- 1261 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Şizofreni Mi ?
Sekiz mart ikibin on birde, saat üç’te, bir iş merkezinin dördüncü katında, genç bir avukat’a ait olan büroda çığlıklar duyuldu.
Diğer tüm büro çalışanları sesin geldiği yere koştular, kapının önüne geldiklerinde şu sesi defalarca duydular.
‘’ Lütfen yapmayın Lütfen’’
Bu ses avukatın asistanlığını yapan genç kadına aitti.
Polise haber verildi ve kısa bir süre sonra kapı çilingirle açıldı.
Zayıf, uzun bacaklı bir adam elindeki makasla kadının saçlarını kesmeye çalışıyordu. Öfkeden deliye dönmüş olan adam polislerin uyarısına aldırmadan ısrarla kadına ;
‘’ Fazla bir şey istemiyorum, Daha fazla zorluk çıkartma izin ver alayım’’ diyordu.
Kadın bir süre sessizce ağladıktan sonra, adamın bu garip isteğini kabul etti.
Adam bir tutam saç kestikten sonra, Büyük bir zafer elde etmişçesine gülümseyerek polislere teslim oldu.
İş merkezi önünde toplanan kalabalık, adamı linç etmek istercesine saldırıyor, aşağılık bir sapık olduğunu düşünüp hakaretler ediyorlardı. Yeryüzünde yalnızca delilerin bu tür vakalarda gülümsemiş olduğu görülürdü, adamda gerçekten gülüyor, sıradan bir tepkiymiş gibi çevresindeki kalabalığa gülümsüyordu.
Aklı başında bir insanın böylesi bir deliliğe başvurması beklenilemezdi. Bu yüzden polisler ve çevredeki halk, adamın yalnızca bir deli olduğunu düşündü. Çünkü yalnızca deliler için imkânsız diye bir şey kalmıyor, tuhaflıklar, garip istekler onlar için sıradan bir arzudur.
Bu olayın sonunda, engelleri ortadan kaldırmış olmanın mutluluğu, ulaşmış olduğu hedefe varmanın güçlü yanıyla, yüksek sesle konuşan kaba insanları duymazdan geliyordu adam.
Yapılan araştırmaların sonucunda, evli olduğu öğrenildi.
Kısa süre sonra hâkim karşısına çıkartılmak üzere mahkemeye götürüldü. Adliye çevresinde toplanan kalabalık kitle, tıpkı iş merkezi önünde olduğu gibi aynı hakaretleri savurmaya devam ediyordu.
Yargılanma sırasında ( Haneye tecavüz ve kadına tecavüze yeltenmekten) suçlanıyordu. Daha sonra buna kadının doktordan alacağı raporda dâhil edilecek ve adam beklide uzun yıllar hapse mahkûm edilecekti.
Hâkim yargılama süresi boyunca tanıkları ve kadını dinledikten sonra, suçluya sordu;
- Söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Gayet sakin bir şekilde konuşmasına başladı;
‘’ Tüm suçlamaları kabul ediyorum. Ben deli miyim sizce? Yâda gerçekten sapık ruhlu bir adam mıyım? Aslında ne olduğumu bende bilmiyorum. Tek bildiğim şey sevmiş olmam. Kendimi uzun zamandır reddedilmiş bir aşkın pençesinde can çekişirken gördüm. Yüreğimde, düşüncelerimde yalnızca bir varlığı taşımış olmam bugün böylesi bir çılgınlık yapmama sebeb olmuştur.
Bir çocuk düşünün ve onun kaybettiği oyuncağını. Baba ve anne çocuklarının üzüntülü halini gördüklerinde, bir şekilde yeniden mutlu ola bilmesi için, aynı oyuncağı gidip alır ve çocuklarının ellerine teslim eder. Benimde bir oyuncağım vardı sayın hâkim, Hiç kimse getirip avuçlarıma kaybettiğim oyuncağı teslim etmedi. Üstelik bu oyuncağın aynısını bulmakta mümkün değildi. Tüm oyuncakları sahiplenen birileri vardır, yani küçük kahramanlar, bir kız çocuğu için en güzel oyuncak bez bebektir. Oğlan çocuğu içinse çoğu babanın hayallerini süsleyen arabalardır. Benim oyuncağım ise karımın saçlarıydı.
