- 2175 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Mikael'e.. / Liz'in cevabı
Sevgili Mikael
Son mektubunu bugün aldım. Seninle son görüşmemizi gayet iyi hatırlıyorum. Son olduğunu sezdiğimden olsa gerek, hafızama capcanlı bir anı olarak kazınmış gibi. Beni en son gördüğünde her şey olması gerekenden daha berbat ve hayatın ritmine ayak uydurmakta zorlanan adımlarım birbirine dolanmakla meşguldü. Aşk’ı düşünemeyecek kadar yorgunum. Aşk bebek gibidir. Ona ilgi göstermeni bekler. Benim zamanımı heba ettiğim milyon tane lüzumsuzluğun arasında, aşk incitilemeyecek kadar kutsal ve korunmaya muhtaç kalıyor. Ne seni, ne de aşk’ı incitmek veya üzmek istemiyorum. Ben artık beklemiyorum. Hayatın savurduğu yönler doğrultusunda, bir kuzeye, bir güneye uçuşmaktan başka yaptığım bir şey yok. Kurumuş bir yaprak gibiyim. Eylül’den bu zamana dek geçen sürede, hiç yol alamadığımı sanıyorken Kasım da geldi. Ve benim tek yaptığım dönüşsüz biletler alıp bilmediğim ülkeleri keşfe çıkmak..
Beni bu kadar çok düşünüyor olman, içimde huzursuzluğa neden oldu. Ben sahiplenilmeye alışkın değilim. Özgürlük bu kahrolası hayatta önemsediğim tek şey. Sevgin, tüm uzaklığımıza rağmen bana güç veriyor. Ama özlenilmek için bile bundan daha fazlasına ihtiyacım var. Lütfen elinden geliyorsa bunu yapma. Çünkü böyle yaparak her şeyi çıkmaza sürüklüyorsun. O çiçeği de bir an evvel yok et. Bana kalırsa artık seni gülümsetmekten çok sana acı vermeye başlamış varlığı. Bir gün belki yenisini alırız. Bilemiyorum, söz bile veremiyorum. Geleceğime, oralara yeniden döneceğime dair hiçbir fikrim bile yok.
Dalgınlıklarından bahsetmişsin. Adı ne emin değilim ama bu kadar hızlı yaşadığım bir hayatta, ben bile bazen bu durumdan sebepleniyorum. Senin aksine, sürekli gereksiz telaşlarla geçiyor günlerim. Uzakta olsam da her zaman yanında olacağımı söylerken, bu konuda samimiydim. Görüyorsun işte, ikimizin birbirimizden haber alması için yan yana olmanın çok da önemi yok. Mühim olan bana kalırsa, birbirimizi hala anlayabiliyor olmamız. Beni bu hayatta senden daha iyi dinleyen kimse olmadı. Anlaşılmak kaygısını senin yanında hiç hissetmedim. Sırtımı yaslayabileceğim en hakiki insandın sen. Ama bazen yetmiyor! Gitmek gerekiyorsa en iyi ikili olmak bile yetersiz kalıyor. Daha fazlasını bekliyor olmanı anlayabiliyorum. Ama elimden daha iyisi gelmiyor. Lütfen gereksiz yere kendini üzme. Günler su gibi akıp gidiyor ve kaybettiğin hiçbir anın dönüşü yok. Benim yüzümden boş yere akıp gitmesine izin verme.
O bahsettiğin kadınla adamın söylediklerine bakılırsa, bence de aşık olmalılar birbirlerine. Ama sen de görüyorsun ki bu hiçbir şeyi değiştirmediği gibi, hiçbir acıyı da ertelemiyor. Aşk yalnızca acı veriyor onlara. Kim acı çekeceğini bile bile böyle bir şeyi yaşamak ister ki! Belki de bunun için uzak duruyorlar birbirlerinden. Tek sorun aşk değil.
