KATİL
Selma’nın tutunduğu boşluklardı ilk önce ellerini bırakan . Neye yarardı ki bundan sonra alınan her bir nefese bin ömürlük adanmışlık yapılsa bile. Olmalıydı bir hal çaresi. Olmalıydı. Kendisini içen sigaradan derin bir nefes daha aldı. Bir daha bir daha içini dolduran n dumanla tüm iyi niyetlerini dışarı çıkarmak ister gibi. Devleşti içinde, yıllardır biriktirdiği sır. Biliyordu her şeyin sebebi anlatamaması idi. Nasıl anlatabilirdi ki. Henüz on üçündeyken üvey babasınca istismar edilen duygularının attığı tohumlarının filizlenerek, bugün sarmaşık gibi bütün benliğini sardığını. Her tanıdığı yeni yüzde, nefretin ve öfkenin başat öğesini oluşturan çocuk sevgisinin suistimaline adının kazandığı o adamı gördüğünü.
Sarı kasım patalarının erken açtığı, bin dokuzyüz yetmişbeş Ekiminin bir Salı ikindisinde atılmıştı bu kuyuya. Zavallı bir kadın canının derdinde yan odada kan tükürürken, en son gidilen hastanede ki doktor yapılabilecek bir şey yok, ilaçlarınızı kullanmaya devam edin evinize götürün dedikten sonra. Her zaman ki gibi okuldan yeni gelmişti. Bir an önce okul formasını çıkartıp mutfağa girmesi akşam yemeği için bir şeyler hazırlaması gerekiyordu. Alelacele çantasını portmantoya bırakıp odasına geçti . Yan odadan annesinin öksürüğüyle karıştırdığı, titrek sesini duymuştu .” Selma sen misin kızım? “ kalın ve boğuk ölüme son hazırlığını tamamladığını her tonunda hissettiren sesini. “ Evet anne ben geldim “ diyerek mahçup şekilde cevap vererek yanına koştu. Soğuktan üşümüş elleriyle onu üşütmemek için, tenine temas etmeden sarıldı. Biliyordu en son babaannesi kuşun yelinden bile alır. O sana emanet dikkat et demişti. O günden beri her şeyine özen gösteriyordu.
Günün sıradan muhasebe envanterini annesine çıkardıktan sonra telaşla “ yemek hazırlamam gerek “ diyerek mutfağa geçti. Tam arkasını döndüğü esnada babasını gördü. Annesi ısrarla öyle demesini istediği için öyle diyordu yoksa gerçek bir babanın evladına hissettirdiği bütün duygulardan yoksun olduğu gibi garip bakışlarıyla ve davranışlarıyla babası olmadığını sürekli ispat etme çabasında gibiydi.” Baba sen miydin korktum “ sözlerinin ardından neden sus işaretini yaptığını bile anlayamadan bir an da ağzını kapatmıştı bile. Annesi duysa bile gelemezdi kurtarmaya hem babası yerine geçen o adam hem de kendisi biliyordu . Bütün iğrençliğiyle üstüne abanırken adam bütün ömrüne damgasını vuracak bir lekeyle yaşayacağını bilmeden susmuştu. Susmuştu artık her gece annesi uyuduktan sonra yapma diyerek yalvarmasına rağmen hayvanca isteklerine zorlayan, baba dediği adamın zorbalığına. Zaten annesi de çok yaşamamıştı. En azından böylesi bir iğrençliği bilmemiş olması, sadece hastalığının ıstırabıyla ölmüş olmasına sevinmeliydi bile belkide. Her şey yaşanalı yıllar yıllar olmuştu evet. En son cenaze dönüşü evlerinde yine aynı zorbalığı yapmak isteyene ve önceden harçlıklarıyla biriktirip aldığı özenle sakladığı tabancasını cebinden çıkartıp onu vurana kadar ki özgürlüğüyle şimdi yaşadığı özgürlük arasındaki farkı düşündü. Bir baba katili olarak anılıyordu. Kimse bilmiyordu, bilmeyecekti de gerçeği ama kendisinden kaçamıyordu bir türlü. Cezasını çekmiş olması neyi değiştirirdi ki. Ne kaybolan yıllarını, ne bedeninde hâlâ taşıdığı o iğrenç elleri kaldırıp atmıyordu. Hâlâ uykusundan kan ter içinde uyanıp çırpınırken buluyordu kendisini. Yıllar öncesinden kalma odasının tavanındaki aynayı da söktürememişti bir türlü. Baktıkça sakladıklarına kızıyor, acıları daha daha çoğalıyordu. Musalladan izler gibi kendisini o günlerden izlediğini biliyordu. Yılların yüreğinde biriktirdiği hüznünü, annesini çağıran çığlığını avuçlarına bırakıyordu her gece.Belki bu şekilde hafifliyor düşmüyordu ordan.O bile kendini yaşatacak bir sebep bulmuş, bir çıkar yol bulmuşken kendisi nereye akıtacaktı .Nereye boşaltıp düşmekten kurtulacaktı.Bilmiyordu.
