Hatalarımı düzelten kimse uşağım bile olsa efendim olur. -- goethe
Hamuş-71
Hamuş-71
@hamus-71

Adı Gül-i Zar (9)

2 Kasım 2011 Çarşamba
Yorum

Adı Gül-i Zar (9)

12

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1157

Okunma

Okuduğunuz yazı 2.11.2011 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Adı Gül-i Zar (9)

Adı Gül-i Zar (9)





Otobüsten indiğimde vakit öğlene yaklaşmaktaydı. Önce kalacağım bir yer bulmam gerekiyordu. Bir kaç kişiye sorup şehrin ucuz ama temiz pansiyonlarından bir kaçının yerini öğrendim. Tarif edilen yeri bulmam fazlaca bir vaktimi almamıştı hemen içeri girip bir oda istediğimi söyledim. Resepsiyondaki beyamca ne kadar kalacağımı sorduğunda belli olmadığını ama kendime kalacak daimi bir yer bulana kadar burada kalmak istediğimi belirttim. Duyduklarından hoşnut olarak uzattı anahtarı " Üst katta 17 numaralı oda" diyerek.

Odama girer girmez etrafa bakmaya başladım özellikle kapı kilidinin ne denli sağlam olup olmadığına. Ortada tek kişilik bir yatak, küçük bir gardrop, bir masa ve sandalye birde pencerenin önünde güneş görmekten artık kumaşı eprimiş tek kişilik bir koltuktan ibaretti bütün eşyalar. İçerde küçük bir banyo ve lavabo vardı. Bundan iyisi can sağlığı diyerek camın önündeki koltuğa oturdum. Uzaklarda şehrin dağları görünüyordu duman içinde. Birden yüreğim burkuldu uzun zamandır ilk kez doğup büyüdüğüm yeri, Annemi ve hayatımda sevgisini özlediğim tek insanı Babaannemi düşündüm içim sızlayarak. Halam da kalırken bir kaç kez haber almıştım ailemin durumundan. Benim kaçmamdan sonra Babam iyice yıkılmış, kendini eve kapatıp insan içine çıkmayı bırakmıştı. Annem ise halama her telefon açtığında gözü yaşlı bir şekilde benden haber alıp almadığını sorardı. Halam da ne desin " Şeytan görsün o kızın yüzünü utanmadan buraya gelse bile kapıdan içeri sokmam onu" deyip yalan söylerdi.

Neler yaşamış ne zorluklar görmüştüm ve henüz bir kaç saatimi geçirdiğim bu şehirde daha neler görecektim kimbilir.

Bavulumu açarak eşyalarımı çıkarıp yerleştirdim. Banyoya girerek duş aldım sonra da üstümü değiştirip dışarı çıktım. Küçük bir Lokantada çok lezzetli bir yemek yiyerek karnımı doyurdum. Şehirde küçük bir keşif turu yaparak doğruca Hilmi’nin bana verdiği adrese gittim. Diğer çalıştığım yerle kıyaslanacak olursa daha küçük bir mekandı burası ama doğrusu hiçte batakhane gibi görünmüyordu. Dışarıdaki neonlar olmasa buraya rahatlıkla ailelerin gelebileceği küçük, şirin bir Müzikhol diyebilirdim. Çalışanlardan birine kendimi tanıtıp patronu görmek istediğimi söyledim.


Osman Bey beni hiç beklemediğim bir sıcaklıkla karşıladı. Başıma gelenleri, ne şartlarda burada olduğumu bildiğinden adım gibi emindim. Bu yüzden bana temkinli yaklaşacağını bekliyordum ama hiçte öyle olmamıştı. Osman Bey son derece babacan gün görmüş geçirmiş olduğu her halinden belli şeker mi şeker bir adamdı. Kısa bir görüşmeden sonra kartlarımı açık oynamaya karar vererek sadece şarkı söyleyeceğimi asla konsomasyona çıkmayacağımı söyledim. Eğer kabul etmezse hemen şimdi söylemesini derhal buradan gideceğimi ekledim. Açık sözlü oluşum belli ki hoşuna gitmişti Osman Bey’in. Bak kızım dedi " Biz burada kimseye yapmak istemediği bir işi zorla yaptırmayız. Sende yakında görür, anlarsın. Her ne kadar ismi pavyon olsa da bizim işimizinde bir raconu, namusu vardır. Sakın endişe etmeyesin"

Bir kaç gün sonra çalışmaya başladım. Küçük şehirde İstanbul’ dan bir şarkıcının gelip burada sahne alıyor olması çabuk duyuldu. Çünkü her gece sahneye çıkarken baş kemancı mikrofonu eline alıyor " Şimdi de sizlere İstanbul sahnelerinin güzide assolisti Lale Hoşses hanımefendiyi takdim etmekten gurur duyuyorum" diyerek beni sahneye davet ediyordu. Öyle gülmüştüm ki bu takdimi ilk kez duyduğumda diğer kızlar şaşkınlıkla yüzüme bakmıştı.