Bunları defalarca konuştuk. Biz gereksiz yere mutsuz ediyorduk birbirimizi. Sen hep iyimserdin, görmek istemiyordun sevgimizin çekilmez olduğu ve sıradışı sandığın sıradan zamanlarını. Unutkandın. İyi olanları saklıyor, kötü anılarımızın üzerine hemen bir sünger çekiyordun. Ama ben senin kadar sevecen bakamadım hiçbir zaman. Aksine olan biten ne kadar olumsuz şey varsa hep gözüme battı. Ben aşk konusunda sakarım. Kırıp dökmekten başka işe yaramıyorum. Beceriksizim ben! Belki de olması gereken buydu. Belki de birimizin tarafsız ve objektif bakabilmesi gerekiyordu...
Zamanında yapamadığım için pişman olduğum çok şey oldu. Keza, yapıp da pişman olduklarımın yükü bindi bir de omuzlarıma. Birinde ortada olmayan şeyler için, acabalarımın altında ezildim. Diğerinde dahil olduğum için, keşkelerim beni yiyip bitirdi. Her ikisinde de pişmanlıklarım diz boyu çamurun bataklığına doğru çekti beni. İkisi de rezildi. Ben artık pişman olmak istemiyorum. Ne yaptıklarım için, ne yapamadıklarım adına. Bağışlanmak değil, bağışlanmayı bekleyeceğim şeyler yapmak istemiyorum. Doğru bir yolda, emin adımlarla yürümek istiyorum sadece.
Nasırlı yaralarına dokunmak, senin canını varlığımla acıtmak en son dilediğim şey bile değildi. Belki de bunun için uzaklaştım. Belki sırf hani o kirpi hikayesindeki gibi; ’Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmek’ için gitmeyi yeğledim.
Zaman arayışı dediğin şey, aslında geçen ömrümüzde puslu aynalarımızın bize yeniden yansıttığı aksimizden başkası değil. Mutlu olmak için çabalamayı bıraktım. Görüyorum ki ne kadar üzerine gidersen, mutluluk her zaman o kadar ırağına düşüyor. Ulaşılmaz bir dağ gibi dikiliyor önüne. Zirveyi sınayacak kadar derman yok dizlerimde. Bundan sebep, mutluluk denilen hissi, hayat gibi kendi haline bıraktım. Her şey olması gereken sadelikte sürüyor.
Vivaldi iyidir, huzur verir. Beethoven dinle ara sıra. Mozart seni üzüyorsa ondan da uzak dur. Müziği ne kadar sevdiğini biliyorum. Bir gün belki yeniden çello çalarım sana.. Kim bilir..
Sevgimle..
-gelecekbirzaman-
Lizbeht
fulya/ekim2011
YORUMLAR
Hem çok yakın hem bazı korkuların kıskacında istemsiz bir uzaklığı vardı Liz'in Michael e karşı hemen her kadının hissedeceği gibi.
Ömür kısa birazda hayatı fazla irdelemeden mutluluk/mutsuzluk akışta gelsin bizi bulsun neden biz sürekli kovalamak zorunda kalalım, belki kovaladığımız içinmi bir yere varamayışımız ? Bilemiyorum,belki...
Beynimiz ve kalbimiz arasındaki o kadim uzalşamzlığa yeni bir cevap arayışıydı belki, ya da bilindik cevaplarda nasıl buluşabilirizin bir provası mıydı ?
Liz'in cevabı bir kadının inceliği ve hassasiyetini,karmaşasını fazlasıyla yansıtan türdendi,güzeldi,samimiydi,buruktu yinede ümitliydi belkide...
İncitmeyecek kadar uzak, üşümeyecek kadar yakın...
Pazartesi, 15 Ağustos 2011 23:00 Evren Kır
Çok eski zamanların dondurucu bir kışı yaşanırken, bütün hayvanlar acımasız soğuktan çok etkilenmiş ve çok büyük kayıplar vermişler. Ama en çok kayıp veren kirpilermiş. Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri olmayıp, kendilerini sıcak tutması mümkün olmayan dikenleri varmış. Bu durumdan çok endişe duyan kirpiler, en az zararla kışı geçirebilmek için meclislerini toplamış ve çözüm aramaya başlamışlar. Tartışa tartışa, nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına ve birbirlerine çok yakın durarak geceyi geçirmelerine karar vermişler.
Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak ve aralarındaki hava akımını önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış. İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler. Ama daha önce hiç ön göremedikleri bir başka problem çıkmış ortaya. Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından kirpiler birbirlerini sivri oklarıyla yaralamışlar. Daha sonraki gece yaralanma korkusundan dolayı kirpiler, bu defa da birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmaktan kendilerini kurtaramamışlar. Her gece, bazen uzaklaşarak bazen de yakınlaşarak, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler. Bu da, onların hayatta kalmalarına neden olmuş.
İster kabul edelim ister etmeyelim, hepimizin bizi kaplayan uzun dikenlerimiz var. Bunlar, bizim hayata karşı savunma mekanizmalarımız, filtrelerimiz. Bazen faydalı, bazen de zararlı. Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza ya da korkutuyoruz onları oklarımızdan, ya da başkalarının oklarından korkuyoruz kendimiz. Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza, sınamadan geçit vermiyoruz. Ne var ki, hayatta kalabilmek ve sıcaklık ancak yakınlaşmakla, birlikte hareket etmekle mümkün olabiliyor. Ama, yakınlıklar da zarar veriyor bazen.
Herkes önce kendi oklarının sorumluluğunu alıp, karşısındakiyle en uygun mesafeyi hemen ayarlayabilmeli aslında. Bu hikaye hayatta incinmeden ve incitmeden kalmamızı sağlayacak sihirli bir yaşam dersi. Yeni dünya düzeni, insan ilişkileri birçok çelişkiyi de içinde barındırıyor. Bu çelişkiler içinde, birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk, çelişkili ve zor zamanlarında üşümeyecek kadar da birbirimize yakın olmayı öğrenmek önemli olan.
Biz içinde, ben olma çizgisi öyle ince bir sınır ki, tanımlamak kadar, yaşamak da zordur. İnce bir beceri gerektirir. Kendin yok olmadan, diğerinin kimliğinde erimeden ve bunu yaparken de hırçınca bir var oluş sergilemeden, yaradılışının sana sunduğu özel yönlerini tanımak ve yaşamak. Bizim toplumsal ilişki mantığımızda; iç içe, dip dibe olmak sağlıklı bir birlikteliğin esası olarak görülür. Biraz uzak duran yadırganır, merak edilir ve çeşitli kurgularla yargılanır. Kendini beğenmekle suçlanır. Kendine alan bırakabilen, hayır demeyi başarabilen insanların, enaniyet sonucu böyle davrandığı düşünülür.
Bir kirpi oku mesafesinde, ama yıllarca yıpratmadan, tüketmeden, taptaze bir sevgiyi yaşamak önemli olan. Hayatta bazı şeyler o kadar narin ki, gereken özeni vermezsen, söner ve yok olur. Eğer zaman vermezsen, nefes aldırmazsan da boğulur gider. Avucundaki küçük bir serçe gibi. Çok sıkarsan ölür, gevşek bırakırsan da uçar gider. İnce bir kavrayışta tutmak gerekir avuçlarını.
Canımızı asıl acıtan uzaklıklar değil, göze alamadığımız yakınlıklardır belki de. Herkesin görünür ya da görünmez sivri okları var. Bu dönem zoru başarabilen kirpilerin dönemi. Ne çok yakın, ne çok uzak, yeterince, kararınca. Aradığımız her şeyin yanıtı doğada var aslında. İnsan yaşamına soktuğu insanlarla bir kirpi boyu mesafe bırakmalı arasında. Ne dikenleriyle kanayacak kadar yakın, ne de soğukta donacak kadar uzak olmalı. Isıtmalı ama yakmamalı, kanatmamalı…
Our valuable member Evren Kır has been with us since Pazartesi, 23 Mayıs 2011.
YAZARIN TÜM YAZILARI
Bir çocuğun gözlerine bakın.. (01 Kasım 2011)
Hayat nereye götürürse... (30 Ekim 2011)
Her şeye rağmen cumhuriyet... (28 Ekim 2011)
???????????
Fulya CODAL
aydınlatıcı paylaşımınız için teşekkürler, saygılarımla..
gitmeyi yeğlemek...çözümsüzlüğe itmek...çözümsüzlükten yeni bir çözümsüzlük doğurmak gibi geliyor bana...
mektuplar bir kaç kere okunur dimi...gelirim yine...
selamlar
Fulya CODAL
hoşgeldin Meltemcim
teşekkür ediyorum, sevgilerimle..
’Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmek’ için gitmek...
belki de onu ölümün soğuk teninde yalnızlığın kundağına sara sara azaltmak için gitmek...
çok güzeldi çok...
Fulya CODAL
evet sevgili Mehtap, tıpkı o kirpi hikayesindeki gibi..
çok teşekkür ediyorum, hoşgeldin, onur verdin..
sevgimle..
Sevgili Fulya, ben de son mektubunu az önce aldım…
Günlerin,ya da akrebin yorgunluğundan mı bilinmez ama, bu aralar zaman hem çabuk ilerlemiyor hem de durmadan yelkovanıyla bizi kovalıyor ve bu beni fazlasıyla yoruyor biliyor musun.Belki de yaşadığımız şehrin,ülkenin yorgunluğudur,bilemedim doğrusu.Neyse.
En zor ne biliyor musun? Bir mektuba nereden, nasıl başlamak’tır.Ama her zaman olduğu gibi bir yerden başlamak gerekir.
Aşk , o şansı elimizden alalı hayli zaman oldu,yani en yakın arkadaşımız-dostumuz dediğimiz ölüm kaldı anlayacağın,yanı başımızda.Ölümü kovsak da gitmez biliyoruz hepimiz.Buna üzülüyor muyum peki? Tabii ki de hayır.
Çünkü düşününce her şeyin geçici olduğunu anlıyor insan, ölümden başka.Binaenaleyh bu bir nebze de olsa ‘mutlu’ ediyor bizi; ama yok mutsuzluk’ demeliydim buna,evet evet mutsuzluk.
Hani Cemal Süreya’nın ‘’Kim istemez ki mutlu olmayı ? Ama mutsuzluğa da var mısın?’’ deyişi gibi, biz de mutsuzluğa kulaç atıyoruz. Bu marifet mi,diye bana sorduğunu hisseder gibi oldum.O yüzden hemen cevaplıyorum: marifet değil kesinlikle,sadece bazı insanlara mutluluk yakışmaz,biz de bu yakışmayanların içinde kendi yerimizi sağlamlaştıranlardınız,hepsi bu; çünkü mutluluk hakketmiyor bunu,kime yakışıyorsa gidip orada mesken alsın,almalı.
Uzattığımın farkındayım,o yüzden hemen mektubuna geçmek istiyorum müsadenle:
‘’Bana yaşamı iki şey sevdirir: özgürlük ve aşk.Aşk için yaşamımı veririm; ama Özgürlük için Aşk’ımı da fedâ ederim’’ Alexandra Dumas’ın aklıma çakılı kalan bu unutulmaz sözünü anımsattı mektubun.Belki biliyorsun,bana bir şeyleri,birilerini anımsatan yazıları bir başka severim.Sana tuhaf gelebilir,ama ben biraz da bunun için okurum(uz). İlk bakışta anlamsız gelebilir sana bu söylediğim,ama düşün, hangi şey ilk bakışta anlamsız gelmemiş ki bizlere. Aşk bile bundan nasibini almıştır: ölüm dışında her şey diyebilirim.Bakma böyle kesin ve korkusuz konuştuğuma,belki korkumu aşkın arkasında gizlediğim içindir,belki de ölümün rengini bildiğim içindir. Bilmiyorum işte,neden diye sorma…
Sonra,’’aşk bebek gibidir’’ benzetmesi…Gerçekten aşk mı bebek gibidir,yoksa bebek mi aşk gibidir.Bir anne için Bebek aşk gibidir,bir sevgili için Aşk bebek gibi.Aslında ikisi de aynı gibi,ama o bir o kadar farklı. Sanırım ne demek istediğimi anladın,çünkü anladığını varsayıyorum,hemen geçiyorum bu faslı,yoksa uyanırsa aşk,önce zehirli tükürüğünü bulaştırır yüzümüze,sonra…
Mektubunda bu akşam ki şiirinden bahsetmemişsin,onu da aldım,bu vesileyle tebrik etmek isterim.Son şiir dedim de belki hatırlamazsın: ’’senli benli’’, bu şiir, yorumcuların da belirttiği gibi farklı olmuş,sonra demişsin ki kısa zaman diliminde yazılan bir şiir bu,o yüzden farklı oldu(sanırım). Aslında bu tür şiirler,senaryosu yazılan şiirlerden daha katmerli gelir okura,dokunulmadırlar biraz da.Belki ivedi gibi gelir,ama şöyle bir baktığında, hiç de öyle olmadığını anlarsın.Büyük şair’lerin unutamadığımız bir çok şiiri de böyle yazılmamış mıydı zaten? Bunu ben değil,Onlar bizzat kendileri söyledi.
