- 7604 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ANTEPÇE SÖZLÜK VE DEYİMLER
ANTEPÇE SÖZLÜK
A
aaç; agaç
aaz; ağız
aazım; ağzım
abdal; cingene, roman
accık; birazcık, azıcık
acep; aceba
acer aldım; yeni aldım
acer; yeni
acı; lütfen, bizahmet
ağa; abi, ağabey (erkeklerin ağabeylerine hitap etme şekli)
alayın; hepsi, tümü
alayınız; hepiniz
amanat; bozulmaya hazır, çürük, yıkıldı yıkılacak
ambel; daha daha, üstüne üstelik
ammi; amca
ana; anne
anaktar; anahtar
aparlov; höparlör
arca; temiz
arğhaz; sağır ve dilsiz, ahraz
arık; su kanalı
arınmak; temizlenmek
ariş; asma
arıtmak; temizlemek
arsız; utanmaz
aş; pilav
asbab; elbise
avrad; hanım
avradlar; hanımlar
B
baaşire; pazarlık
bahdeniz; maydanoz
balak; paça (pantolonun paçası)
balcan; patlican
balhımak; sancımak, sancılanmak
balhıyor; sancılanıyor
bayakleyin; biraz önce, az önce
bayaktan; biraz önce, az önce
bayır; rampa, yokuş
bellemek; ziyaret etmek, öğrenmek, zannetmek (örnekler: hasta bellemek, matematik bellemek, arkadaş bellemek)
beri; yakın
berideki; öndeki, başdaki
beriye gel; yakına gel, öne gel
berk; hızlı, güçlü, sağlam
bıkçı; destere
bıldır; geçen sene
bıllagmacık; birazcık, azıcık
böön; bugün
börg; göğüs
börgüme; göğsüme
boynum; ensem
boyun; ense
bübek; bebek
büber; biber
bük-üzümü; ahu-dudu, böğürtlen
C
caara; sigara
caartlak; ciğer
caartlak kebabı; ciğer kebabı
cardın; sıçan
cars olmak; rezil olmak
cars; rezil
ceyran; ceryan
cılbak; çıplak (soyunmuş)
cımalamak; tırmalamak
cıncık; cam kırığı
civata; vida
cücük; serçe
culluk; hindi
Ç
çaala; ham meyve/sebze
çabut; kumaş
çapalak çalmak; alkışlamak
çapalak; alkış
çardak; gölgelik (çadır şeklinde gölgelik)
çarık; sandal
çaydanlık; çaydemlik
çemirlemek; katlamak (pantolonun paçasını katlamak, gömleğin kolunu katlamak)
çimmek; banyo yapmak, yıkanmak
çömelmek; diz çökmek
D
Daa; dağ
Dahre; satır (kesici alet)
darak; tarak
darı; mısır
daş; taş
davar; küçük baş hayvan
dayza; teyze
deel; değil, öyle değil
dehliz; sokak
depe; tepe (dağ değil ama küçük bir tepe)
depik; tekme
depme; bidon, şişe
devirmek; yatırmak, yenmek
dıbık-dıbık; yapış-yapış
dıbık; yapış
doğhanmak; dokunmak
dolak; baş örtüsü, tesettür
domatos; domates
dorgamak; doğramak
döşek; yer yatağı, minder, şilte
duluk; faul (sakalın bittiği yer)
düven; dükkan
E
ede; abi, ağabey (bayanların ağabeylerine hitap etme şekli)
ediyor; yapıyor
el-alem; konu komşu
elek; süzgeç
el-laam; sanki, galiba
enik; köpek yavrusu
eringeç; tenbel kişi, üşenen kişi
erinmek; üşenmek, tenbellik yapmak
erzi-gırık; kerata, çapkın, kurnaz
esah; gerçek, doğru
esirge; koru
esirgemek; korumak
eşik; evin girişi, antre
eşki; ekşi
etmek; yapmak
ettim; yaptım
evvel gün; iki gün önce
F
fıttırmak; çıldırmak
G
gabirlik; kabristan, mezarlık
gaç kaat; kaç lira
gaça; kaç lira
gağhın; kalkın