Annesiyle birlikte kendisini de gömdüğünü düşündüğüne inanırken bir gün bu bilinmezliğe cevap verebileceğini, tavır ve yaklaşımlarıyla düşündüren Seyhan ile tanışana dek.Kimsenin adli sicil kaydından dolayı hele ki baba katilliği, cinayet suçundan dolayı içeri girmiş çıkmış birine bırakın iş vermeyi tiksinerek ve aşağılayıcı bir gözle baktığı bir an da hiç bilmediği o gerçek dostluğu ve yakınlığı göstermişti kendisine.İş bile vermişti üstelik.Ücreti az olsa da karnını doyurmaya yeterdi .Atölye de gördüğü o büyük halı yıkama aletlerini kullanmayı bilmiyordu ama olsun öğrenirim diye düşündü. Bu kadar üstüne düşen ve iyiliğini isteyen bu dürüst insanın sorularına doğru yanıtı mı vermeliydi. Anlatmalı mıydı ? “ Utanıyorum “ diye bildi kendi kendine usulca. Sonra yine düşündü utanmaktan utanan insan ne kadar insanım diyebilirdi ki. Utanmaktan utanmıyorum ama bu yalan söylemem için haklı bir gerekçe değil diye düşündü . Hem sonra utanılacak bir şey varsa şu an da mezarda olan o adam yapmıştı. Susması ya susması kabullenmesi, annesine söylememesi bunlar için suçlanmalı mıydı ? “Yo hayır “ dedi . Zaten günleri sayılı bir kadını daha önce gitmesi gereken yere göndermek olurdu bunun adı. Yine bir gün makinenin başında halılara deterjanını serpmiş tam yıkamaya başlayacağı sırada Seyhan ustanın hadi biraz çay molası ver de sohbet edelim dediği an da kararını verdi. Anlatacaktı bütün gerçeği. Kim olduğunu, neden yalnız yaşadığının sebebini. Hem böylesi iyi bir insanı daha fazla annem babam kazada öldü yalanıyla kandıramazdı.
Çaylarını karıştırmaya başladıklarında. Titreyen, onurlu, gururlu ama utanan bir ses tonuyla “Usta sana bir şey söylemem lazım “ diyerek söze başladı.Bütün hikayesini baştan sona anlatmaya başladı.Geceleri kapkara bir sis gibi üstüne çöken kabuslarından, sonra bir türlü uyananamaktan, kolunu bile kıpırdatamayacak kadar halsiz kaldığından, sanki çok gizli bir elin kendisini yatağa sıkı sıkı bağladığından, kulaklarının dışarıdan gelen rüzgarın sesini ve cama değen dalların tıkırtısının uzunca bir süre anlamsız sesler gibi duyumsayışından.İçinde ve dışında yaşanmış, yaşanılan her ne varsa büyük bir açık yüreklilikle anlattı. Büyük bir sabırla ve kimi zaman şaşkınlıkla kimi zaman hiddet yüklü bakışlarla kimi zaman gözünde biriken yaşları gizlemeye çalışma amacıyla, sürekli elleriyle kaşlarını düzeltme gayretine girişerek dinlemişti ustası…Derin bir nefes alarak söze başladı :
“ Gel küçüğüm sen mezara sadece anneni gömmemişsin. Kendini de gömmüşsün. Hem öyle bir mezar değil bu. Öylesine büyük ki. Bir insanın kendisine kazdığı mezardan daha büyük mezar yoktur. Yaşanmış bir yazgının devamını getirmenin sana bir faydası yok.Haydi şimdi şu an uzat ellerini .Belki baban olamam ama, böylesi bir cesareti gösterip tüm içtenliğinle bu gerçeğini paylaşmış olman, insan olmamın bana yüklediği en büyük vazifesinden aldığım cesaretle ömrüm yettiğince bir dost, bir arkadaş, bir abi adını ne koyarsan koy bütün boşluklarına sahip çıkacak biri var artık.Ama söz ver bana öncelikle” “ ne sözü usta” evindeki o aynayı önce söktüreceksin.Yeter sen de yer kalmamış.