Tekrar mektubuna gelecek olursam…
Sanırım bir sonraki mektupta belirtmem gerekecek,çünkü daha da yormak istemiyorum seni.Belki fazla uzattım,
bunun için de beni mazur gör olur mu?
Yazdıklarının debisini her geçen gün biraz daha arttırdığını görmek mutlu ediyor insanı,diye de eklemek isterim.
Bir sonraki mektupta tekrar görüşmek umuduyla…
o zamana kadar kendine iyi bak...
Fulya CODAL
sevgili Harun..
bir mektup da senin yazmışsın, bence mektup bölümünü sen de ziyaret etmelisin, değerli yorumun için teşekkür ediyorum...
onur duydum, saygılarımla..
Tahir ile Zühre olabilmek başka ...tek taraflı gitmek başka ...tebrikler...
Fulya CODAL
ve Tahir ne kaybetti şimdi Tahir'liğinden değil mi..
Zühre olmasaydı, yahut hiç olmasaydı
veya gitmiş olsaydı Liz gibi, ne kaybederdi ki Tahir Tahir'liğinden..
her giden kendini de götürdükten sonra, nereye gittiğinin ne önemi var
önemli olan kendini de yanında götürebilmekti aslında..
tek satır yorumunuz ne çok şey düşündürdü, teşekkür ediyorum..
saygılarımla..
Temel Kaptan
Ahmet Beyin yorumuna hem hak verdim hem çok güldüm:)) Ne kadar doğru söylemiş. Mikael, ah Mikael...
Her zamanki gibi beğenerek okudum. Hiç bir noktacığa takılmadan...Cümleler de gereğinden fazla sözcük kulanıldığı yerler olmuş ama, bu şekil mektuba yakışıyor. Farklı bir hava katıyor anlatıya....Daha edebi geliyor göze, daha şiirsel daha dolu. Tabi bana göre. Başkaları nasıl sever bilemeyiz:))
Bence Mikael cevaben kıza resti çekecektir. Size mektuplardan oluşanbir roman yazmalısınız derken ne haklıymışım fulya hanımcığım...Ayrıca düşündüm de bir felsefe kulübü kuracak olsam içinde olmasını isteyeceğim üç bayandan birisiniz. "Davidoff, Nilgün Arıkan, Fulya" :)))
Kutluyorum, sevgiler.
Aynur Engindeniz tarafından 10/31/2011 4:39:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
Fulya CODAL
Hoşgeldiniz sevgili Aynur hanımcığım..
:) o yorum beni de çok gülümsetti ..
evet bir de gereğinden fazla sözcük tekrarı olmuş, akşam yeniden göz atacağım, benim gözümü de tırmaladı biraz ama vaktim olmadı düzenlemeye..
Liz' eherkes düşman kesilmiş, nedense milletimiz kötü karakterleri hiç sevmiyor, aslında Liz kötü değil, sadece gitmesi gerektiği için gidenlerden ..
yine de duygusal yanımızın ağır bastığı bir gerçek var.. çiğneyemediğimiz.. üzülenin her daim yanında olduğumuz yanımız ..
felsefe kulübü.. hmm ne güzel fikir :)
hayata geçirecek olursanız mutlaka dahil olmak isterim :)
sevgilerimle..
Sevgili Fulya ne zaman sayfanıza gelsem bir iç sızısıyla ayrılıyorum. Buna ister empati deyin isterseniz duygu anlatımına yakınlık bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki ; yürek sesiniz hepimizin içinde bir yerlere dokunmakta.
Her defasında bildirim gelen yazınıza yahut şiirinize geldiğimde belki daha önce de okumuş olduğum diğer yazı ve şiirlerinizi okumadan gidemiyorum.Hüzünlü kaleminizi seviyorum hasıl_ı kelam.