gakmak; kalkmak
galarför; kalorifer
galaya almak; dalga geçmek, ciddiye almamak, sallamak
galaylamak; parlatmak, kalaylamak (kazanlar, tepsiler)
gamiş; kamış
ganne; bardak
gap gaçak; mutfak eşyası
gapı; kapı
gar; kar
gara fatma; uğur böceği
gaşşık; kaşık
gaste; gazete
gatran; katran
gavurga; patlamış mısır
gayiş; kemer, kayış
geçil; çekil
geçilmek; çekilmek
geveze; gereksiz, alay eden kişi, alaycı
gıcılamak; üzerine yürümek, saldırmak
gıstırmak; sıkıştırmak
gıymat; kıymet, değer, önem
gıymatlı; kıymetli, değerli, önemli
goğurtmak; bırakmak, salı vermek (söyleme tarzı: goortmak; bırakmak, salı vermek)
göresemek; özlemek
gorğhuym; korkuyorum
göynüm; gönlüm
göyün; gönül
goz; ceviz
gülle; misket, bilya
güllük; çiçeklik
günebahan çekirdeği; ay çekirdeği
günebahan; ay çiçeği
gurt; solucan, kurt
guş; kuş
guş üzümü; böğürtlen
Ğ
ğheyr; hayr
ğheyrine; hayrına
H
haala; halen
haası; hangisi
habbe; tanecik
haggat; hakikat, doğru, gerçek
haggaten; hakikaten, gerçekten
hamadan, tepsi
hamam; banyo
hanek; laf, söz
harda; nerde
haşat olmak; bitmek, mahv olmak, yorulmak, parçalanmak
hasılat; elde edilen mal
hasıt; kıskanç, çekemeyen
havıç; havuç
havla; helva
hayad; avlu (evin hayadı; evin avlusu)
hayir; incir
hayle; nasıl
he; evet
hedik; kaynatılmış buğday
hele; bizahmet, sana zahmet
hemin; hemde, hem
hepeez; hepiniz
hergele; yaramaz
hicran; sivilcelerden veya yaralardan çıkan pis beyaz sıvı
hırtlak; gırtlak
hışım çıktı; yoruldum, mahv oldum, bittim
hıyar; salatalık
hoplamak; atlamak, zıplamak
hös; sus
hösmek; susmak
hüner; marifet, sahib olduğu yetenek
hurma; cennet elması
husucikten; bildigi halde, yalandan, bilinçi, kurnazca, bile bile
I
icab etmek; gerektirmek
imtaan; imtihan, sınav
ırehan; reyhan (çiçek)
ırhan; reyhan (çiçek)
ırhat; rahat
işli ekmek; gözleme
ıstıfıl ol; ne halin varsa gör
it; köpek
itburnu; kuşburnu
iyice; tamamen, tamamiyle, ağzına kadar, yer kalmayana kadar
K
kaat; kağıt
kahke; simit
kekiç; çekiç
kele; bizahmet, sana zahmet
kelli; beri, sonra, o andan itibaren (eve geldikten kelli düşünüyorum)
kelpeten; kerpeten
kerata; çapkın, kurnaz, yaramaz
kerc etmek; dalga gecmek, alay etmek
keriz; kanalizasyon
kıyma; kısır (bulgur köftesi türlerinden)
kötek yemek; dayak yemek
kötek; dayak
küncü; susam
kürsü; sandalye
L
lak-lağha; kahkaha
leçer; reçel
leyen; küçük tepsi
lom-lom atmak; uydurmak, sallamak, kafadan uydurmak
M
maade; miğde
mahana; bahane
mahmil; dolap, garderop
mahraba; merhaba
mahsül; ekin
mahsüller; ekinler
malhıta; mercimek
manik; kedi yavrusu
masim; gariban, kimsesiz, fakir-fukara
masimler; garibanlar, kimsesizler, fakir-fukaralar
maşraba; sürahiye
merem; halbuki
meşefe: havlu, peştamal, bornoz
mindel; minder, şilte
mintak; bulaşık ilacı
mintan; gömlek
mığhrız; cimri
mırç etmek; ezmek, pers etmek