ŞÜKRAN AY
YORUMLAR
yazı anlamlı kanayan bir yara fakat anlatım bozuklukları imla hataları bolca...
siz şimdi kanıt isteyeceğiniz için hemen sıralayayım..
''Neye yarardı ki bundan sonra alınan her bir nefese bin ömürlük adanmışlık yapılsa bile''
adanmışlık yapılmaz adanır...
doğrusu böyle olmalıydı...
Neye yarardı ki bundan sonra alınan her bir nefese bin ömür adansa...
''Olmalıydı bir hal çaresi. Olmalıydı.''
bu cümlede pekiştirme yapmışsınız fakat iki ayrık cümle olmaz bu zaten sıralı cümle
Olmalıydı bir hal çaresi, olmalıydı. şeklinde düzeltilmeli.
''Her zaman ki gibi okuldan yeni gelmişti'' burada bağlaç değil ''ki'' doğrusu bitişik yazılmalıydı bilindik bir kural vardır eki cümleden çıkardığınız zaman anlamı bozmuyorsa bağlaçtır fakat bunun bazı istisnai durumları vardır. bazı edatlar vardır ki cümleden çıkardığınız zaman anlamı bozmaz bunu ancak öğelere ayırarak bulabilirsiniz. örneğin gelmişti yüklem yeni zarf tümleci okuldan dolaylı tümleç her zamanki gibi zarf tümleci -ki eki bu zarf tümlecine dahilse veya herhangi bir öğeye, bağlaç değildir dolayısıyla bitişik yazılır..
''bin dokuzyüz yetmişbeş'' bu da bir yazım yanlışıdır.
bin dokuz yüz yetmiş beş olmalıydı.
''bin dokuzyüz yetmişbeş Ekiminin bir Salı ikindisinde '' burda da ekim ve salı küçük harfle yazılmalıydı belirsiz bir tarihten söz etmişsiniz ancak 2 Ocak gibi kesin bir ibare kullanırsanız büyük harfle yazabilirsiniz...
''Titreyen, onurlu, gururlu ama utanan ses tonuyla... '' burda da anlamca çelişen sözcüklerin kullanımından kaynaklanan anlatım bozukluğu mevcut hem titriyor ve utanıyor hem onurlu ve gururlu bu bölümlediğim kısımlardan birini seçip kullanmış olursanız akla uygun olur...
''Yan odadan annesinin öksürüğüyle karıştırdığı, titrek sesini duymuştu .” Selma sen misin kızım? “ kalın ve boğuk ölüme son hazırlığını tamamladığını her tonunda hissettiren sesini.''
burda da anlatım bozukluğu var... bunu bir daha gözden geçirin bence...
''Kimsenin adli sicil kaydından dolayı hele ki baba katilliği, cinayet suçundan dolayı içeri girmiş çıkmış birine bırakın iş vermeyi tiksinerek ve aşağılayıcı bir gözle baktığı bir an da hiç bilmediği o gerçek dostluğu ve yakınlığı göstermişti kendisine''
baba katilliği yanlış sözcük kullanımı... baba katli veya baba katili olmalıydı. cümlenin devamı da bozuk olduğu için bu ikisinden birini akışa göre koymanız uygun olurdu...
herkesin adli sicil kaydı vardır zaten ama bir iyi vardır bir kötü...adli sicilinde cinayet gibi bir olumsuzluk bulunurken diyebilirdiniz...
