- 684 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BAYRAM DEPREM VE BEN
Bu gün sabah uyandığımdan beri beynimin içinde öyle çok ses var ki kâh düşüncelere sevk ediyor kâh kendi kendime gülümsüyorum Bu arada da ev ahalisi aç biilaç benden kahvaltı bekliyor. Yoo, ben de normal değilim bugün pek Kendim kanaat getirdim.Gerçekten fena uçmuşum…Nasıl mı?
Kedimiz var bir tane küçük kızım Pıtırcık der ona. Her hin düşüncem bu kedi yüzünden başladı ben masumum aslında .Dün akşam bir ara misafir yollarken aradan firar etmiş bizim kedi ve geceyi nerede nasıl,kiminle geçirdiği belli değil..Sabah erkenden evin etrafında miyavlayarak dolaşıyor eve gelmek ister.Ben de onu alıp bir güzel yıkadım ve yıkanan kedileri bilirsiniz silkelenir sularını püskürtür kalanı da atmak için her bacağını öne attıkça geride kalan bacağını çok kibar bir şekilde silkeler… Manzara komik ama oh olsun; beter ol, hak ettin dedirten cinsten. Buraya kadar her şey normal, bu noktadan sonra benim akıl iplerim kopuyor bir hikâyeye gidiyorum Hani şu meşhur efe hikâyesi Anlatayım;
“Vaktiyle Ege yöresinde tüm çevreyi titreten, astığı astık, kestiği kestik bir efe varmış. Boylu, poslu ve çok da yakışıklıymış ama hiçbir kıza gönül vermediği gibi kızlara bağlanırım diye mümkün mertebe soygunlar dışında köylerden de uzak durmaya çalışıyormuş. Gel zaman git zaman, bizim efe şeytana uymuş ve gece şehre yalnız inmiş. Şehrin ileri gelen zenginlerinden bir Rum, Bizim Efe` yi korkudan evinde ağırlamış Zengin Rum`un güzel ve işveli kızını gören bizim efe de kıza deli gibi tutulmuş.
Sabah dağa dönen efenin günleri, artık hep kızı hayal etmekle geçiyormuş. Adamları ile eskisi kadar ilgilenmediği gibi artık soygunlara da pek iştahlı katılmaz olmuş. Dağda otoritesinin azalacağından korkan efe, kızı babasından istemeye karar vermiş Öyle ya; Kızın babası zengin, evlenip şehre yerleşirse hayatı da kurtulacak. Ayrıca dağda ihtiyarlamak zorunda kalmayacak.
Kızı babasından ister ama kız, ailenin tek kızıdır ve babasının şartları vardır Kızın babası "İlk şartım; Madem benim damadım olacaksın O zaman bizim gibi kültürlü, medeni olmalısın Önce bıyıklarını keseceksin ve dağda bir ay öyle Efelik yapacaksın Sonra diğer iki şartımı da yerine getirirsen kız senin!" diye şart koşar Bizim efe celallenir "Bıyıksız efe mi olur ?!" diye bağırır, kızar ama adam Nuh der peygamber demez. Kaçıracak ama kız da babasının sözünden çıkmamaktadır. Efe ne yapsın? Tek çare babayı memnun etmekten geçiyor.
Güç de olsa bıyıkları keser. Ama bu kez dağda otoritesi sarsılmaya başlar Adamları " Efem bu ne iştir?" derler Efe de bir kıza tutulduğunu ama babasının bu şartı öne sürdüğünü söylese de adamları inanmazlar.
Bir ay sonra kızın babasına gider ve ilk şartı yerine getirdiğini söyler Kızın babası, bu kez; " Senin niyetinin ciddi olduğunu anladım Benim kızım için çeyiz dizmek gerek Dağdaki tüm altınlarını bana getireceksin Nasıl olsa kızımı aldığında benim mallarımın tamamı senin olacak " Efe çaresiz dağa çıkar, adamlarının hisselerine düşen altınları da borç olarak alır Sözünde duracağının nişanesi olarak da tüfeğini arkadaşlarına verir, tabancası ile şehre gelir Kızın babasına paranın tamamını verir Kızın babası da " Nikâh yapılmadan evimde oturamazsın Söz yüzüğü takma törenine kadar benim bahçıvanım Yorgo ile kulübesinde kalırsınız " diyerek efe`yi Yorgo`nun kulübesine gönderir
Yorgo da çam yarması gibi bir adamdır ama efe`den çekinir Yorgo ile efe bir müddet aynı kulübede yaşarlar
Aradan bir süre geçtikten sonra efe kızın babasının karşısına dikilerek; Söz takma töreninin hala niye yapılmadığını sorar Kızın babası da "Yarın bir ziyafet veriyorum Şehrin tüm ileri gelenleri katılacaklar Sen de o toplantıya katılacaksın ve herkesin önünde
Benden kızımı istersin. Ben de herkesin şahitliğinde kızı sana veririm. Kimse bana kızını korkudan verdi demez " der ve efe de kabullenir, ama arkadan üçüncü şart gelir; "Sen dağda yaşamaktan insan içine pek çıkmamışsın. Böyle kaba konuşma ve yürüme ile olmaz. Benim kız sana yürümeyi ve kibar konuşmayı öğretsin de; bizi törende mahcup etme!"der.