mırç; ezik, pers
mıska; bahçeye ekmek için küçük soğancıklar
mişmiş; kaysı
mort etmek; rezil etmek, mahcup etmek
muğhaat ol; mukayit ol, dikkat et
musluk; çeşme
N
nağdek; ne kadar, kaç tane
nağder; ne kadar, kaç tane
namazlağa; seccade
nedîn; nasılsın, ne yapıyorsun
noolıy; ne oluyor
O
oba; yabancı, başkası
obalar; yabancılar, başkaları
öfelemek; ovalamak, ufalamak
ofurtmak; abartmak, fitne-fesat sokmak, insanları birbirine karşı şişirmek
oklağa; oklava
ovlan; oğlan (erkek çocuğu)
osanmak; bıkmak
Ö
öte git; ileri git
öte gitmek; ileri gitmek
öte; ileri, uzak
öteberi; alış-veriş
öteği; diğeri, bir sonrası, yanındaki, yan tarafdaki
P
pabuç; terlik
pakla; bakla (fasulye çeşidi)
pasak; pislik, tozluluk
patanoz; patanej (tekerler)
patik; tavşan yavrusu
pirket; briket
pisgööt; bisküvi
pissik; kedi
pöç; kalça
pürpürüm; semiz otu
saa; sana (orada bulunan kişi kast ediliyor)
S
saalık; sağlık
sağhı; sanki
sağhım; sanki
sağho; çeket, palto
sahan; tabak
sahden; gerçek, hakikaten
sahra; piknik
sallangoç; salıncak
salmak; yollamak, göndermek
satıl; (demir) kova
savk etmek; salı vermek, yollamak, yolcu etmek
sıfat; yüz
sıfatım; yüzüm
sıkmaç; sıkma (sıcak yufka ile peynir dürümü)
simit; çiğ-köftelik bulgur
sini; tepsi
soğhum; lokma
sokranmak; söylenmek, can sıkılması
soona; sonra
sövmek; küfür etmek
soyğha; soytarı, ahlaksız
süllüm; merdiven
sumsuk; yumruk
surfa; sofra
Ş
şaare; şehriye
şaariye; şehriye
şaballah; dikenli keber (ilaç sanayi ve turşu yapımında kullanılıyor)
şığh; şeyh, mürşid, hoca
şoo; oradaki kişi, o kişi
şoonu; onu, oradakini
şoorda; orda
şurda; burda
T
taadiya; orada, uzakta, o tarafta, gözünün önünde
tabaat sahibi; şahsiyet sahibi, hünerli, marifetli, karakterli, edepli
tabaat; şahsiyet, huy, mizaç, kimlik, hüner, marifet
tağa; pencere
takta; tahta
taman…; senin de bildiğin gibi…
tarpadan; aniden
tas; kase
taşgala; acele, telaş, kargaşa, kalabalık
tene; ekmek kırıntısı
teneler; ekmek kırıntıları
teşti; çamaşırların yıkandığı büyük kova
teze; taze
tiyek; fidan
torpak; toprak
tosbağa; kaplumbağa
tuman; pantolon
tüv; tüy (kuş tüyü)
tuvarlak; yuvarlak (halka)
U
ufak-defek; küçük boyutlu eşyalar
uluk; çürük, bozuk
usanmak; bıkmak
usulladak; yavaşça, sessizce
Ü
ürümek; havlamak (köpek)
ütmek; yenmek
ütülmek; yenilmek
V
vara; keşke
varmak; evlenmek (Leyla Hasan’a vardı)
Y
yabana; güvercin
yağlık; önlük
yal; köpeğe verilen yemek
yalooz; yalnız
yarpak; yaprak
yavan; çirkin
yavur; gavur
yazlık; balkon, terras
yeen; çok, abartılı çok
yimek; yemek
yoort; yogurt
yuğha; gereksiz, boş konuşan, kalp kıran
yuğha adam; gereksiz kişi, boş konuşan kişi, kalp kıran kişi
yüssük; yüzük
Z
zaar; umarım, herhalde, kesin degil, tahminen
zahter; kekik (zahter bir kekik türüdür)
zeyit yağı; zeytin yağı
zibil; mest, hayvan atığı, çöp.