İçimizi burksa da daim olsun yürek sesiniz.
Kalbi sevgimle...
Fulya CODAL
çok teşekkür ediyorum sevgili Hamuş..
ne güzel şeyler söylüyorsunuz, bi mukabele..
her daim saygı ve sevgilerimle..
Offf ne mektuptu ama :S
Liz'in aynısını tanıdım ben.Tıpa tıp aynısı :S Cinsi Mikailinkiden...
Mikail'i o kadar iyi anlıyorum ki bu mektubu okuduktan sonraki ruh halini...
Fulya Can harikasın...
Sevgiler
Roza tarafından 10/31/2011 4:24:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Fulya CODAL
hoşgeldin sevgili Roza :)
insan halleri işte, kimisi sevmekten, kimisi sevilmekten korkuyor...
anlamak kolay değil, tüm yazıp çizdiklerimiz aslında insan analizlerimizin birer parçası..
sevgilerimle, eyvallah olsun..
mikael artık şaraba vurup orhan gencebay dinler bundan böyle,bu kadınları anlamak feci şekilde zeka istiyor, bre liz hanım "seni sevmediğimi anladım bana eyvallah" deseydin ya kısaca kafkanın milanaya mektuplarındaki dolambaçlı duygular geldi aklıma...güzel mektupdu yazarına lafım yok ben lize kızdım...saygılar...
Fulya CODAL
ben Liz olmadığım için sorun yok, o sadece karakter
ona ben de kızıyorum zaten.. :))
saygılarımla..
teşekkür ederim..
savrulmalar
Fulya CODAL
ne çok güldüm :))
aslında fena fikir değil hani, Mikael Liz'e okkalı bir cevap yazmalı, ne halin varsa gör gibilerinden :)
bakalım, hala içinde sevgi kaldıysa belki yazar :) kim bilir..
teşekkürler gülümsettiğiniz için, saygılarımla..
Beni bu kadar çok düşünüyor olman, içimde huzursuzluğa neden oldu. Ben sahiplenilmeye alışkın değilim. Özgürlük bu kahrolası hayatta önemsediğim tek şey. Sevgin, tüm uzaklığımıza rağmen bana güç veriyor. Ama özlenilmek için bile bundan daha fazlasına ihtiyacım var.
Seni düşünüyor olmam seni rahatsız etmemeli. Sahiplenilmeye alışmalısın. Ben seni sahiplendikçe bu dünyada daha güvenli bir şekilde özgürce dolaşabileceksin. Sevgimin sana güç vermesine sevindim. Beni özlemen gibi bir isteğim yok. Dünya gemisinde dolaşırken burada sığınacağın bir liman olduğunu bilmen yeterli.
Fulya çok güzel bir cevaptı.
cityboy tarafından 10/31/2011 4:03:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Fulya CODAL
sizin yaptığınız ekleme de güzeldi
gerçi henüz liz'e cevap yazmadım ama :))
teşekkürler.. saygılar..
fulyammm
sana çok teşekkür ediyorum
tüm hatırlattıkların için
unutmadıklarım için
seni her okuduğumda tek tek açtığım kapılar için...
hatta beni ağlatabildiğin için
teşekkürler güzelliğim...
hep sevgimle...
Fulya CODAL
asıl burada olduğun ve beni hiç yalnız bırakmadığın için ben teşekkür ederim Hüznüm..
hep sevgimle..
Beni bu kadar çok düşünüyor olman, içimde huzursuzluğa neden oldu. Ben sahiplenilmeye alışkın değilim. Özgürlük bu kahrolası hayatta önemsediğim tek şey. Sevgin, tüm uzaklığımıza rağmen bana güç veriyor. Ama özlenilmek için bile bundan daha fazlasına ihtiyacım var.
***********
Nefis bir mektuptu, Her köşesinde kendimi görmemde cabası..
Betimlemelerin çok güzeldi.. Özellikle benim sürekli söylediğim ve hayıflandığım bölümü yapıştırım yukarı, en çok bu paragrafta buldum kendimi...
Kalemin daim olsun.. Tebrik ederim... Sihirli kalem...
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum..
kendinizi bulmanız ne güzel, demek ki birbirine benzeyen ne çok insan var kocaman dünyada...
sevgiyle..