Fasulyeden şehit değildi O....
Hakkında yazıp yazmama konusunda epeyce ikilemde kaldığım Kaddafi’nin ve ülkesinin emperyalizme yem oluşu meselesi….herkese ders olmalı…
Televizyonda gördüğüm linç manzarası karşısında kanım dondu, insanlığımdan utandım…
Kaddafi’yi,
avını canlı canlı yiyen sırtlanlar misali, parçalayan, linç eden toprak renkli emperyalizmin uşaklarını, televizyonda seyredince şu geçti aklımdan;
Ya onlar insandı ben değildim, ya da ben insansam onlar başka bir yaratıktı…
Ne hazin bir dünyada yaşıyoruz ki,heykeli dikilecek adamlar bile pis bir düzenle ve desiseyle kendi vatandaşlarına katlettirilebiliyor, buna alet olacak insan müsvetteleri bulabiliyor…
Şimdi gelelim Kaddafi’nin hikayesine…
Libya Lideri Kaddafi ilginç kişiliği ve tavırları ile dünyanın bakışlarını üzerine çekmeyi başarmıştır. 1969 yılında gerçekleştirdiği “Yeşil Devrim” ile bir anda Libya’yı dünya gündemine taşımayı başaran Kaddafi, 1977 yılında da “Halk yönetimi” ne geçerek halkını bizzat yönetime ortak etmeyi gerçekleştirmesiyle de batının kafasını karıştırmayı başarmıştır. Çünkü, Kaddafi’nin ‘Halk yönetimi” ini Fizan’ın başkenti konumundaki Sebha’da gerçekleştirdiği “Halk Kongresi”nde ilan etmesiyle, o güne kadar dünyada geçerli olan yönetim teorilerinden farklı olarak bir üçüncüsü eklenmiş oluyordu. “Üçüncü dünya teorisi” olarak tanımladığı manifestosunu “Yeşil Kitap” adı altında kitaplaştırmıştır. Aradan geçen 30 yıllık süreye rağmen “Yeşil Kitap” üzerindeki tartışmalar, seminerler, devam etmektedir.
Libya lideri Kaddafi, “Yeşil kitap”ta sunduğu görüşlerini hayata geçirmek için Sebha Kenti’nde topladığı “Halk Kongresi”nde ülkenin her kesimini (asker, sivil, bürokrat, öğrenci, genç, çiftçi, kadınlar) bir araya getirdi. Gerçekleştirilen kongrede “Halk yönetimi” ilan edildi. Ve bu kongrede 4 maddelik Libya Anayasası da ilan edildi. Anayasanın maddeleri ise şöyleydi:
Madde 1: Libya’nın resmi adı: (Libya Arap Halk Sosyalist Cumhuriyeti)
Madde 2: Kur’an toplumun yasasıdır.
Madde 3: Libya’da sistemin temeli, doğrudan halkın yönetimi şeklindedir. Yani otorite halkındır, başkasının değildir. Halk bu otoriteyi “Halk Kongreleri”, “Halk komiteleri”, sendikalar, birlikler, mesleki kuruluşlar ve “Genel halk Kongresi” aracılığı ile kullanır. Bunun çalışma sistemi kanunla belirlenir.
Madde 4: Ülkenin savunulması kadın erkek her vatandaşın görevidir. Bu da genel askeri eğitim ve halkın eğitilmesi ve silahlandırılması yoluyla yapılır. Genel anlamda askeri eğitim ve savaş konusunun çerçevesi bir kanunla düzenlenir.
Daha ne söylenebilir ki ! 2. Madde Kur’an toplumun yasasıdır diyor.
Gelelim onun bize Kıbrıs çıkartmasında verdiği desteğe…
Libya, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, Türkiye’ye uygulanan ambargoya rağmen Türkiye’ye yardım yapan tek ülkedir. 1974’de Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesi sırasında Libya lideri Kaddafi Türkiye’ye askeri yardım getiren uçaklarla bizzat ilgilenirken, ayrıca yönetim olarak da şu önemli kararları aldırmıştır:
1. Libya Ordusu, Türk Genel Kurmay’ının emrindedir.
2. Ham petrol, gemilerle Türk tarafının istediği limanlara taşınacaktır.
3. Türkiye hangi silahı almak istiyorsa, bize bildirmesi-fatura etmesi yeterlidir.
Türkiye Libya’nın bu tutumu karşısında 70 Libyalı öğrenciyi Deniz Harp Okulunda eğitti. Jest olarak da dönemin Genel Kurmay Başkanı genç subay adaylarıyla yemekte bir araya geldi.
Maalesef Libya, Kıbrıs müdahalesi sırasında yaptıklarına rağmen halen Türkiye’de yanlış tanınmaktadır.
