Hakiki sevgi, herkesin bahsettiği, fakat pek az kimsenin gördüğü hayaletlere benzer. -- anatole franse
Bayram KAYA 1
Bayram KAYA 1

Avatar Kalıp 4

Yorum

Avatar Kalıp 4

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

530

Okunma

Avatar Kalıp 4

4-Komün dönem de, ne sınıf ayrımı vardı, ne böyle bir sınıf ayrımı gibi durumu hayal edebilirdiler. Komün dönemin, açlar ve toklar ayrımı olmadığından: "tok olanın da, aç olanın halinde anlaması" diye bir düşüncesi de, zaten olanaksızdı.

Bu dönemlerde orucun böyle bir gerekçe ile ortaya konmasını değil aklın alması, komün dönemin sınırlı gerçeği içinde, tokun aç halinde anlaması gibi daha sonraki yapılar içinde görülecek bir sosyal gerekçeyi kullanamazdı. Hayale bile gelmezdi. Oruç önceden beri ola gelen olmayıp; o dönemlerin daha gerçekçi bir sosyal toplumsa kullanımı olan bir nesnel, nedense ilişkilerinden kaynaklanışlarla ortaya çıkma bir durum olsa gerekti.

Görülüyor ki günümüzün dahi sosyal avatar mantığı olan oruç; 12 000 yıl öncesinden beri insanlığın sınıflı olduğunu sanıp; o günlerinde bir açlar toklar sınıf çatışması yaptığını sanan kurgulayışlarıyla, komün dönemi, köleci dönem gibi; ya da bugünkü gibi kapitalist dönemler benzeri sanıyorlardı.

Böylesi bir ezen ezilen sınıflı toplum kültürü ikilemi içinde; nefis eğitimi ile insanları bir birine yardım etmeğe teşvik eder olmak olasıdır. Zengin yoksul ayrımı yapan toplumlar içinde siz birbirine yardım etmeyi, bu sembollere uygun anlam atfederek işlevsel kılabilirdiniz. Uygun bir duruma, uygun zaman düzleminde, uygun aracın kullanımı meşru olabiliyordu.

Zenginlerin kendi girişmeli olduğu yapı içindeki açlarını düşünmesi elbette önemliydi. Zenginin fakire dek düşündürtmenin özne anlamalı meşrulaşmasını oruca gerekçe yapmalarını böyle kurgulamak sos yo alan açısından doğru olabilirdi.

Ne var ki bu kabil tutum aşılmaları ilkten beri hep böyle ola gelen bir durum saymak, ancak sembol olaylara ve geçmiş tarihe; günümüzün yaşantı sal algısıyla bakıp da, geçmişi bilmez oluşla, bu kabil çam devirmekle bu ancak böyle olasıdır.

Neyi ne kadar bilir olursak olalım, bu günkü yaşam şeklini, geçmişten beri şöyle veya böyle olacaklarla devam eder gelir sanırız. Beyin işleyişimizi, böyle bir mantık anlamayla şartlandırmışızdır. Şimdiki her bir sosyal algıları saltık yaşantı şekli sanırız. Zaten dinler de eski sahabe yaşantılarını bizelere anlatarak bu durumu sufle edip, bizi böyle biçimlendirirler. Böylesi mantıki yorumlarınız da, bilmezliklerinizi bilir gibi dile getirmektedirler.

Sosyal yapının en büyük avatar gücü; sınıflı toplumla, dini inançlarıdırlar. Yani din, duygusudurlar. Din duygusu insanlardaki çeşitli iç dış nedenlerin girişen bir ruhsal, bilinçse, psiko sosyal ve toplumsal olan durumların girişmesinden kaynaklıdırlar.

