- 2670 Okunma
- 16 Yorum
- 1 Beğeni
H İÇ KIRIKLAR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gamzelerine sığınmıştım annemin, ölümün rengini bilmeyeyim diye.Aldılar bedenimi, bıraktılar bir çöplüğün sahipsiz, küflenmiş poşetlerine ve nefessiz bırakıp gittiler. Saklandılar benden ebelerini tanıdığım kadınlar,aklandılar karanlık salonlarda infaz edilirken gecenin tüm etekli ergenleri.
Çocukluğuma sessizce yanaşarak, kulağına fısıldadım adını yalnızlığın.Baktım olmuyor,soydum kabuklarını ve attım ağzıma kirli kabuklarını, sonra da haykırdım denize dönerek.Yalnız kalmaktan korkan çirkin çocuklar gibiydim biraz da, zamana yalnızlığımı anlatırken. Sahi yalnızlık hangi renkti, ben düşerken kuşların ağzından?
Sanırım annenin yalnızlığı örttüğü zamanlarda, en çok düşlerime yenik düştüm.Hatırlıyorum.
Ölüm kokuyor her yer yalnızlıkla beraber. Hakikat kanıyor satırların arasından,kan kaybı var en derininde içimizin.
Yorma bizi artık ateşe attığımız cümlelerle, güneşimiz doğuruyor bak!..
Sen bu sularda yıkanırken Mezopotamya’nın en derin sularında yıkadılar şiirlerimizin ünlemlerini,yine arındıramadılar o kirli yalnızlığını şiirlerimizin.
Utanıyorlar sanki o suyla saçlarını yıkayan kızlar.Yanıyor elleri ahmaklığının,soğut şimdi nefesinle, yanmasın rengi bir daha nefesimizin.Mum yakılan duaların altında sevdalarımızı bağla,sonra da zamanı kuma getir yalnızlığa, yazılsın diye takvimlere berdeli.
Şimdi gel kurtar beni,çatlamadan dudakları yalnızlığın.
Hadi!...
Sana sesleniyorum,anlat bana yalnızlığını,düşlerim kurumasın.
Adam;
Gözlerindeki çukurların altına gizlenmiştim.Sana dokunuyordum, sana koşuyordum sanki yalnız uyanırken sabahları.Kalp atışlarımın ağırlaşan yanıyla düşünüyordum seni,inanmıyordun.Masalımın kahramanları yok artık,yok artık sana benzettiğim yarınlarım.Artık bende ağlayabiliyorum tenimi kazıtıp tırnaklarımla; haberin yok,olmayacak da gidersem bu sessizliğin yavan ülkesinden.İçime karanlıkları doldur da öyle gideyim,dudaklarıma bırak ellerini, öyle öpeyim.
Sevdaya eşdeğer inlemeler işliyordu,kalbinin eşkenar yuvalarında.’’Yalan!’’ diyordu arkasına bütün yaşanmışlıklarının kalabalığını alarak…
Kimse kabul etmiyordu bu sanrıları, kimse anmıyordu sanki bu yalanları.Dilek tutuyordular çınar ağaçlarının altında,yapraklardan yönünü bulan bir çobanın yankıları gibi; derin ve deli. Her ikisi de bir yalan kadar gerçekti aslında.
Susturdular çocukluklarını.
Kadın;
İnandım, sahipsiz kalan yarınlarına.İnandım seviyorum deyişindeki sevi’yi.Görmedin.Yalnızca ölümsüz bir dudak oynayışı yeterdi belki de gitmiyorum,demek için,ama görmedin işte bendeki bu çaresiz boşluğu. Ne yaparsam yapayım artık çok geç,bir yolcunun son trene yetişmemesi gibi,ben de sende ki o benliğe yetişemedim.Bak durmadan konuşuyor gözlerin,bir şeyler anlatıyor. Onlar bile anladı gidişimin sahiciliğini,sen hâlâ kayboluşunun peşindesin. Sana kollarımı açamam,sana gözlerimle bakamam artık.Git!
Adam;
‘Git’, diyorsun,gidemem.Kalbim iç kanama geçiriyor yurdunda.Önce sev dedin,sonra git.Sana gidişimin yangınlarını bırakamam.Kalsın öylece duvarlarda isminin rengi,kedimin boynunda kalsın gelişinin beyaz tenli umutları.Her şey bu kadar imkânsız olmak zorunda mı, herkes böyle riyakâr olmak zorunda mı ya da.Bana bir şeyler anlat öyle gideyim başka şehirlere.Beni böyle gönderme,böyle hakketmiyorum çünkü senin kollarındayken. ‘Hayır’ diyorsun demek.Hayır kelimesini en çok bana kullandın,en çok ben yara aldım bundan. Bir gün gidersem,ki o gün sanırım şuan birbirimizi kırdığımız bu gün olacak,seni hiçbir zaman affetmeyeceğim,aslında kendimi affetmeyeceğim,bunu yaz bir yere demeyeceğim,sadece unutma; çünkü zaman hatırlatır,onu biliyorum.