Kaybettim onları nasıl mı?
Anlatayım.
’Onu büyük aşkla sevmiştim. Sevmenin ne olduğunu biliyorsunuzdur, asla kaybetmeyi göze alamadığınız, yalnızca onun için yaşadığınızı ve onunda sizin için yaşadığını düşündüğünüz insanı, sahiplenme eylemidir sevmek. En azından benim için öyle.
Her gün hiç durmadan aynı kelimeyi defalarca tekrarlama biçimi de, kalbimizdeki arzunun dudaklarımıza yansımasıdır. Bu yüzden iç dünyamın derinliklerine kadar inen bu kadına, saatlerce onu nasıl sevdiğimi anlatıyordum..
Tüm ayrılıkların mutlak bir nedeni vardır ve genelde aldatmalar, ihanetler ilk sırada yer alır. Onun kollarında, dudaklarında, alnında, gözlerinde bir leke olmayı arzulamışımdır. Böylesi kusursuz arzulara sahip olan birinin aldatmış olacağını düşünemeyiz öyle değil mi? Ona sürekli sadık olmaya çalıştım, bağlılığımın bilincinde olduğu içindir ki güveniyordu.
Bir gün eve eczacı poşetiyle geldi. Günlerce hasta yatağından hiç kalkmadı. Sürekli ona hizmet ediyordum, seviyordum ve etmek zorundaydım! Ayakları ve elleri ateşler içinde yanıyordu, hiç bir şey konuşmadan sürekli gözlerime dalıp gidiyordu, korkmaya başlamıştım doktor getirmek istedim kabul etmedi.
Neyse ki kısa süre sonra ayağa kalktı. Eskisi gibi beni öpmüyordu. Sevmediğini düşündüm, bu zayıf düşüncenin dünyasında bir başıma kalmıştım. Yine bir hafta içi posta kutusuna gelen zarfları almak için dış kapıya doğru gittim. Arkamdan endişeli halde baktığını gördüm kendisi için gelen zarfı açmamam konusunda daha öncede uyarmıştı. Ama son birkaç haftadır bankaların, alışveriş merkezlerinin zarfları dışında gönderici ismi yazmayan bir zarf geliyordu, yalnızca onun ismi yazıyordu. Özel bir durum olduğunu düşünüp açmadan teslim ediyordum. Yine bir zarf daha gelmişti. Bu defa açıp okuyacaktım. Birden zarfın üzerinde bir adam gördüm. Ve karımın bulunduğu odaya ilerliyordu. Hayal etmiş olmalıydım ama gerçekti! Evet evet! Beyaz zarfın üzerindeki o adam zarfın diğer ucundaki karımın odasına yürüyordu. Delirdiğimi düşündüm! Birden karımı ismi ile çağırdı! Bu ses kalbimde sarsıntılar yaratmıştı, nefesim daralıyor, kıskançlık duygusu tüm bedenimi kaplıyordu. Bir daha baktım zarfa! Bu defa utanmadan bu yabancı adamın karşısında soyunuyordu, kollarını, bacaklarını farklı hareketler yaparak oynatıyordu, o sıcacık okşamalarını bir başka erkeğe sunuyordu! Olamaz olamaz! Son günlerde bana karşı olan isteksiz bakışları zarfın üzerinde gözlerini açmıştı. Yatağına bu çirkin adamı çağırıyordu! Kıskançlıktan deliye dönmüştüm! Ama aklım yerindeydi. Adam birden zarfın üzerinden kayboldu. Şimdi yalnızca sevgilim vardı. Onu oturduğu yataktan, üzerindeki çıplaklıktan ve saçlarından kıskanmaya başlamıştım! Bu tarifsiz acıyı günlerce yaşadım, zarfı açtığımda ise hiç bir şey yoktu! Yalnızca bir zarftı! En ufak hareketinden şüpeleniyordum! Bir ara boğazını sıkıp öldürmek bile istedim! Anlatmasını istiyordum!
Şizofreni olduğumu mu düşünü yorsunuz?
