- 1664 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İlk Gün
Gri bir sıkıntı kaplamıştı gökyüzünü. Her gün hızlı adımlarla gitmeye alışkın kadın, karanlık bulutların altında, bu kez ayaklarını sürüyerek geçiyordu aynı yolları. “Ne gerek var erkenden evde olmaya” der gibiydi sanki. Yüzünde neredeyse hiç makyaj yoktu. Saçını gelişigüzel tarayıp toplamış ve yine gelişigüzel bir kıyafet geçirip üzerine, zamanın ağır ağır ölümüne tanıklık ediyordu. İş yerinde, o kadar dosyanın içine gömülmüşken vaktin nasıl geçtiğinin farkına bile varmamıştı. Arkadaşları kendisiyle sohbet etmek istemiş ama kısa cevaplarla konuşmaları geçiştirip sohbet etmek istemediğini belli etmişti. Canı hiç gülmek istememişti bugün; ama hiç…
Artık ‘o’, yoktu hayatında. Ve öyle geliyordu ki uzun bir süre de başkası olmayacaktı. Dün geceki tartışmadan sonra, ki neredeyse tokat atmaya kalkmıştı tereddüt bile etmeden, onunla yeniden bir birliktelik imkansızdı zaten. Oysa nasıl da her şey masallardaki kadar güzel geliyordu ilk zamanlarda. İzlediği aşk filmleri kadar güzeldi aşk onun kollarında. Ondan gelen telefonlar, her gün aldığı çiçekler, her şey ama her şey rüya gibiydi işte ve ne olmuştu da buralara gelmişlerdi. Belki de artık eskimişti aşk içlerinde…bitmiş fakat bunu birbirlerini kırmamak için saklamışlardı birbirlerinden belki de. Ve işte olan olmuş küçücük bir kıvılcımla boşalıvermişti söylenmedik her söz; bıçağın tene girdiğindeki kadar büyük bir acı bırakarak yürekte.
Bugün yalnızlığının ilk günüydü.
Her zaman önünden hızla geçtiği parka girip bir banka oturdu. Birazdan yağmurun deli gibi yağacağına hiç aldırmıyordu. Gözlerini yerdeki kurumuş yaprak ve çimenlere dikmiş, boş boş bakıyordu. Neredeyse hiçbir şey düşünemez haldeydi. “Erkekler” diye düşündü. “Hepiniz aynısınız.” Güveni de kalmamıştı hiç birine. Ona koskoca beş yılını harcamış olmasına mı yansaydı şimdi, elinden kaçan türlü fırsatlara mı? Onun için, kendisine teklif edilen Amerika’daki iş imkânını bile geri çevirmişti.
Aklına bir zamanlar okuduğu bir hikâye geldi. Hikâyedeki kadın yalnızdı ve hayatında her şey çok monotondu; öyle monotondu ki her güne ait bir kıyafet belirlemişti. Pazartesi günü gri, Salı günü kahverengi, Çarşamba günü sarı şeklinde, her gün için ayrı renkte bir kıyafet ayarlamıştı. Bu kıyafetler aksamadan, ayarlandığı şekilde ve renkte giyiliyordu. Saç şekli hep aynıydı. Toplanıp tam tepede tutturulmuş bir topuzla ciddi bir görünüm elde ediliyordu. Kadının bu monotonluğu, bu yalnızlığı her gün, aynı saatte önünden geçerken bir gazete aldığı gazete satıcısının dikkatini çekmiş ve kadını incelemeye başlamıştı. Ve hatta kadının kıyafetlerinden o günün hangi gün olduğunu tahmin edebiliyordu. Fakat bir gün kadın gazetecinin önünden gazete almadan geçip gitmişti. O gün günlerden Pazartesiydi ve kadının ne saçları toplanmıştı ve ne de üzerinde Pazartesi kıyafeti vardı. Adam afallamıştı. Kadını daha da yakından takip etmeye başladı. Birkaç gün sonra bir akşamüzeri bir adamla yandaki parkta buluştuklarını ve oldukça samimi bir şekilde birbirlerine sarılıp yürüyüş yaptıklarını görünce kadındaki değişikliğin nedenini anladı; artık yalnız değildi. Onun adına sevindi, içinde tuhaf bir sevinç belirdi; bu kez her gün ışıl ışıl önünden geçmesi ve yüzünde gülücüklerle “Günaydın” demesi alışkanlık yaptı adamda. Aradan epey bir süre geçtikten sonra, bir sabah kadının aynı saatte, üzerinde o günün kıyafetiyle, kendisinden bir gazete almasıyla yeniden yalnızlığına dönmüş olduğunu anladı.
“Hayır” diye geçirdi içinden. “Ben bu kadar zayıf olmayacağım. Yalnızlığım beni böylesi boğmayacak.” O anda gökyüzünden yırtılırcasına dökülen yağmurla koşar adım parktan çıkıp en yakın mağazanın saçağı altında kendine bir yer buldu. Dönüp mağazanın vitrinine bakarken cama yansıyan silueti gözüne çarptı. Saçlarının biçimsizliği, üzerindeki kıyafetin uyumsuzluğu ve yüzündeki solgun görünüm bir anda içine bir korku sapladı. Yalnızlığının daha ilk gününde bırakmıştı bile kendini. Ani bir kararla mağazadan içeri girdi, cıvıl cıvıl renkte kıyafetleri denemeye başladı.
Elinde paketlerle mağazadan çıktığında yağmur da durmuştu ve tam o anda oradan geçen bir taksiyi durdurdu. Her zaman gittiği kuaförün adresini verdi. Kuaföre doğru giderken bildiği o lüks lokantayı aradı ve tek kişilik bir masa rezerve etti. Yüzünde acı bir gülümseme vardı…gözlerinde solgun bir ışık.
Yalnızlığının ilk gününde yalnız olmayacaktı! (?)
atilla güler