ANTEPÇE DEYİMLER
Aba altından değnek göstermek : Üstü kapalı sözlerle korku vermek, karşısındakine büyük bir zarar vereceğini dolayısıyla anlatmak.
Abaza kağıt, şeşhane möhür : Güzel kağıt üzerinde gösterişli mühür.
Acıdan karnı kurlar, başında nergis parlar : Fakir olduğu halde süste ve lükste zenginlerden geri kalmayan kimseler hakkında.
Adı kulağına değmiş : Şöhreti etrafa yayılmış.
Ağır canlı : Hantal, hareketi ağır ve yavaş.
Ağzında ayran durmaz olmak : Çok bitkin bir hale gelmek.
Ağzını döşürmek : Terbiyeye uymayan sözler söylemekten vazgeçmek.
Aklı yılık : Aklı az kaçıkça, tahtası eksik.
Alnına gün doğmak : İyi bir güne kavuşmak, bahtı açılmak, istediğine erişmek.
Anamın aşı, tandırımın başı : Burası yurdum yuvam, rahat ettiğim yerdir.
Anbel beter : Daha ziyade, daha beter.
Baş ağır, kulak sağır : Konuşulanı işitmez, söyleneni anlamaz.
Bargın badaşık mı? : Kalbin ona mı bağlı? Ondan ayrılamaz mısın?
Başı göl, ayağı sel : Başı boş istediği gibi gezip dolaşıyor.
Başına buturamak : Kendi başını yemek için taşkınlık etmek, kudurmak.
Baş kahıncı : Bir kimsenin başkası tarafından “Vaktiyle sen şöyle yapmıştın” diye utandırılmasına ve rahatsız edilmesine sebep olan şey.
Beli berk olmak : Güvenmek, emin olmak. Sonucu sağlam görmek.
Bıroh çağırmak : Meydan okumak.
Bir dahra vakti, bir mahra vakti Urum, Şam bir olur : Bir budama zamanında, bir de üzüm kesme zamanında gece gündüz bir olur. Bu yel böyle eser, bu yengeç de böyle kısarsa..
Zaman ve ahval böyle fena ve aksi gittikçe.. : Canı teze. Az ağrıya, küçük sıkıntıya şakaya dayanamayan
Cenah geçinmek : Zıt gitmek, geçinemeyip çekişmek.
Cin cücüğü gibi çığırmak : Çocuklar, ince ve yüksek sesle bağırmak.
Çapıt çirişi mi ?: O kadar çabuk bitecek bir iş değil.
Çok görmüş, çoban oynatmış : Çok bilmiş, feleğin çemberinden geçmiş, kurnaz, kalleş kimse.
Çirtim çirtim çirtinmek : Çok süslenip püslenmek.
Dağ dayısı, tavşan ammisi : Bildiği gördüğü hısımı akrabası çok.
Daldan eğme mi? Kökten sürme mi? : Sonradan mı bu hali kazanmıştır. İleriden berimi ve aslında mı böyledir.
Direzin sökmek : İki yer arasında devamlı gidip gelmek, mekik dokumak.
Düğüm çalmak : Düğümlemek, düğüm yapmak.
Elden ayrıksı : Elaleme benzemez şekilde.
Eli udumlu : Eli hünerli, eli işe yatar yakışır.
Er günüzken : Akşam karanlığı basmadan.
Et deyi kaptın balcan börkü çıktı : Değerli önemli sanarak ilgilendin, sonunda değersiz bayağı olduğunu anladın.
Gafılın kadaya uğramak : Hiçbir şeyden haberi yokken, ansızın bir belaya, bir iftiraya uğramak.
Gıcı gibi : Çok ufak. Gıcı gibi kar, gıcı gibi yazı.
Gidişmiyen yerini kaşımak : Para harcayıp yapılması gerek olmayan bir iş yapmak.
