüleyen teslimlerin vardı beni ayakta sunan, tutan .
Göz yaşını yanağında görmeye alışıkken şimdi kendi yanağımda görünce alışamadım .
-Bu damla hangi imlanın bozulmuş cümlesine meftun. Bu damla hangi ünlemin alt noktasını çürütecek içimde.
*Ağlayışın aşkı ıslatmıyordu. Aşk zaten hep ıslaktı.Aşk zaten ağlamaktı birisi için.Bazen üzülürken, bazen özlerken .
Haydi sıyır beni aşk ile imkansızlık an’ karasında . Haydi Ankara olmasın gitmeler. Ankara başkent olabilir ;ama aşkkent olamaz . An’ karadır. Her anın bir karası vardır. Kara bahtını saklama yaşanmışlığın dibinde.
-Ayıkla beni yıkılmış bitmiş kentlerden, kozmik algılardan.
-Babil kulesini inşa eden Nerot ben değilim. Değişik dillere gerek yok.
Harut ve Marut melekleri içine düştüğüm sihirden beni uzak durmaya çalışsın. Babil ‘in her yanı sihir.Ve sen sihirbazın kızı. Sen büyücülerin aşk ateşi misin ki yoksun Musa olduğum Tur dağında. Sonra Yüce Rabbiyle konuşan Musa gibi içsel konuşmalarımı dinle.
-Sonra Nerot, ya da Firavun gurur yapsın .Musa’nın Tanrısını görmek, onunla konuşmak için Babil Kule’sini inşa etsinler. Bu dünya harikasını inşa edenler ,inşaatın yapımı sırasında anlaşamasınlar. Nifak girsin. Sonra herkes farklı bir dil kullansın.O güne kadar, insanlık tek dille konuşuyorken , o olaydan sonra yetmişten fazla dil çıksın ortaya.
-Babil, Tanrı’nın kutsal kapısı demek.Kalsın aramızdaki bu kutsal kapı.Bu kozmik öykünün yelinde essin farklı dillerden sana olan seslenişim.
Babil Kulesi’nin temelleri 90 metre genişlikteydi. Kule, 90 metre yüksekliğinde ve 7 katlı idi. Birinci katı 33, ikinci katı 18, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı katları 6, en üst katı ise 15 metre yüksekliğindeydi. 85 milyon tuğladan yapılan kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila’ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu vardı. Esagila 20 metre yüksekliğinde, 450 metre eninde ve 550 metre boyundaydı.
-On sekiz bin alemin ruhuyla seni anlatmaya, seni yaşamaya geldim.
-Ey yüreğimde göğünü unutan, sisleri hislerime karışan, göz yaşları yağmuru alışan,samanyolumda yolunu kaybeden , bulutlarıma dokunup duygularını buhura,bensizliği buhara çeviren aşk güneşim,anla beni!
Amaçlarının yamaçlarına geldim. Bir aşk aslanı olarak gezmeme izin ver.Ürkek ceylan gibi kaçıp durma. Ben senin yemyeşil dünyanın aşk yağmuruyum.
-Sen ağlarken,ben sana içten içten yağıyordum. Aramızdaki nadasları unutmuşuz demek.
Haydi dağıt imkansızlığın saçlarını. Haydi tara beni senden.
*Umarsızlığımın yürüyüşünde yansın meşalen. Yediverenlerin yedi meşalecisi ben olayım.Tek başına yeterim.
Hesapsız ,sensiz kaldığım kalışların seyrine bırakma beni.
Uğrunun uçurum gülleri kırmızı dekoltesini açmış. Göz banyosu yaptı emelim. Biraz iyiyim,anla sevgilim erkeğiz işte en ufak haz kavında t’avlarımız yanar.
-Tomurcuktun severken. Gül olup açıldın.Bütün kırmızılığını yaşadım, doluca.Kızıl kıyametler kopmadı sen mutluyken.
Haydi geri sar ilk bizi.Gözlerine bakarken kendini kaybettiğin .Elimi tutarken sözsüz ormanlar yaktığım o anlatılmaz, o ilksel volkanların lav yatağına atıver.
-Y’anayım sana.
- Öykümüz yaşlansın can kucağımızda.
Bir yanımda aşk, bir yanımda gidişin, her yanımda bir gün yeniden dönüşün sıralı sır gibi, soyunuk özlemler sunuyor.
Kirlendim sensizlikle,gayrı en özel sevgilerle temizlemelisin bu zelalin, helalin, cemalin aşk ermişini …
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.