Bu derme çatma serserilikler
Envai ürküntülerle
Filozof taklitler, teninizi kiralayarak
Avare değil mişiz gibi sanki
Sanki vicdanlarımızda hiç günah birikmezmiş gibi

İki dilli yılan, biri iftira inceliğinde
Acıklı kılıklarımızla sanki gülü bilirmiş gibi
Münzevi bir bahçeymişiz gibi sanki notasız müziklerle

Anımsalarımızı özgür kılan
Değil midir ki
Zehirsiz yontulmamışlığımız

Namuslu tinlermiş gibi bir peruk, kirimizin üstünde
Sanki gövdelerimizde satır satır anlatılmış
kulaksız buyruklar
yalancı kuyruklar sizi
şehvetiniz geldiğinde sallayan

tüm şiirler avaz avaz yazdı işte
iyi niyetli elçilerinizi katlettiğinizin
bir büyücülük oyunu uğruna
sanki öyle bir boşluk yokmuş gibi içinizde
bir palyaço kadar bile şakacı değilsiniz

daha ne kadar böyle besleneceksiniz
öykünmeler kuyusundaki trajik karanlıkları yiyip dururken
gelmeyecek mi kıtlık zamanı ayık bir mevsiminizde

işte bu bozguna uğramış tüm cümleleri
yağmalayarak düş yiyiciler gibi
imitasyon haramiler gibi
sanki bir defineymiş gibi
daha bir sürü kokuşmuş gibilerle
kendi loş defin alanlarınızda


her harfe bir böğür darbesi
böğürerek oyuncak felsefelerle
sanki
a noktasından b noktasına dümdüz çizgi
doğru değilmiş gibi müfredatlarınızda
doğruya doğru dememek başka
doğruyu uydurmak başka
tüm bu öznelerin gölgelerinde
özneyi bir ihtiras uğruna
sanki gizli yaparken
büluğ çağında cümlelerle

aynı saksağan aynı damda
vur beline kazmayı derken yine
kurmalı papağanlarımızla…


Oktay Coşar