''baba katilliği, cinayet suçundan dolayı içeri girmiş çıkmış'' burda da gereksiz sözcük kullanımından kaynaklı anlatım bozukluğu var baba katilliği ve cinayet suçu zaten anlamca aynı...
bence yazınızı tekrar gözden geçirmelisiniz...
Şükran AY
Teşekkür ederim Zeynep Hanım, şu an da işteyim ama akşam eve gittiğimde kesinlikle düzenleyeceğim.Zaman ve efor harcayarak edebiyata değer veren yüreğiniz varolsun.Başımın üstündedir yeriniz biliniz.Böylesi açık ve seçik yazdınız.Hatalarımı gösterdiniz.Daha ne isterim.Her zaman beklerim Zeynep Hanım.
Selam, sevgi ve saygılarımla.
Dilden dudağa gelmesi hiç de kolay olmayan ağır bir konu seçmişsiniz. Ama okuyucuya eziyet edecek bir üsluptan da kaçınmışsınız zira zaten ana olayın ağırlığı yazıya da okuruna da yetiyor. Ben bu anlamda kendi içinde bir denge barındırdığını ve okuyucusuna da bir zerafet gösterdiğini düşündüm yazınızın. Bu nedenle ayrıca teşekkür etmek istedim. Ellerinize sağlık.
Aslında hep bildiğimiz, ekranlarda izlediğimiz, gazete manşetlerinde sıklıkla okuduğumuz gerçekler.
Fakat kaleme alış şekliniz, konuya başlangıç, hakim oluş o kadar güzeldi ki. Bir an yazıyı okumayı bırakıp Selmayı aynadan izlemeye başladığımı farkettim inan.
TEBRİK etmeden sayfadan ayrılamadım. KUTLARIM.
Şükran AY
Canımsın.Hoşgeldin.Değerli yorumunla onur verdin sayfama .Sağolasın.Henüz çok yeniyim bu kategoride gerisi gelir mi orasını da bilmiyorum ama şu an ruhum bu zeminde :)) Sağol canım .
Kıymetli ve önemsediğim yorumunla büyük destek oldun.
Selam, sevgi ve en derin hürmetlerimle.
Ben askerdeyken bunun hem gerçeğiyle karşılaşmıştım, hem daha dehşetiyle. Benim gördüğüm onüç yaşında ki kızın babası özdü. Birgün karakoldan ağalayarak bir kız girdi, saat akşamdı. Odaya aldım, sorduğumda; babasının tecavüz ettiğini söyledi. Ben olayı sahiden ciddiye almadım ve şunu sordum; babanla annenin arası iyimi, seni bu yalana kim yönlendirdi ve kim öğretti bunları? Annem yok dedi...Uzatmiyim, gidip adamı alıp geldik, adam sarhoşluğunu araya ilave ederek böyle bişey olmuş olabilir haberim yok deyiverdi. Karakolda tütün fidelerini biçen dört gençle birlik, kendi ellerimle dövdüğüm adam bu adam oldu. Yaşanıyor, hem de çok çok feci , sessiz ve dederinden !...
Hastalık demek yetmiyor, aslında sapıklıkta karşılamıyor, ama, böyle ciddi bir problem bütün toplumlarda var.
Hikaye, yahut duyulmuş bir gerçek...Çok güzeldi...
Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Şükran AY
Aman Allah' ım olamaz.Hem de öz...Böylesi bir vahşet inanılır gibi değil.
Resmen akıl hastasıymış hocam.Dövmek nedir ki böylesine...
İbreti alem için sallandırmalı meydanda ...
Değerli paylaşımınızla onur verdiniz sayfama.Çok teşekkür ederim.
Selam ve en derin hürmetlerimle.
Şükran AY
Hoşgeldiniz sayın hocam.Onur verdiniz değerli yorumunuzla.
Nasıl cesaret vericiydi bu yorumunuz anlatamam.Sağolun hocam.Varolun.
