19
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2782
Okunma
28 Eylül tarihi itibarıyla piyasada olan olan ikinci kitabım “İntihar Mektupları” için yazdığım önsözdür..
"Bitti" dedi içinden, gözleri en uzak noktanın bilinmezine kilitlenmişken.
Onayladı içini...
Gözleri yıldızlara, gözleri en uzak noktada yağan bir yağmura öykünürken onayladı kendini.
Belli ki bir bayramın en son gecesiydi yaşanan.
Normale döneceği gün kadar aşikâr bir hayata verilmiş kısa bir araydı biten.
Dönmedolapların durması, nefesini tutmaktan yorgun düşmüş balonların ölmesi bu yüzdendi belli ki.
Salıncaklar öksüz, sahiller ıssız, sinemalar aydınlık kalacaktı yine.
Gülümsedi genç adam.
Elindeki son taşı da sektirdi denizin üzerinde.
Gülümsedi Kız Kulesi.
Gülümsedi Sonbahar.
"Önce bir kalemin, sonra bir yüreğin kırılma sesini duydum" dedi onayına ihtiyaç duyulduğunu sanan biri.
Ve ısrar etti.
Genç adam uzaktaydı, duymadı.
"Duysaydı da onaylamazdı" dedi genç bir kız.
Onayladı kahveleri masaya bırakan garson.
Onayladı masada bulunan herkes.
Genç adam uzaktaydı, kahve de içmiyordu.
"İçseydi de onaylamazdı" dedi gözlüklerini silen, bir başka masanın sakin yüzlü sakini.
Onayladı onayına ihtiyaç duyulan herkes. Onayladı bir köşede sessizce şarabını yudumlayan orta yaşlı bir yalnız.
Onayladı terk edilmeyi alışkanlık haline getirmiş bir şair.
Gözleri ıslak, gözleri buğulu.
Sustu genç adam.
"Bitti" deyişi geldi aklına en parlak yıldızının.
Onayladığını düşündü sonra, ışığı kendine faydasız diğer yıldızların.
Gülümsedi içine, gülümsedi içi...
Tek bölümlük bir oyun geldi aklına sonra.
Kendisinin yazdığı, kendisinin oynadığı, kendisinin seyrettiği ve sonunda kendisinin ağladığı tek bölümlük bir oyun...
Tutunup yıldızların kanadına ve tırmanıp aydedenin sırtına, kimsenin bilmediği bir diyardan, kimsenin görmediği şeyleri anlattığı bir oyun...
İçinde insan olan, içinden insan geçen, içine insan alan tek perdelik bir oyun...
Ve nihayetinde, kendi sahnesinde yapayalnız sergilediği bir oyunun seyircileriyle ikinci kez göz göze gelmeyi göze aldı birden.
İlkinde yaşadığı tüm heyecanı yok sayarak, dizlerinin nasıl titrediğini hatırlamamaya çalışarak ve unutarak bildiği her şeyi, tekrar göze aldı sahnenin ortasında durmayı...
Gülümsedi kendi kendine...
"Öyle ya, nasılsa deliler unutkandır" diye düşündü kısa bir an...
Ve perdeyi açmak kalemle meşgul olmayan eline, perdenin ardında görünen her ne varsa izlemek ve okumak size düştü bu sefer de.
Yine konuşulursa bir gün bir yerde ve o yoksa o gün orada, kırılmaz; korkmayın...
Nasılsa ölüler unutkandır...
Buyurun, sahne sizin artık...