Hazırcaya hamıt : Kendisi çalışmadan başkasının çalışıp meydana getirdiğinden faydalanmak isteyen.
Haşılı yumuşak işi mi kalıyor : Biraz ayrılmasıyla ziyan olacak bir işi yok ya.
Hedede sedede geçmemek : Makbule geçmemek.
Himi bir : Maksat ve amaçları bir.
Ingılı mış, berk yapış : Ağır ağır ve gönülsüz şekilde yürüyen iş yapan kimsenin halini anlatmak için kullanılır.
İşmar avarası : Harekete geçmek için küçük bir işaret bekleyen.
Kabaklamayı yiyen gerdeğe girsin : İşin faydasını kim gördüyse sıkıntıya da o katlansın.
Karrah etmek : İstediği şeyi çok vererek bir kimseyi bolluk içinde bırakmak.
Kepir hış yatmak : Bir aradaki bir çok kimselerin hastalanarak hep beraber yatması.
Lorunu peynirini görmemek : Faydalı ve değerli bir adam olduğu söylenen kimsenin faydasını veya değerini belirtecek bir işini görmemek.
Mahana şahana : Bahane filan.
Mamuru mest etmek : Noksanını koymamak, çok güzel iş yapmak.
Marda bazar : Ölçmeden ve ayrı ayrı fiyat biçmeden , toptan bir fiyatla. Götürü.
Mercimeği yanın yuvarlamak : Suyu yokuşuna akıtmak.
Nazlı hanımın büzme çarığı : Çok nazlanan ve her şeyden çarçabuk alınan kimseler hakkında söylenir.
Ne deve yürüsün, ne çan seslensin : Ortalığı gürültüye verecek şekilde hareket etmeyelim ki bundan doğabilecek olaylara yer kalmasın.
Ne has? : Neden acaba ? Nasıl oldu da?
Ne ölü görmüş ağlamış, ne düğün görmüş oynamış : Yol yordam bilmez. Dünyadan habersiz yaşamış.
Ortalığı tahne pekmez etmek : Ortalığı karmakarışık etmek.
Okta sapanda durmamak : Çok yaramaz ele avuca sığmaz.
Öğünme çördük, seni de gördük : Öğünüyorsun ama, ne mal olduğunu daha evvel tecrübe ettik.
Öksüz öldü, kanı sındı : Sebep ortadan kalktığından aradaki hısımlık, yahut ortaklık dostluk da sona erdi.
Ölüsü gününde, tavuğu pininde : İşin vakti ve tavı iken.
Övünü tayını bellisiz : Vakitli vakitsiz rast gele yemek yiyen.
Özü dövmemek : Eli varmamak, kıyamamak.
Pabucuna taş kaçmak : Rahatını bozacak bir olay ortaya çıkması.
Paran börgünü (böğrünü) mü deliyor? : Sanki çok paran varda telef edecek yer mi arıyorsun?
Peştamal ıslandı : Bu işe bulaşılmak istenmiyordu. Fakat bulaşıldı, olacak oldu. Artık çekingen durmanın manası kalmadı.
Pisik de kavurga çiğniyor : O aciz de böyle önemli, başından büyük işlere karışıyor.
Sadakayı saraydan çıkarmamak : Bir kimsenin elinde olan karlı bir işi, başkalarına kaçırmayıp, kendi yakınlarını faydalandırması.
Safra sındırmak : Hafif bir kahvaltı etmek, açlığı azıcık giderecek bir şey yemek.
Sandıktaki sırtına sepetteki boğazına : Hiçbir şey arttırıp ayırıp bir tarafa koyamaz, ne kazanmışsa neyi varsa hepsini yer, giyer.
Say say da yerine taş koy : Filan kimsede şu kadar alacağım var, diye hesap ediyorsun. Bil ki eline bir şey geçmeyecek.
Sen ekilirken ben göcektim : Beni atlamak istiyorsun ama ben senden daha kurnazım.Biz kaçın kurasıyız?
Sıçra nalın parlasın : Ne fenalık yapabilirsen yap. Elinden geleni geri koyma.