Libya’da Muammer el-Kaddafi’nin "Yeşil Kitap" adlı manifestosunda yer alan fikirlerin uygulanmasına çalışılmaktadır. Ancak manifestodaki teorik unsurlarla uygulama arasında bazı farklılıklar olduğu görülür. Yeşil Kitap halkın yönetime doğrudan katılmasını öngören bir formülden söz eder ve bunun için halk meclisleri oluşturulmasını öngörür. Devletin en üst kademesinde "Devrim Önderi" sıfatı taşıyan başkan bulunmaktadır. İkinci kademedeki yetkili Genel Halk Kongresi Sekreteri’dir. Genel Halk Kongresi’nin 750 üyesi bulunmaktadır ve bu üyeler yukarıda sözü edilen halk meclisleri tarafından belirlenmektedir. Yeşil Kitap, ideolojisini "halk yönetimi", "sosyalizm" ve "üçüncü dünya teorisi" başlıkları altında toplamaktadır. Siyasi partiyi çağdaş diktatörlük olarak nitelemektedir. Şimdi mesela Türkiye’deki mevcut duruma bakıldığında bunun haklılık payı yok mudur?Yani batı kendisini diktatör ilan ederken, o da batıyı parlamenter diktatorya olarak görmektedir.
Libya yöneticileri birçok konulardaki düşüncelerini sloganlaştırmışlar. Bu sloganlara şehir merkezlerinde, meydanlarda, kongre ve toplantı salonlarında rastlamak mümkün. Sloganlardan bir kaçı şöyle:
“Kur’an toplumun yasasıdır”,
“Halk kongreleri olmadan demokrasi olmaz’’,
’’ parlamentolar demokrasinin bir aldatmacasıdır”
“Hürriyet ihtiyaçta saklıdır”
Ülkedeki yasama organı Genel Halk Kongresi’dir. Genel Halk Kongresi mahalli komitelerce gönderilen delegelerden oluşmakta ve mahalli komiteleri de ilgili yöre halkı seçmektedir. Yasama ve yürütme görevini icra eden Genel Halk Kongresi lider tarafından belirlenmektedir.
Libya anlatılırken, ülkenin manevi lideri ve bağımsızlık hareketinin önderi Ömer Muhtar’ı da hatırlamamak olmaz. Ömer Muhtar, 1862 yılında Defne’de dünyaya gelmiştir. Cağbub’daki medreselerde ve İslâmi İlimler Enstitüsü’nde tahsil gördü. İlk cihadını Fransız emperyalizmine karşı verdi. 29 Eylül 1911’de, İtalyan işgaline karşı mücadele eden Seyyid Ahmed Şerif’in komutasında yürütülen cihada katıldı. Başarılı eylemleriyle cihadda ön saflara geçti ve 1922’de mücahid kuvvetlerinin başkumandanlığına getirildi. 1922’de İtalya’da faşist Mussolini’nin iktidarı ele alması üzerine Libya’nın tamamının kontrol altına alınabilmesi için takviye askeri birlikler gönderildi. Ömer Muhtar da buna karşı kendi birliklerini yeniden organize etti. Ancak her türlü modern imkâna sahip İtalyan güçleri karşısında zor durumdaydı. Buna rağmen cihadı 1931’e kadar kararlılıkla sürdürdü. 1931’de İtalyan kuvvetleri Ömer Muhtar’ı esir ettiler ve sıkıyönetim mahkemesinde yargıladıktan sonra 15 Eylül 1931’de idam ettiler.
Kaddafi, 1969 yılında yeşil devrimini gerçekleştirdikten sonra iki önemli filmi dünya sinemasına kazandırmıştı. Bu filmlerden birincisi “İslam’a çağrı” ikincisi ise “Ömer muhtar” filmi idi. İslam’ı Çağrı filminde Hz. Muhammed(as) hayatı, mücadelesi ve asrı saadet dönemi bugünün insanına anlatılırken, Ömer Muhtar filmiyle de Libya’nın bağımsızlık mücadelesi ve bu mücadelede Şeyh Ömer Muhtar’ın yeri ve önemi anlatılmaktadır. Kaddafi bu iki film ile İslam’ın tebliğine önemli katkıda bulunmuştur.
Peki emperyalizmin yeni pazarı Libya’da bundan sonra ne olacaktır…?
İlk işlerden biri geleneksel islama uygun bir anlayışa, başka bir deyişle Kur’an şeriatine değil ama sözde şeriata doğru bir yönelime gidilecektir. Zaten UGK lideri piyon Abdülcelil de bunu vakit geçirmeden deklare etmiştir. UGK lideri Abdülcelil, ilk iş olarak Kaddafi rejimi döneminde yasaklanan çok eşlilik ve boşanma yasasının kaldırıldığını belirtti, “İslam ülkesi olarak şeriatı kabul ettik” dedi.
Libya’nın en önemli gelir kaynağı olan petrol gelirlerinin yüzde 90´ı halka dağıtılıyordu şimdi petrol yabancılar arasında paylaşılacaktır.Artık Libyalı su gibi petrol tüketemeyecektir.
Kaddafi’nin 1969 devriminden hemen sonra kaldırılan Amerika ve İngiliz üsleri geri gelecektir.