Mantıksal düşünme yeteneğimi kaybettiğimi, gerçekle hayal arasında kaldığımıda düşüne bilirsiniz, ama gördüklerim gerçekti!
Hasta değilim ben sayın hâkim. Var olan tüm uyarılar dışında, garip sesler yada hayaller algılayacak kadar ruh hastası olmadım henüz!
Emin ola bilirsiniz ki şüpheciliklede hiç bir bağlantısı yok anlattıklarımın. Tamamen doğru.
Kimleydi? Nerden tanışmıştı? Kimdi bu adam kim! Hiçbir zaman bunun cevabını alamadım. Bir sabah onu takip ettim. Güneşin sarı rengi tüm beyaz bedenine serilmişti, güneşin önüne siper olmayı çok istedim çok! Bir iş merkezine girdi. Tamam, şimdi suçüstü yakalayacaktım! Tam zamanıydı! Hemen arından bende girdim. İkinci katta bir kapıyı çaldı ve içeri girdi. Kulağımı dakikalarca kapıya dayadım. Rüzgârın kanadında çırpınan kuru yapraklar gibi farklı hışırtılar duydum! Sevişiyor olmalıydılar, kapıyı tekmelemek istedim, kırmak ve onları yakalamak! Bir süre bekledikten sonra intikam için plan yapmaya karar verdim. Sonunda onu öldürmeyi düşündüm. Bunu orada yapamazdım eve gittim ve gelmesini bekledim. Gayet mutlu bir halde geldi. İçinde yeni bir insanı yaşadığını fark ettim. İlk tanıştığımız gün gibi neşe içindeydi. Gözleri ışıl ışıldı. Defalarca beni öptü. Anlayamıyordum iyi ama bir başkasını öpen dudakları nasıl tenimle buluşturma cesaretine sahip ola bilirdi? Mutlu olacağım bir haber vereceğini söyledi. İşte o an anlamıştım! Bir başkasını sevdiğini benimle artık olmayacağını söyleyecekti. Heyecanlıydı ve kalbinin hızlı atışını hissediyordum. Bu gece onu öldürmeliydim! Aklım başımdan iyice gitmişti! Tarifsiz ve görülmeyen hisler onu yerinde durdurmuyordu. Akşam yemeğini yedikten sonra bana bir zarf verdi. Bu zarf bu zarf oydu! Beni aldattığı adamın gönderdiğiyle bire bir aynıydı! Delirmemiştim! Evet gördüklerim doğruydu! Gözlerinin karardığını ve biraz uyumak istediğini söyledi. Bende korkuyla bu zarfın içinde okuyacağım ayrılık mektubuna kendimi hazırlayacaktım! Kısacası bana zaman bırakıyordu! yalvarmamı isteyecekti ama bitkin erkek halini ona göstermeyecektim! Uyuduğu an öldürecektim! Daha sonra bahçeye gömecektim! Evet sayın hâkim öldürdüm onu! Yastıkla boğarak öldürdüm ve bahçeye gömdüm! Yanılmış olmamak için bana uzattığı zarfı okumak istedim fakat günlerce cesaret edip okuyamadım.
Artık yoktu temizlemiştim onu ortadan! Hiç bir şey hissetmediğimi sanmış olsam da yokluğu ve ölmüş olması geceleri sürekli yataktan sıçramama neden oluyordu. Nasıl anlatsam? Geceleri onun bedenini özlemeye başladım. İtiraf etmek istiyorum ki gerçekten deliydim! Tutkuyla yaşadığım kadını aldattığı için geberttim! Pişmanım! Özlemeye başladım onu. En çokta saçlarını özledim. Parmaklarımın arasından akıp giden o siyah saçları! Tenime mahsus olduğunu düşündüğüm saçlar artık toprağın tenine hapis olmuştu.
Uzun süre ellerimi süslemeyen bir saçın olmaması, zamanla kırılganlaştırmıştı beni! Kendime kırgındım. Günlerce sokaklarda hayaller kurarak yürüdüm.
İçimde tarifsiz acı bir duygu, bir zamanlar bana ait olan kadını aratıyordu bana.