Sırısı mı soyuluyor? : Güzelliğine ve yaldızına zarar gelmez ya!
Suhra savan : Baştan savma uydurma iş.
Südüne, halibine : Sütüne vicdanına, soyluluğuna havale ediyorum.
Süt hırası : Bebek iken anne sütünü uzun zaman veya bol ememediğinden cılız kalmış çocuk.
Süyükten yitmek : Sonucu şüpheli ve hatta tehlikeli bir iş için başkasını öne sürüp seyrine bakmak.
Tarma taht : Harap ve pejmurde bir halde.
Tas yitmiş (yitti), curunu başına kaldır : Ortalık karma karışık bir hale geldi. Kimsenin kimseden veya işten haberi yok. Usul düzen kalmadı.
Taş ergisi : Çok inatçı, sözünden ve yanlış fikrinden vazgeçirilemeyen kimse.
Tat dışlık vermemek : Rahat huzur yüzü göstermemek.
Tavşan yamaca geçti : İş işten geçti. Fırsat elden gitti. Düşman yenilmez hale geldi.
Tok karnına dokuz topak küfte : Çiğ köfteyi yemeye tokluk engel olamaz.İnsan tok da olsa dokuz topak yer.(topak: yumruk büyüklüğünde sıkım)
Tölebine gelmek : Bir kimse için uygun duruma gelmek, duruşu bakımından tutmasına kullanmasına uygun olmak.
Umdum umdum, geri yumdum : Bu güzel şeyden elime geçer diye bekledim, durdum. Fakat sonra elime geçmeyeceğini anlayarak ümidimi kestim.
Ut küşüm etmek : Birisini rahatsız etmemek için saygılı ve sıkılgan olmak.
Üstüne gök gürlememiş : Hiçbir şeyi umur etmez, kaygısız.
Vara varası, dura durası : Nihayet eninde sonunda.
Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın : Kendisi çalışmayan, başkasının kendisi için çalışmasını ve hizmet etmesini bekleyen tembel, yerinden kımıldamaz, işe yaramaz kimseleri anlatmak için kullanılır.
Yağan yağmur sene yele yetmez : Mart ayına mahsus sözlerden. Çok rüzgar olduğundan yağan yağmuru savurur, kurutur anlamında.
Yağmur yağsa yaş değmez, dolu (döğüş) olsa tas değmez : Her türlü tehlike ve kazadan emin durumda.
Yavan tarhana : Sevimsiz, biçimsiz, tatsız kişi.
Yedik içtik, yüzden düştük : Başkasının evinde yiyip içtikten sonra kalkıp gidenlerin şaka olarak söyledikleri bir söz.
Yeldim yeldim yele verdim, emeklerimi sele verdim : Uğraştım çabaladım, bütün emeklerim boşa gitti.
Yılanı sen tuttun, gözüne ben bakayım : İşin tehlikesine sen atıl, faydasını ben göreyim.
Yüreği kalak kalak yağ bağlamak : İçine katmerli neşeler dolmak, büyük bir iç ferahlığı duymak.
Yüzüne gül suyu : Affedersiniz iğrendirici bir şey söylüyorum. (Dinleyenin yüzüne gülsuyu ve kolonya serpen bir nezaket anlatımıdır.)
Zabın alıcısı : Hep aciz ve zavallı kimseleri hırpalayan.
Zembil zümbül demeden bağı kesip kurtulmak : İkide birde küçük meselelerle rahatsız olmaktansa işi temelinden yoluna koymak.
Zubbu zeytin meydanda kalmak : Ortada tek başına kendisi kalmak, etrafında hiç kimse kalmamak.
NİHAT İLİKCİOĞLU
YAZAR,ŞAİR, ARAŞTIRMACI,JURİ,ADMİN,MODERATÖR,FORM YETKİLİSİ,
ŞİİR YORUMCUSU,TÜRKİYE ŞAİRLER BİRLİĞİ İL TEMSİLCİSİ,RADYO PROGRAMCISI
email (msn) [email protected]
Tlf. 0 532 764 44 48