Libya halkının sosyo-ekonomik yaşamı vahşi kapitalizmin kurallarına tabi olacaktır. Sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışan eski rejimin halka kazandırdığı bütün kazanımlar berhava olacaktır.
Yabancı sermaye, sömürgeci kapitalistler ülkeyi çepeçevre ablukaya alacak halkı inim inim inletecekler. Bankalar, süpermarketler, fast- foodcular vb. ülkede cirit atacak, ekonomik ve toplumsal yaşam altüst olacaktır.
.
Libya´da eğitim ve sağlık hizmetleri bundan böyle artık yalnız parası olanların alabileceği bir hizmet haline gelecektir. Yani halk dilediği hizmeti satın alabilecektir özgürce, ancak parası varsa. O da olmayacaktır. Böylece Libyalının 42 yıldır sürdüğü saltanat sona erecektir.
Yeni dönemde ilaçlar da paralı olacak ve Libya halkı neye uğradığına şaşıracaktır.
“Her şeye vergi” dönemi başlayacaktır.
Elektrik, su ve doğalgaz bedavaydı, şimdi ücretli hale gelecek ve bu hizmetler, kar amaçlı batılı şirketlere peşkeş çekilecektir
Libya´da her aile yaklaşık olarak 800 Türk Lirası maaş alıyordu. Artık işsizlik artacak ve çalışanlar asgari ücrete mahkum bırakılacak canından bezdirilecektir. Yani eski sömürge günlerine 1900 lü yılların başına tekrar döneceklerdir.
Libya hem Afrika´da hem de tüm dünyada en borçsuz ülkeyken, şimdi İMF, Dünya Bankası, yani ABD tarafından“ülkeyi kalkındırma” adıyla borçlandırılacaktır. Borca saplanan iktidarlar artık siyaseten de emperyalizmin boyunduruğu altına girecektir.
Sözün özü
Sözde bir özgürlüğe kavuşacaklardır. Sözde çünkü, özgürlük ancak, para varsa, vardır. Bunu şimdi anlayacaklardır. Arap baharı diye servis edilen dezenformasyonu, gören zaten ilk günden görmekteyken, görmeyen gözler çok yakında göreceklerdir.
Yıllarca ülke kaynaklarını sömürgecilere teslim etmemeye direnen sonuna kadar yurtsever, sonuna kadar cesur , sonuna kadar şehit Kaddafi, Libya halkının bir daha asla bulamayacağı bir liderdi. Tıpkı Türkiye’nin bir daha asla bulamayacağı Mustafa Kemal’i gibi.
Emperyalizme öfkemin açıklanabilir bir anlamı olmayabilir belki, nede olsa o, sömürgeci rolünü oynuyor, ancak başta, gözü dönmüş leş kargaları toprak benizli linççiler olmak üzere tüm muhalefete öfkemi tarif etmeme imkan yok.
Hani karşımda görsem o linççileri, tüm insani değerlerimden sıyrılabilirim bir anda.
Demokrasi kültüründen çok uzak karmaşık bir toplumsal yapıya sahip Libya toplumu gibi bir insan kitlesini 42 yıl boyunca iç savaştan şu veya bu yolla korumuş KADDAFİ gibi insanlara Yeryüzü’nün ihtiyacı vardır.
Fasulye şehidi değil gerçek bir şehit olan KADDAFİ’ye mekanın cennet olsun derken, linççilere ve linçe payanda olanlara da iki sözümüz olsun…
Biz Artvin’lilerin bir deyişi vardır, biraz hafif gelir bu hain ve gafil linççilere ama…
Biz yine de soft bir beddua ile geçiştirelim son söz olarak…
Toprak sizin başınıza bre gafil ve hainler….
İbrahim Erol
gazete54.com
29 Ekim 2011
YORUMLAR
Kaddafi bir diktatör müydü? Orasını bilemem. Ne yeşil kitabını okumuşluğm vardır ne de hayatı hakkında bir bilgim. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye'ye destek olduğunu, hatta sırtında gülle taşıdığını bilirim. Ona karşı devletimizin tuutumu doğru muydu yanlış mıydı onu da tartışabiliriz. Lakin tartışılamayacak bir şey var: Bir insan ne olursa olsun bu şekilde bir ölümü hak etmez. Hiç bir yargılama yapmadan, savunmasını bile dinlemeden ve de en fecisi '' Allah-u ekber nidaları arasında.. Allah'ın yüce ismini böyle bir vahşetle yan yana getirerek öldürülmesi insanlık adına utanç verici bir durum. Minarelerinden günde 5 defa Allahu ekber sesleri yükselen bir ülkede yukarıdaki görüntünün sanki çok iyi ve doğru bir şey yapılmış gibi sansürsüz, olduğu gibi insanlara sunulması da en az o vahşet kadar kötü. İslam düşmanlarının eline bir koz daha verildi. Bu da işin başka bir boyutu. Saygılarımla.