O vakit şu şiiri yazdım.
’Söylesene toprak ana!
Güzel kadınım,
Saçları ve parıldayan gözleri
Şimdi nasıldır?
Cehennemden ve Cennetten
Kimi koca olarak seçti kendine?
Kime güzel bedenini armağan etti?
…
Toprak ana!
Hüzünlü şarkılar söyle ona!
Ve sor nasıl ihanet ettiğini!
Beni bakire yalnızlıklara sürüklerken,
Geçmişin ayak izlerine taşıdığı,
Şu aptal âşıklarını anlatsın sana!
Ve öldürdüğüm için
Pişman olmadığımı da
Anlat ona anlat
Toprak ana!’
Özlemiştim günlerce okşadığım, ellerime, yüreğime dokunan saçlarını.
Bir gün yine hüzünle caddede dolaşırken, karımın saçlarını gördüm! Saçlarının rengi bile değişmeden bana geri dönmüşlerdi. Bunu kimin hangi kadının taşıdığının hiçbir önemi yoktu! Birkaç gün boyunca onu takip ettim, tarifsiz bir istek geceleri içimi heyecanlandırıyordu. Şimdi iyi dinlemenizi istiyorum!
İnsanı aldatmayan tekşeyin dokunuşlar olduğunu anladım. Büroya bu dokunuşa ulaşa bilme arzusuyla gittim. Önce adli bir sorunum olduğunu söyledim, evet söyledim!
Yalan söylemedim! Doğruydu, karımı öldürdüm ve bu yüzden gittim! Fakat istediğim tek şey oradaydı karşımda! Bana şimdi bir dokunuş kadar uzaktılar! Cebimden makası çıkarttım ve bir tutam vermesini rica ettim! Neye uğradığını şaşıran kadın çığlık atmaya başladı, ağzını kapatmak istedim ellerimi ısırdı! Deliye dönmüştüm! Bana ait olan bir şeyi nasıl vermezdi!
Tüm binada inanılmaz çığlıklar yükseliyordu, duya biliyordum ama görmüyordum, gördüğüm tek şey yalnızca saçlardı, daha fazla direnemedi ve saçını kesme isteğimi kabul etti.’’
Tüm mahkeme heyeti ve dinleyicilerin anlatılanlar karşısında kanı donmuştu, adam akıl hastanesine kapatıldı. Karısının ölümünden kısa süre önce verdiği mektup evde yapılan aramalar sonucunda bulundu.
Mektupta ve bir doktora ait olan raporda şunlar yazıyordu;
Rapor:
‘’ Yapılan tahliller sonucunda Ö.D’ nin Altı buçuk haftalık hamile olduğu anlaşılmıştır’’
Mektup:
‘’ Sevgili kocacım öncelikle isteğimi yerine getirip doktorun verdiği ilaçları kullandığın için teşekkür ederim. Sana gelen icra mektuplarını sen görme diye sakladım. Daha fazla psikolojinin bozulmasını istemiyorum. Borç içinde olmamız ve eve gelen ödeme emri içeren kağıtlardan, her ikimizde elbette ki bıkmış durumdayız, bu yüzden istedim ki mutlu bir haber alacağın zarf ellerinde olsun.
Gülümse sevdiğim ben bir ANNE sende bir BABA olacaksın..’’
Devrim DOKDERE
29 EKİM 2011
YORUMLAR
Devrim Dokdere
Gecenin Sessizliği
Devrim Dokdere
Sorunun kendisi şizofreni olmak diil elbette, ona sürükleyen bir takım dalgalar vardır, teoride hastalıgın sebebi henüz çözüm kazanmamış olsada; Kapitalizmin insan emegi sömüren , egemenlerin varolduğu ülkede, eger kadın terörü, kadına yönelik cinayetler işleniyorsa ve ciddi bir sosyo ekonomik sorun varsa; burada gercekler suclular, akıl hastasının yanında yargılanması gereken; cinayetlere sürükleyen düzen insanlarıdır. günde 5 kadın öldürülüyorsa, bu öyküyüde kısa kesmek ölen kadınları sorgulama niteliği taşımıs olur. begenine sevindim. İyi aksamlar