Kalplerinin kenarında göçebeliklerini terk etmiştiler.Hayatın rengini beyaza boyuyorlardı,gün ağır geliyordu tenlerine,aşk bedel ödetiyordu onlara.Kime sığınabilirlerdi ki,kime koşabilirlerdi gözlerine karanlık bürünmeden.Koşun.Koşun uçurtmalar uçuyor gözlerinde kadının!
Kadın;
‘’Önce gel’’, dedin,geldim. Sevemem artık,yalanlarına küfrümü de bırakamam.Sahipsiz kalmış kedilerin dişlerine terk ederim gülüşümü.Kıyametin sahiciliği var orada.Dudaklarını ıslatamam dudaklarıma değen yağmur damlalarıyla.Yalnızlığının sevişi var dudaklarımın arasında.İnanmadın. Bir umut kaldı gözlerimde asılı kalan,bir mutluluk ağlayışı.
Nasıl bu kadar insafsız olabilirsin ki,sevdiğin kadın can çekişiyor,sen kendi derdindesin.Sana inanmıyorum,inanamıyorum.Çık git,tamam,o gün gelecekse de gelsin,ben beklerim.Hatırlayacaksam da böyle hatırlarım.
Adam;
Sus.Sus!
Kadın;
Suskunluğumun fikrini çaldılar benden.Konuşmasam sarsılacağım.Gözlerimi çaldı benden vahşi gölgen!.. Şimdi dilimin suskunluğa göz dikmiş haykırıyorsun.Ey koynunda sevda yazdığım çocuk! Neredesin gel kurtar,martının gözleri kanıyor! Duymuyor musun?
Adam;
Sesime ağulu oklar karıştı, konuşsam vurulacaksın alnından.Dokunsam ölüler dirilecek mezarlarından.Ses veremem.Sus,diyemem. Bağır bağır bağır! Vazgeçiyorum sensizlikten,içime yabancı kadınların saçları karıştı,kirleniyorum sanki,en temiz yanımdan.İzinsiz gösteri yapmalarına müsaade etmemeliyim;ama ya durdurmazsam onları.Hayır hayır,bırakamam,başka gözleri gözlerinde.
Çırpınan bu bedenlerin kim tuttu ayaklarından.Kim yaktı aşklarını Ağrı’da erimeden karlar.Uçsun turnalar, uçsun ve kanatlarına sevda diye ölümü taksınlar,sonra da gidip bıraksınlar mezarlarına külkedisinin; belki o zaman dirilir başka masalların yedi cüceleri ve koşarlar kayıp masallarına!
Kadın;
Ağır bir düş kuruyorum yürürken kendimle.Mevsimler rengini sattı kibarlık budalası kedilerin yavrularına.Ellerim damarlarını saklamış eski yerinden.Hissetmiyorum kansızlığımı.
Dilimin bir gün, beni yakacağını nereden bilebilirdim ki, etrafımdaki lekeleri temizlerken ağlamalarımla.
Kaç sabah dil döktüm kendime, kaç gece sıradan oldum gözlerinde martının.Hep tutmak istedi ellerimden,ben hep kaçmak istedim denizin dalgalarından. Bırak beni, kökleri paslanmasın saçlarımın.
Korkaklığımın dişlerini kırmak isterdim yumruklarımla. ‘’Bitti’’ dedi inanmadım. Duygusuz bir ahmaklığın kaderine bıraktım kendimi, ‘’gel sustur dudaklarınla, geberiyorum!’’ diye bağırmak istiyorum bu gece.
Adam;
Sana sığınırken yazdığım şiirlerde hüznüne dokundum; ama hissetmedin yine oda bulanan gözyaşlarımı. Bir b’aşka koşuyordun sen çünkü, sana sığındığımı hiçe sayarak.Evet gözlerim ağlamaya amatör kalmış, çocukken yüzüme aldığım tokatlardan ötürü.Yüzüm rengini hiç saklayamadı benden kendini. Bu yüzdendir belki de aynaların beni çirkin göstermeleri,bu yüzdendir belki de çirkinliğime meydan okuması şımarıklığımın kişiliksizliği.
Bu sabah kaç kadının kalbini kırdım bile bile; ama niye kırdığımı hiç sormadılar görenler. Bakmadılar suratıma,gözlerimden inen o kadınların ağlayan seslerine rağmen.Evet ses olup girmişti gözüme ve yaş olup akmıştı gözlerimden,ya da nereden bilebilirlerdi ki,hiç sevmediler ki bu kadar...