Sonraki günler mekan sadece beni dinlemek için gelen müşterilerle dolup taşmaya başlamıştı. Ortama iyice alışmış, insanlarla kaynaşmış ve kendimi oldukça sevdirmiştim. Özellikle çalışan herkes gibi artık Osman Baba dediğim patronumu kendi babamdan bile daha çok sevip saygı duyar hale gelmiştim.

Osman Baba ismine yakışır bir adamdı. Bütün çalışanlarına sevgiyle ve adil davrandığı için herkes tarafından seviliyor ve saygı görüyordu. Zaman zaman beni ve çalışan bir kaç kızı evine yemeğe davet ediyordu. Eşi Hayriye Teyze dünya tatlısı bir kadındı ve görülen oydu ki Osman Baba’yı hala ilk günki gibi büyük bir aşkla ve saygıyla seviyordu. Öyle bir aşktı ki bu tek çocuğu olduğu varlıklı ailesini Osman Baba ile evlenilmek için reddedip onunla kaçmıştı. Ne yazık ki Rabbim bu güzel insanlara bir evlat nasip etmemişti, ama bu bile birbirlerine duydukları saygı ve bağlılıktan zerre eksiltmemişti.

Hayriye Teyze Olgunlaşma Enstitüsü mezunuydu. Kadın giyimi üzerine hem Stilistlik hem de Modelistlik okumuştu. Evliliklerinin o ilk ve zor dönemlerinde evinde küçük bir Atölye kurarak çalışmaya başlamış eşine destek olmuştu. Hala evin bir odasında bir kaç makine ve kalıpları duruyor mahallesinde bu işe meraklı genç kızlara ve kadınlara çizim yapmayı, kalıp çıkarıp giysi dikmeyi öğretiyordu. Diğer kızların aksine ben biraz fazla ilgi gösterince " Sana da göstermemi ister misin?" diye sordu. Büyük bir memnuniyetle kabul ettim.

O günden sonra artık her gün Hayriye Teyze’ye uğruyor saatlerce çalışıyorduk. Bir gün Hayriye Teyze ve Osman Baba beni karşılarına alıp böyle zor olduğunu her gün önce buraya gelip sonra tekrar kaldığım pansiyona döndüğümü ondan sonra da işe gittiğimi ve bu duruma çok üzüldüklerini söylediler. Bu durumdan şikayetçi olmadığımı severek geldiğimi söyleyince bana o pansiyonda kalmama içlerinin elvermediğini eğer dilersem burada onlarla kalabileceğimi teklif ettiler. Çok sevinmiştim, bu tekliflerine teşekkür ettiğimi ama onlara yük olurum endişesiyle üzülerek kabul edemeyeceğimi söyledim. Hayriye Teyze gelip ellerimi tuttu " Bak kızım biz yıllardır yalnızlıktan zaten oldukça şikayetçiyiz varlığın bizler için yük değil aksine mutluluk sebebi olur" deyince boynuna sarıldım.

Kaybettiğim Aile ortamını yıllar sonra bu evde Anne-Baba saydığım bu insanların yanında bulmuştum. Çok mutluydum. Onlarda beni hiç olmayan evlatları yerine koymuş, birbirimize kenetlenmiştik. Hayriye Anne bana sadece dikiş konusunda değil bildiği her şeyi öğretmede olağanüstü bir çaba gösteriyordu. Önce senin o bayılarak yediğin yemekleri yapmayı öğretti daha sonrada az önce gördüğün gibi ailemden almadığım için yapmadığım dini vecibelerimi yerine getirmeyi. Bana sabırla Arapça okumayı, namaz kılmayı öğretti. Kısa sürede Kur’an okumayı söktüğümde bana o güzel sesimle hep Yasin okuttururdu.Artık sahne kostümlerimi hep kendim dikiyordum hatta öyle ki kızlardan bazıları çok beğenip kendilerine de dikmem için yalvarır olmuşlardı.

Mutluluk içinde geçen 2 yıldan sonra işler yine tersine dönmeye başlamıştı. Osman Baba’nın kalbi bir kaç kez teklemiş, doktorlar durumunu hafife almamasını eğer yeni bir kriz geçirirse yorgun kalbinin bunu atlatamayacağını söylemişlerdi, ama o " Ben yaşayacağım kadar yaşadım zaten evlat, ölümden öte köy var mıdır?" diyordu.