Efe için son şart çok ağır gelmiştir ama kızı almak için tek yol bu kalmıştır. Kızdan vazgeçse dahi artık dağa da çıkamayacaktır. Dağdakiler, alacaklarını isteyeceklerdir. Çaresiz, son şartı da kabul eder ve ne kadar ağır gelse de kızdan yürüme, kibar konuşma derslerini alır.
Akşam konakta büyük bir ziyafet vardır. Şehrin tüm ileri gelenleri ile efenin dağdan gelen arkadaşları toplanmışlardır.Bizim efe de şehirliler gibi giyinir ama görünüşü, duruşu, konuşması itibariyle artık eski efe değildir. Yemekte herkes gözlerine inanamamaktadır. Efe yemek esnasında "Pıtırcık" gibi yürüyerek kızın babasının önüne gelir ve "Ben efe olarak, herkesin şahitliğinde kızınıza talibim " der
Kızın babası ise " BENİM ……… VERİLECEK KIZIM YOK! " diye kestirip atar." ALINTI
Kedinin kıvıra kıvıra yürümesinden vardığım noktaya bakın.Yalnız burada kalsam iyi ama yok, devam ediyorum; aklımın ipleri serbest kalmış ya gidiyorum…
Bizim ak ile kara kadar tezat olan birer grubumuz vardı.Ülke çıkarları söz konusu olduğunda bu iki grup asla aynı mekan da, düşünce de buluşamaz imkanı yok yan yana gelmezlerdi Biri sağın en sağı, diğeri solun en solu… Ama niyeyse ortada daha demokrat olanlar maçı kazanırdı. Neyse konu bu değil Şimdi sağın o en sağında olan en milli takımını sol takımla işmar ederken görüyorum..Maşallah ne muhabbet.Aynı düşünce, aynı ses nerede ise aynı nefesi soluyorlar. ”Düşmanımın düşmanı dostumdur.”zihniyetiyle bir flört ki gözlerimi yaşartıyorlar.
Hey Allah’ım ne günlere kaldık Malum 29 Ekim bayram törenlerinin; henüz bir haftalık acımız,verdiğimiz ve vermekte olduğumuz şehitlerimize dair acılarımız ve yoğun bir şekilde hala devam eden ve özellikle kitlesel hedefleri olan terör saldırılarından dolayı kapsamının daraltıldığını düşünüyorum.Ayrıca bu kararda biraz da halkın emniyet ve güvenlinin ön plana çıkarıldığı düşüncesini de seziyorum..
Birileri farklı şeyler seziyor en millilerimiz ve en halkçılarımız burada cumhuriyetin elden gittiğini kurulması istenen din devletinin alıştırma çabaları olduğunu hatta kurban bayramının iptalini bile nispet olsun diye isteyenler var..Hey gözünü sevdiğim memleketim sen bağrında ne cevherler yetiştirmektesin. Sanki Kurban Bayramı resmi bayram ve kutlayıcısı devlet…
Aynı olay bundan 12 yıl önce yaşanmış üstelik Ecevit ve koalisyon hükümetleri genelgeleri ile Zafer bayramı ve akabinde Cumhuriyet Bayramı törenleri askıya alınmış asla kimseden ses çıkmamış… İnsan ister istemez soruyor peki değişen nedir. Ben söyleyeyim niyetler… Niyetler art niyetse söylemlerde elbette çok farklı boyutlara çekiliyor.Art niyet yapmaya kalkarsak biz de soralım mı acaba memleketin doğusunda ve batısında vefat eden insanlara karşı toplumsal hissiyatımız mı değişiyor..İllaki art niyetse buyurun bir de buradan bakın…
Asıl mesele şu maalesef uzun yıllardır yıkanmış beyinlerimiz bir türlü din ile cumhuriyeti bağdaştıramadı. Bir insan hem dinini yaşayıp hem cumhuriyetçi olamaz gibi beynimize sanki kumandası birilerinin elinde olan bir chiple yerleştirilmiş önyargıyı atomu parçalasak ta parçalayamıyoruz, atamıyoruz. Dini bütün bir Müslüman cumhuriyetin kazanımı değil de kösteğidir düşüncesindeyiz. Hâlbuki düşünenler için; din barıştır, kardeşliktir, adalettir sevgidir. Cumhuriyetin içindeki her şeydir.