Ruhsal yapı, sizin girişen etkileşimlerinizin size iyi kötü olacakla yansıyan bir kişilik kalıbı oturmalarınızı ele verir edimselliktirler. Ruhsal olan sizin gelecekteki sorumluluk alanınızdaki her tür girişmelerinize değin yaklaşım irrasyonlarınızı ve kişisel sorunlarınızı belirler. Uyum ve uyumsuzluklarınızın altında yatan yapıcı ve tahribatçı kazanımlar belirmesidirler.

Yani içte organik, in organik girişmelerin de haleti ruhiyesidirler. Bir ırmağın kendiliğinden akan eğim eşmesi ve bu eğimle dek çeşitli şekildi biçimler ve görünüşler alması gibi insanın temel zorunlulukları (ihtiyaçları) da, insanı eğimli ve kurgulu kılar. Ve zorunluluklar insanı davranmağa zorlarlar.

Toplumlarda kuramsal olaraktan hukuki eşitliğiniz vardır. Yani yasalar karşısında eşit olmak, herkesin sorumluluklarından ötürü, yargılanır olacağı ilkesi, siyaseten hukuki eşitliktirler. Yasalar fiillere denk düşen, uygulaması ile ayni fiillere aynı cezayı herkes için öngörürdü.

Tüm bunlar egonun sosyal ve toplumsal avatar kalıbı içinde oluşla, avatar kalıbı dıştan sosyal yapı, toplumsa yapı gibi sağlayıştı olmasını giriştiren, girişmelerin aşama aşılma uygarlığıdırlar. Sosyal yapı, inançtı öznel ilişki avatar kalıbı işleyişi iken; toplumlar üretim ilişkileri avatar kalıp, işleyişleridirler.

Ego meşruiyetliğin kaynağı idi. Ego, kendisini dış dünyadan ayıran ve en az dış dünya ilkesi ile seçme ayıklama yaptığı, dıştan bir takım ithal girdileri vardı. Bu ithal girdiler, hücrede; hücre zarı ile, hücreler organ birlikleri ile vücutta; vücudunuz da dıştan sosyo toplumsa avatar kalıpla, bu seçme ayıklamaya dek meşruiyetliğini gerçekliyorlardı.

Sosyal yapının seçme ayıklama iletime girişmesi, özneldi inanç ve din duygularımız dediğimiz gelenek göreneklerdi. Toplumsa yapının iletime seçme ayıklama girişmesi de üretim ilişkileriyle bu üretim ilişkilerine denk düşer bilim ve teknolojileriydi.

Avatar kalıp, insan vücudu (organizma vücudu) oluşla, sosyal yaşam oluşla ve toplumsa yaşam oluşla belirmektedir. Avatar kalıp içte egoyu koruyan bir işlevle ve dıştan sağlayışları gerçekleyen bir kabuk oluşla iki işlevi üslenmiş gibidir.

Avatar kalıp, vücut olacakla uzun sürede ancak genetik etkileşimlerle değişebilirdir. Oysa sosyal ve toplumsal avatar kalıp üretim ilişkileriyle ve öznel etkimelerle değişebilir ve değiştirilebilirdiler.

Çevreye dek ram oluşunuz yoksa, bu halinizle (canlı halinizle) var olamazdınız. Canlı haliniz hayatı taşıyan bir kalıptır. Kalıp bu taşımayı yapabilmenin eğimiyle zorunlu girişir. Girişmeleriniz, sizin hayat damak tadınız, mücadeleniz, uygarlık serüveniniz, hak ve görevleriniz, sorumluluklarınız olacakla ulvi eşip; sizce yaşamı devasalaşan bir anlam bulacaktı.

Hep bu ilke için (hayatı ne olursa olsun sürdürme egoizmi için) çaba gösteriyordunuz. Avatar konum can tatlılığı nedeniyle sizin için kıyametin yaşanması olurken, taşınan ilke için sizin (avatar kalıp taşıma ve hoşlanmalarınızın gelecek için) hiçbir öneminiz yoktur.

10.08.2011

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Avatar kalıp 4 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Avatar kalıp 4 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Avatar Kalıp 4 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.