Hani gözler yalan söylemezdi, hani gözler kalbin aynasıydı,nerede kaldı bu şarkılar;
oysa ne çok yalan söylemişlerdi birbirlerine, ne çok sancı dikmişlerdi bakışlarıyla toprağa. Benliklerini yok ettiler,sonra pencereye konan ihtiyar yalnızlığın bastonunu çaldılar zehirli elmaların içinden.
Artık uyanın, günahkâr bir yolcu ağlıyor sokak başında!
Kadın;
Duydum ki, gün yağarken üstümüze riyakârlık başka şehirlerde balçıkla sıvanıyormuş. Oysa bilmezdik sıradanlığımızı,bilmezdik bir gün her şeyi unutacağımızı, hiçbir şey uğruna.Kaç surat kaldı aynalarda kim bilir bize bakan, kaç şahit kaldı ya da cesedimizin soğukluğuna peşkeş çeken.Nefretimi aldırıyorum aşkın ellerinden,biraz daha vuruyorum kalbinden,biraz daha sıkıyorum boğazından ölümün. Varsın kanıma ağu katsın,varsın giyotine vursun leş kargaları telaşımı. Kim dokunabilir ki cesedime, özde kelâm olmadan!
Hadi sık artık,aşkın elinden fahişeler tutar yoksa!..
Adam;
Akşam, gelinliğini aldı penceremden,düş imgeleri çaresiz bekleyişlerin sahipsiz çılgınlıklarını beklerken.Ahmaklığım tutuyor, sana bakarken sahilde. Martılar aptallaşıyor gözlerinde yansırken bulutlar. Bu tavırlar niye küskün denize,söyle ey kimsesizlerin nüvesi!
Bulut mu vurdu seni alnından,yoksa umut mu vurdu sevdanı? Kim ağlattı karıncaları, ateşimi söndürmeye giderlerken. Yakınım sana.Uzat elini ve söndür kıvırcık ateşimi!
Durdum,peki.Sakın ağlama,inanmıyorum çünkü ağlamalarına.Kendin olmaktan çıkıyorsun ağlarken.Ağlamayı bile beceremiyorsun.Oysa ağlamak,sadece yakışana mübahtır.Evet yakışana.Ağlamayı bilmeyen gözler,ne anlar ağlamaktan ve gözyaşlardan.
Kadın;
içimdeki karıncalanan duygularım, gece yarıları sönmüş ışıkların gölgesinde, nefretimin hikâyesini karalardı karanlık mürekkeple.Karışığım kendime,ağırım sana.Bırak dediğimde anladım acımasızlığımın ahmaklığını.’’Sana söz, seni düşünürken dokunmayacağım hiçbir ağacın dalına.Şarkı dinlesem de,şiir okusam da, yalnız olacağım masamda’’ demiştim,geri alıyorum sayıklamalarımı,vaktim yok sevmeye seni. İçsem şimdi bu zehri, kime ne bundan!
Daha kaç kere sayfanda adımın silûetini göreceğim,kim bilir. İçine zaman kaçmış bir saat gibi oluyorum sana mektup yazarken. Ve sen kim bilir daha kaç adama, benim sana yazdığım şiirleri okuyacaksın, haberim olmadan. Şimdi burada sana seslensem,duyabilir misin göçebe yaşam süren haykırışımı? Bak ışıklar yanıyor ve kırmızı ışıklarda nefretimi ezen o gri taksi bekliyor.
Hangi...
Ekim 2011
YORUMLAR
emeğinize sağlık..
tebrikler...
sevgilerimle..
si orom tarafından 11/2/2011 2:00:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
lacivertiğnedenlik
dünden beri girememiştim deftere, sıradan tüm arkadaşların astığı şiirlere ve yazılara göz attım..
baktım seninki epey uzun, o sebepten en sona bıraktım, sindire sindire okumak için..
henüz okumamış olanlara tavsiye, ''One More Cup Of Coffee'' şarkısı,
sigara ve şarkıda bahsettiği üzre kahve eşliğinde okumalı diye düşünüyorum
haa bir de yağmur varsa dışarda, daha ne ister insan..
bu karşılıklı konuşmalar hoşuma gitti açıkçası, ayrıca çok da edebi tarzda kaleme alınmış
hani öyle baştan savma değil, kitaptan bir alıntı okuyor gibi hissettim
bana kalırsa şiir yazdığın kadar, nesire de ağırlık vermelisin, çünkü iyisin
az evvel bana yaptığın yorumda sana yazdığımı yineliyorum, mektup yaz
mektup konusunda çok başarılı olacağına inanıyorum ve bir dahaki yazının mektup dalında olmasın umuyorum..
eyvallah olsun..