Selam ve ebedi saygılarımla.
bunlar bilinenler günümüzde zombi ruhlar çoğaldı ustam...bilmiyorum nereye gideceğiz.....rabbim sonumuzu hayra getire.....saygılar sevgiler
Şükran AY
Merhabalar Tacettin Hocam, Hoşgeldiniz şeref verdiniz sayfama.
Ne diyelim Allahım sonumuzu hayır eyleye.Gerçekten insanların psikolojileri iyice bozulmuş.Nereye ne şekilde saldıracaklarını bilemiyorlar artık.Hasta oluyorlar, sapkın oluyorlar...her şey oluyorlar.
En çokda olan savunmasız bayan ve çocuklara oluyor :((
İyi daha iyi günlere hep birlikte ermemiz dileğiyle.
Selam ve en derin hürmetlerimle.
Şükran AY
Sağolun Hüseyin Bey.Onur verdiniz sayfamıza değerli yorumunuzla.
Bizden de selamlar, saygılar boğaz kıyısına.
okurken tüylerim ürperdi böyle bir gerçek yaşanmış hayat hikayesine benzer bir olayı bende okumuştum ve yorum yapmakta zorlanıyorum allahım evlatlarımızı kimden koruyalım diyemiyorum biri evladı diğeri babası rabbim şaşırtma diyorum ellelrine sağlık canım öpüyorum .
Şükran AY
Hoşgeldiniz.Onur verdiniz sayfama Remziye Hanım.
Mesleğim itibariyle o kadar çok karşılaşıyoruz ki Remziye Hanım.
Malesef :(( gerçek bir hayat hikayesi .
Allahım kimsenin başına vermesin.
Selam, sevgi ve hürmetlerimle.
Remziye ÇELİK
Mısralar olağan toplum acı gerçeklerinden biriydi,,vede ölüm değil bırakın sürgit yaşayanları var,,korkarak,,,eli mahkum naçar ekonomik koşullar nedeniyle,,bir dou sırları içinde yaşayanlar var,,birini öldürmek çaremi???,,kendini öldürmek gibi,,bence öldürmek şöyle olur herkese bu adam bu diye ilan etmek,,o insan o pis damgayla nasıl yaşayabilir,,bunu sorgulamaları lazım,,öldürmeden önce 1000 defa düşünmek TEBRİKLER SEVGİLERRR,,,
Şükran AY
Değerli yorumunuzla onur verdiniz Binay Hanım.
Elbette çare değil.Ama işte çocuk aklıyla bulduğu en doğru çare buymuş demek ki küçük Selma'nın.
Selam, sevgi ve en derin hürmetlerimle.
Böyle bir hikayeye güzel denilir mi bilemiyorum. Anlatım güzel lakin hikaye can yakıcı. Hikayenin kahramanı vurarak, sonra da onu anlayabilecek birilerine anlatarak o hep baktığı aynayı parçalamış sonunda. Ya vuramayanlar, hep susmayı tercih edenler... Onların durumu ne olacak ?
Şükran AY
Elbette böylesi bir durumda öldürmekte çare değil ama anlatıcı, onüçündeki çocuk akılın bulduğu tek çıkar olarak görmüş .
Onur verdiniz efendim.Teşekkürler değerli yorumunuz için.
Selam ve en derin hürmetlerimle.
sami biberoğulları
Kolera ya da veba gibi bir salgında cesetleri tek tek yıkayıp, kefenleyip gömmezsiniz de yakarsınız değil mi. İşte burada da koleradan vebadan çok daha tehlikeli bir hastalık var.
Aslında kanatim olan bir düşünce bu yazı. Yani öldürülen her zaman olmasada genelde bu sonu hak ediyor. Elbette konu çok düşündürücü.
Nerde ne hayatlar yaşanılıyor.Yaşatılıyor. Bu hayatlar aynalarda saklanılıyor
Elbette kahreden bir yazı.
Yüreğine saglık
Çok saygılar
Şükran AY
Malesef Nece hayatlar var.:(( Varlığınızla onur verdiniz.
Çok teşekkür ederim.Selam,sevgi ve hürmetlerimle.