Bir sabah Hayriye Annemi de alarak erkenden çıktılar. Israrla sormama rağmen nereye gittiklerini söylemediler bende yüzlerindeki yaramaz çocuklar gibi duran ifadeyi görünce daha fazla üstelemedim. Belli ki bizim kumrular başbaşa kalıp felekten bir gün çalmaya karar vermişlerdi.

Bu olayın üzerinden daha 1 ay dahi geçmemişti. O gece odamda sahne sıramın gelmesini beklerken dışarıdan gelen seslerle kapıyı açtım. Herkes
gözle görülür bir telaşla sağa-sola koşuşturuyordu.

_Veysel neler oluyor?

_Osman Baba...

Garsonun sözlerini bitirmesini beklemeden odadan fırlayıp koşarak Osman Babanın odasına gittiğimde gördüğüm manzara korkunçtu. Osman Baba rengi mosmor, ağzının kenarından beyaz bir köpük akarak koltuğunda yarı uzanmış bir halde oturuyordu. Başı ve kolları yana düşmüştü, gözleri bilinçsizliğini onaylarcasına kaymıştı. Başındaki şef garsonlardan biri ceketini ve kravatını çıkarmış, daha rahat nefes alabilsin diye gömleğinin üst düğmelerini açmıştı.

Biraz sonra odaya giren sağlık görevlileri hemen odayı başaltmamızı isteyerek Osman Baba’ya ilk müdahaleyi yaptılar. Dikkatlice sedyeye koyup dışarıda bekleyen Ambulansa bindirip hastaneye doğru acı bir siren sesi eşliğinde hareket ettiler. Hemen Hayriye Anne’yi aradım sesime sakinlik vermeye çalışarak Osman Babanın biraz rahatsızlandığını ve hastaneye götürdüklerini şöförle birlikte gelip onu alıp hastaneye gideceğimizi anlattım. Bir sessizlik oldu bir süre sonra hıçkırıkları duyuldu

_ Öldü değil mi?


Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Adı gül-i zar (9) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Adı gül-i zar (9) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Adı Gül-i Zar (9) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
bona_dea
bona_dea, @bona-dea
3.11.2011 16:41:41

Çok güzel ve akıcıydı. İyi ki günde bu değerli yazı.

Tebriklerimi ve sevgilerimi gönderiyorum çokça.

Nicelerine...
SEVİLAY DİLBER
SEVİLAY DİLBER, @sevilaydilber
3.11.2011 10:20:49
tebrik ederim..
emeğnize ve yüreğinize sağlık..
sevgiler..
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
3.11.2011 09:32:06
Güne geleceğini hissetmiştim. Bu güçlü kalem, bize daha çok güzellikler yaşatacak eminim bundan. Kutlarım. Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
3.11.2011 00:17:43
Kalbimden geçen olmuş bu sefer, çok sevindim. Başarıların artarak devam etsin sevgili dostum. Emeğine şahidim.

Sevgiler.
Fulya CODAL
Fulya CODAL, @fulyacodal
3.11.2011 00:16:12



seni burada görmek çok güzel

emin adımlarla gidiyordu zaten öykün

istikrarlı serinin haklı başarısını kutlarım

sevgiyle..


Mehtap Yıldız
Mehtap Yıldız, @mehtaphumeyraguldalli
3.11.2011 00:14:17
çok tebrikler

hayırlı olsun inş


saygımla.....
Ülviye Yaldızlıı
Ülviye Yaldızlıı, @ulviye-yaldizlii
2.11.2011 14:41:23
İlk okuyorum.Ama biliyorum ki son olmayacak.

Hissettirdi ki sormayın hiç...

Sevgiyle...
inci*
inci*, @inci-
2.11.2011 11:04:38
Rabbim ne güzel eder değilmi her ne ederse.. Başarılı ve muhteşem hayal gücünden dolayı seni kutlarım Hamuş. Bu bölüm ayrı bir güzeldi..
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
2.11.2011 10:04:30
Su gibi duru bir yazı. Akıcı ve doyurucu. Her şey güzeldi finale kadar iyiler neden erken ayrılırlar ki bu dünyadan. Kutlarım usta kalem. Sevgilerimle.
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
2.11.2011 08:45:33
evet mutluluk insana biraz gülümsedimi
ardından muhakkak hüzün geliyor güzel anlatımdı kutladım yazan kalemi saygımla
Mehtap ALTAN
Mehtap ALTAN, @mehtapaltan
2.11.2011 08:06:49
10 puan verdi
Nedne bilmiyorum ama derinnnn bir nefes aldım...

9 bölümdür kendini azaltmadan çoğalan sıkı bir emekti bence...

elbette kutladım...
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
2.11.2011 00:06:06
İşte buna sevindim sevgili yazarım. Yarın etraflıca okuyup değerlendireceğim. Şimdilik sevincimi paylaşmak için geldim. Sevgiler.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.