Neyse yine hayallerime döneyim İşte tam bu noktada devletin icraatlarına karşı anti tepkiler noktasında flört eden bu gruplar bir gün gelir izdivaç ta ederler mi acaba..Kedinin bacağından efeye, efeden düğün derneğe…Ben galiba çok hin fikirliyim bu günlerde…Tövbe estağfurullah tövbe…
Perihan TUNÇOK KILIÇ
ESMİZE 30 EKİM 2011
İZMİR
YORUMLAR
Perihan Hanım kardeşim. Cumhuriyet Bayramının kutlanmamasının , ona kavuşmak için terini ve kanını bu toprağa akıtan Kara Fatma'dan Şahin Bey'e, Sütçü İmamdan Yetimler Babası Kazım Karabekir'e kadar nice kahramanın aziz ruhlarını rencide edeceğini düşünmüştüm. Ama öte taraftan da terörün ve depremin aldığı canlar vardı ortada. Bu sebepten çalgı- çığırtı yapmaksızın, düğün- balo gibi çağdaş ! gösterilere kaçmadan okullarda, kaymakamlıklarda, valiliklerde kutlamalar yapılabilirdi diye yazmıştım. Hatta bana göre çok önemli olan bu bayramı hiç bir şekilde kutlamazsak bir hafta sonra kurban bayramını kutlamaya yüzümüz olmayacağını da söylemiştim .( Ki yazınızda bu hususu da dile getirmişsiniz. ) Her neyse bunlar benim naçizane görüşlerimdi ve pek tabii olarak haklı da olabilirdim haksız da.
Daha sonra konu ile ilgili bir sürü yazı okudum. Ağlayanlar, sızlayanlar, Ata'ya şikayet mektupları yazanlar. Bunlara da alışıktım. Her zamanki gibi gülüp geçtim. Ama konuyu alıp da şeriat geliyor noktasına getirenlere Allah ne verdiyse döşendim. Öyle kolay kolay kızmam, her fikre de saygı duyarım lakin '' Bu cumhuriyet düşmanları işe önce etek boylarını uzatarak başladılar, yavaş yavaş türbanı serbest hale getirdiler. Açık alanlarda içki içmeyi yasakladılar İşte Şeriartın ayak sesleri'' filan yazınca patladım resmen. Hele hele de 32 senelik öğretmenlik mesleğinin 13 yılını İmam-Hatip Liselerinde geçiren biri olarak hala imam-Hatip lisesi düşmanlığı yapıldığını , Bunun da Cumhuriyet adına yapıldığını görünce delirdim adeta. Yazdım, yazdım, yazdım.
Lakin vardığım son nokta ne oldu biliyor musunuz? Neredeyse tamamen yalnız kalmak. Müslüman olmak için yola çıkıp da yolda ölen hristiyan gibi İsa'yı kızdırmış, Hz. Muhammed'i sevindirememiştim. ''Cumhuriyet Bayramı mutlaka kutlanmalıydı '' dediğim için için bir grup arkadaşımın, '' Ağlak zırıltılar başladı '' diye yazdığım için bir başka grup arkadaşımın şimşekleri üzerimde toplandı. Paratoner oldum vesselam. Ama çok da önemsemiyorum. Eğer Yüce Peygamberim bir kez olsun birilerinin hoşuna gitsin diye asıl söylemek istediğinden farklı bir kelam etseydi hiç '' Muhammed-ül Emin'' olabilir miydi?
Gelelim sonuca: Yazınızı her zamanki gibi hayranlıkla okudum. Kaleminizin mürekkebi hiç bitmesin inşallah. Saygılarımla
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
AYSE 09
iyice düşünüp öyle haraket etmeli çok güzel di düşüncelerin